Hayat yolculuğunda en zor olan şeyyolun uzunluğu değil, belirsizliği. Nerede duracağımızı, ne kadar kalacağımızı, kiminle devam edeceğimizi çoğu zaman bilmiyoruz. Planlar yapıyoruz, haritalar çiziyoruz ama hayat genelde kendi bildiğini okuyor. İşte insan tam da bu noktada sınanıyor.
Aslına bakarsanız yolda olmak, sürekli ilerlemek anlamına gelmiyor.Bazen durmak da yolculuğun bir parçası.Dinlenmek, düşünmek, soluklanmak…İnsan, ancak durabildiği zaman nereden geldiğini ve nereye gittiğini fark edebiliyor. Her şeyin hızlandığı bu çağda durmak bana kalırsa daha anlamlı ve önemli.
Yolculuk boyunca yaptığımız hatalardan biri de hep varacağımız yeri düşünmemiz. Oysa hayat, varış noktalarından çok yürüyüş biçimimize bakıyor.
Nasıl yürüdük?Kimi incittik, kime omuz verdik?Yol boyunca neyi taşıdık, neyi geride bıraktık?
Zaman geçtikçe anlıyoruz ki yolun kendisi de bizi değiştiriyor.Aceleciyken sabırlı, sertken yumuşak, bencilken daha fedakar hâle geliyoruz. Ya da tam tersi…
Hayat yolculuğu, insanı olduğu gibi bırakmıyor. Bir şekilde törpülüyor.
Belki de bu yüzden en kıymetli şey bu yolculukta insan kalabilmek.Yorgunken kırıcı olmamak, güçlüyken kibirlenmemek, düşmüş birini görmezden gelmemek…Bunlar küçük gibi duran ama yolculuğun yönünü değiştiren detaylar. Hayatı güzelleştiren de bu detayları anlamlı kılmak.
Sadece varış noktamıza değil yürüdüğümüz yolu anlamlı kılmaya odaklanmalıyız. Yolu anlamlı kılmak da esasında kiminle yürüdüğümüzle alakalı. Önce yoldaş sonra yol, demiş eskiler… Haksız da sayılmazlar.
Yazımızı bitirirken yürüdüğümüz yola bir kez daha dikkatle bakalım. Adımlarımızı kontrol edelim, sağlam adımlarla yere basalım.
Sağlam adımlarla yürüyen geri adım atmaz sonuçta, değil mi sevgili okur?