Kültür Bakanı
Resim sergisinin açılışına gelen kültür bakanı, önünde
durduğu tablodaki adamı parmağı ile işaret ederek,
- Bunun yüzü çok kızarmış, neden acaba diye sormuş.
Ressam,
Haklısınız, demiş dişlerini sıkarak, - Bu önemli bakanlığın kimlere kaldığını gördüğü içindir,
demiş.
Burada yazın
Başbakan, Amerikalı gazetecileri kabul edip ‘Uygar bir
memlekette uygulanması gereken ileri demokrasi kriterlerini
tartışıyormuş.
Amerikalı gazetecilerden biri:
- Bizde başkan hakkında ne tür espri yapılırsa yapılsın asla
tutuklama olmaz, sizde ise bütün gazeteciler, roman yazarları,
karikatüristler muhalif siyasetçiler içeride, demiş.
Başbakan:
- Tamam, biz de sizin gibiyiz. Burada da sizin başkan
hakkında ne isterseniz yazıp çizebilirler, diye yanıtlamış,
Yüzme Bilmiyor
Bir ülkede bir bakan, kendisini gazetecilere hiç
sevdirememişti. Ne yapsa makbule geçmiyor, basın her gün
kendisiyle uğraşıyordu. Nihayet:
- Öyle bir şey yapayım ki, gazeteciler mat olsun, diye
düşündü ve ilan etti:
- Pazar günü saat 10'00da bakan denizin üzerinden
yürüyerek geçecek.
Pazar sabahı saat 10'00da tüm basın mensupları
toplandılar orada. Bakan geldi ve elinde bastonuyla denizin
üzerinde yürümeye başladı. Karşı kıyıya kadar da yürüdü geçti.
Herkesin gözleri dehşetle açılmıştı.
Fakat ertesi günü tüm gazetelerde şu başlık okundu:
- Bakan yüzme bilmiyor!
Mezar Soyguncusu
Köyün birinde bir mezar soyguncusu varmış. Cenaze
gömüldükten bir gün sonra mezara bir gidilirmiş ki, mezar
soyulmuş, bütün ziynet eşyaları çalınmış. Köylü bu mezar
soyguncusunu bilirmiş bilmesine de bir türlü yakalayamazmış.
Gel zaman git zaman bu böyle sürüp giderken mezar
soyguncusu ölüm döşeğine düşmüş ve oğlunu çağırarak; - Bak oğlum. Ben bu güne kadar sizin rızkınızı mezar
soyarak çıkardım. Şimdi ölüp gidiyorum. Arkamdan tüm köylü
bayram yapacak. Bir kişi bile 'Allah rahmet eylesin' demeyecek.
'Oh be öldü de kurtulduk' diyecekler, diye itirafta bulunmuş.
Bu olay oğlanın çok gücüne gitmiş.
Babasına Baba sana söz veriyorum herkes arkandan rahmet
okuyacak demiş.
Ve derken mezarcı ölmüş.
Bütün köylü bayramda… Birkaç gün sonra köyde gene bir
cenaze… Ama köylünün içi rahat. Cenaze tüm ziynetiyle beraber
gömülmüş. Bir gün sonra mezarlığa gidildiğinde oda ne!
Mezar gene soyulmuş ve eskisinden farklı olarak
cenazenin kıçına koca bir kazık çakılmış. Köylüler bunu
görünce;
- Yahu Allah Rahmet eylesin Ahmet Efendi de mezar
soyardı ama hiç olmazsa kazık çakmazdı, demişler.
Şimdiki siyasetçilere duyurulur!
BAKIŞ AÇISI
Ünlü sporcu, yine bir turnuvayı kazanmış, ödülünü alıp,
kameralara poz vermiş ve kulüp binasına gidip oradan ayrılmak
üzere hazırlanmıştı.
Bir süre sonra binadan çıkıp otoparktaki arabasına
yürürken yanına bir kadın yaklaştı. Kadın, başarısını kutladıktan
sonra ona çocuğunun çok hasta ve ölmek üzere olduğunu
anlattı. Zavallı kadının hastane masraflarını ödemesi imkânsızdı.
Kadının anlattığı öykü sporcuyu çok etkilemişti; hemen
cebinden bir kalem çıkarttı ve turnuvadan kazandığı paranın bir
miktarını yazdı çek defterine. Çeki kadının eline sıkıştırırken de
ona; "Umarım bebeğinin iyi günleri için harcarsın" dedi.
Ertesi hafta kulüpte öğle yemeği yerken, kulüpten bir
görevli yanına gelerek,
- Otoparktaki görevli çocuklar, geçen hafta turnuvayı
kazandıktan sonra yanınıza bir kadının geldiğini ve onunla
konuştuğunuzu söylediler bana, dedi.
Sporcu, "evet" anlamında başını salladı.
Görevli,
- Size bir haberim var. O kadın bir sahtekârdır. Üstelik
hasta bir çocuğu da yok. Sizi fena halde kandırmış arkadaşım.
Ünlü sporcu,
- Yani ortada ölümü bekleyen bir bebek yok mu? diye
sormuş.
- Hayır yok! demiş görevli.
"İşte bu, bu hafta duyduğum en iyi haber" dedi, sporcu.
Güllük gülistanlık
Sakıp Sabancı'ya bir gün demişler ki:
- Ağa bu dünyada her şey güllük gülistanlık nereye
baksak her tarafta senin şirketlerini ve fabrikalarını
görüyoruz. MarSA, YünSa, LasSA, ToyotaSA
- Burada işin iş. Ya diğer tarafta ne olacak, orada ne
yapacaksın, nasıl kurtulacaksın zebanilerden?
Sakıp Ağa gülerek cevap vermiş:
- Öte yanda da işimizi sağlama aldık. Bir tarafımızda iSA,
diğer tarafımızda muSA
Dedem dedi ki…
Sınıfta anket yapmışlar.
Kim, ileride ne olmak istiyor? diye...
Çoğunluk politikacı olmak istiyormuş...
Öğretmen sesini çıkarmayan bir çocuğa sormuş:
- Oğlum, sen ne olmak istiyorsun?
Çocuk boynunu bükmüş:
- Öğretmenim ben adam olacağım. Dedem, hep sen adam ol diyor. Mobilya ticareti
Başbakan sendika toplantısında işçinin birine:
- Geçinebiliyor musun? diye sormuş.
-Ek iş yapıyorum efendim, diye yanıt vermiş işçi,
-Mobilya satıyorum.
Bunun üzerine:
- Peki işler nasıl, diye sormuş başbakan.
- İyi sayılır efendim, demiş işçi,
- Ama evdeki mobilyalar bittikten sonra ailece ne yaparız
bilemiyorum.
Kirveme öğütler;
Kirvem bugün senin için çok şey yazdım ayrıca öğüde
gerek yok sanırım.
Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;
Geleceğimizi çalmayın.
Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.
Sur içi DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ haline getirilsin.
Şehrin eski adlarından biri, SUR İÇİNE VERİLSİN.
Eski stadyumun yeri ŞEHRİN, ÖZGÜRLÜK MEYDANI olsun.
Daha da önemlisi,
Sur içinde, yakılıp yıkılan bölgelerde evler, aslına uygun ve Diyarbekir evlerinin aynısı/tıpkısı bir biçimde yapılsın.
Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK
Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı,
Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını
koruyalım, tanıtalım, gün yüzüne çıkaranları
sahiplenelim.
İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.
Dostça kalın.