Zira insanın kaderini, ailesi kadar yanında yürüdüğü insanlar da şekillendirir.
Yaş ilerledikçe bu sözün ağırlığını daha derinden hissetmeye başlıyoruz.
Çünkü dostluk, yalnızca paylaşmak ve eğlenmek değil; aynı zamanda bir karakter alışverişidir.
İyi niyetli bir arkadaş, insanın içindeki ışığı büyütürken; kötü niyetli bir arkadaş, fark ettirmeden değerlerimizi aşındırır, enerjimizi tüketir.
Kötü niyetli arkadaşlığın en zor yanı ise başta anlaşılmamasıdır.
Gülümsemenin ardına saklanan kıskançlık, destek sözlerinin içine gizlenen hesaplar ve samimiyet adı altında dayatılan bencillikler…
İnsan ancak zamanla bunların farkına varır. Ve işte o zaman annelerin duası, bir nasihat olmaktan çıkar, hayata tutunmamızı sağlayan bir kalkan gibi anlam kazanır.
Bugün geriye dönüp baktığımızda, belki kırıldığımız dostlukları ya da hayal kırıklığıyla biten yol arkadaşlıklarını hatırlıyoruz.
Ancak bütün bu deneyimler bize şunu öğretiyor: Gerçek dostluk, menfaatten değil samimiyetten doğar.
Bir insanın yanındayken kendimizi daha iyi, daha güçlü ve daha huzurlu hissediyorsak, o dostluğun kıymeti ölçülemez.
Annemizin duaları, aslında bize yol gösteren bir pusuladır.
O pusula, hayatımız boyunca bize şunu fısıldar:
Yanında kim olduğuna dikkat et, çünkü yürüdüğün yol yalnızca senin değil, seninle yürüyenlerin de yoludur.