Diyarbakır Haberleri

Mardin’de başlayan, kimliğin ve göçün izinde bir sanat

Sürreal biyografi tarzındaki eserleriyle dikkat çeken Mardinli genç ressam Vahap Aydoğan, resimleriyle bireysel ve toplumsal hafızanın derinliklerine dokunuyor.

Abone Ol

ÖZEL HABER / Sertaç KAYAR

Çocuk yaşta başlayan resim ilgisini geliştiren ve sürreal biyografi resimleri ile dikkat çeken Mardinli genç ressam Vahap Aydoğan, başarılı çalışmaları ile öne çıkıyor. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun olan Aydoğan, resim yapmanın gerçekliğin görünen yüzünü çoğaltmak değil, o yüzün ardındaki varoluşsal sessizliğe dokunmak olduğunu söylüyor. Aydoğan, “Fırçam, maddeyi biçimlendiren bir araç değil; hafızanın derinliklerinde dolaşan sezgisel bir sondadır” diyor.

“İMGELER, DOĞRUDAN DEĞİL, KIRILARAK VE ÇOĞALARAK GÖRÜNÜR”

Doğup büyüdüğü Mardin’in taşlarında, toprağında biriken kadim hafızanın çalışmalarının ilham kaynağı olduğunu kaydeden Vahap Aydoğan, çalışmalarını “Bu yüzden sanatım, zamanın unutturduğu sesleri geri çağırma, görünmeyeni yeniden duyulur kılma girişimidir. Çalışmalarımda imgeler, doğrudan değil, kırılarak ve çoğalarak görünür. Bir figür aynı anda hem geçmişin izini taşır hem de bugünün yarasına dokunur. Bazen göçün zorunlu hareketliliği, bazen kimliğin parçalanmış yüzü, bazen de kadının görmezden gelinen varlığı bu imgelerde hayat bulur. Resimlerim, net cevaplar vermez; izleyiciyi kendi sorularıyla baş başa bırakır. Çünkü inanırım ki sanat, mutlak hakikati sunmaz; hakikatin farklı ihtimallerini gösterir” şeklinde anlattı.

“GÖZÜN GÖRDÜĞÜ FİGÜR DEĞİL, RUHUN SEZDİĞİ YOLCULUKTUR”

Resimlerini “sürreal biyografiler” olarak tanımladığını ifade eden Aydoğan, şöyle devam etti: “Portrelerim gözün gördüğü figür değil, ruhun sezdiği yolculuktur. Resmini yaptığım kişiye sorular sorarım; çocukluğunun dehlizlerine, düşlerinin kıyılarına, suskunluklarının ortasına inerim. Ama aldığım cevapları açıklamam; onları içimde çözüp sezgiye dönüştürürüm. Çünkü bana göre insan, söylediklerinden ziyade sustuklarında gizlidir. Bu yüzden her portre, sadece tekil bir kişiyi değil, hepimize ait bastırılmış varoluş hâllerini açığa çıkarır.”

“BİREYSEL OLDUĞU KADAR TOPLUMSAL HAFIZAYA DA DOKUNUR”

“Sanatım bireysel olduğu kadar toplumsal hafızaya da dokunur” diyen Aydoğan “Savaşın gölgesinde oyuncak arayan bir çocuğun bakışı, sessizliğe gömülmüş harabeler, yarım kalmış evlerde asılı kalan hatıralar… Bunlar benim için estetik bir tema değil, insana dair çıplak bir hakikattir. Kadınların susturulmuş sesi, göçün yarattığı kırılmalar, kimliğin kaybolmuşluğu; resimlerimin en derin katmanlarında hep bu fısıltılar vardır” şeklinde çalışma tarzını anlattı.

“RESMİN ASIL SESİ, BİTTİĞİNDE DEĞİL, YAPILIRKEN ORTAYA ÇIKAR”

Kullandığı taş, ahşap, toprak gibi malzemelerin sadece bir madde değil, hafızanın maddeselleşmiş hâli olduğunu belirten Aydoğan, nedenini şöyle anlatıyor: “Taş susar ama unutmaz; toprak renk değil, aidiyetin ve kaybın hatırlatıcısıdır. Doğa işlerimde bir fon değil; zamanla konuşan felsefi bir varlıktır. Resim yaparken yöntemin özünde sabır ve katman vardır. Tek bir fırça darbesiyle değil, tekrar eden, üst üste gelen, zamanla yoğunlaşan süreçlerle çalışırım. Çünkü resmin asıl sesi, bittiğinde değil, yapılırken ortaya çıkar.”

“RESİMLERİM, GÖRÜNMEZ KILINANI YENİDEN GÖRÜNÜR KILMAYA YÖNELİR”

Yaşadığı coğrafyanın da bu resimlerinin en derin katmanı olduğunu dile getiren Aydoğan, “Mardin’in taşlarına sinmiş diller, unutulmaya yüz tutmuş şarkılar, birbirine karışmış inançların ve kültürlerin mozaiği… Bu kadim şehir bana yalnızca mekân değil, aynı zamanda kırılgan bir hafıza sunar. Diller yasaklandığında, kültürler bastırıldığında insanın kimliği de suskunluğa mahkûm edilir. Benim resimlerim, bu suskunluğu bozmaya, görünmez kılınanı yeniden görünür kılmaya yönelir” dedi.

“GÜZELLİK YÜZEYDE DEĞİL, DERİNDEDİR”

Aydoğan, şöyle devam etti: “Sanat benim için biçimin değil, anlamın peşindedir. Güzellik yüzeyde değil, derindedir. Bu yüzden tablolarımın karşısında duran izleyici pasif bir bakıcı değil, aktif bir tanık olsun isterim. Her resim bir aynadır; bakanın gizlediğiyle yüzleşmesini bekler. Bugün yalnızca galeri duvarlarına iş üretmiyorum. Dijital mecralarda süreçlerimi, düşüncelerimi ve arayışlarımı paylaşıyor, sanatın kolektif bir hafıza yaratma gücüne inanıyorum. Yakın vadede Mezopotamya’da çok disiplinli bir çağdaş sanat fuarı kurmak, farklı uluslararası kolektiflerle derin bağlar geliştirmek istiyorum.”