NEDEN VE SONUÇ OLAN 'SEVGİ'

Abone Ol

Değerli okurlar bu haftaki yazımda insanlar arasında meydana gelen çeşitli duygusal ve matematiksel birlikteliklerin sonucu olarak dayanacağımız son duvarı işlemek istedim.

Dehşet veren üçüncü sayfa haberleri, şaşırtan cinayet hikayeleri, intiharlar, mutluluklar, meyve olarak çocuklar, paylaşımların ve benzerlerinin anası-doğuranı-kaynağı olarak sevgi, dostluk, biraradalık kavramlarını kendimce açmaya çalışacağım.

Sabah uyandım, ilk işim ilaçları mı almak oldu, kahvaltı yapmadan ilaç aldım. Bir ilki gerçekleştirmenin tedirginliğini yaşasam da, anlam veremediğim bu tedavinin ne işe yaradığıdır. neyse onu boş verelim asıl Hayat ve yaşamı anlamlaştıran güzel insanların, insan hayatında var olmasıdır. ilaç gibi gelen dostluk, sevgili ve arkadaşlıklardır, sevgi ile başlayan ilişkiler de sınırlamalar olmasa da beynimizde hazırlamış olduğumuz senaryoların, senaristleri olarak, hep bir beklenti içerisi de olmuşuzdur. bu beklenti kimi zaman hüsran kimi zaman ise zaferle sonuçlanmıştır.

Beklentilerimize cevap olunmadığı takdirde vizyonda olan filme gösterilmeyen ilgi gibi hayal kırıklığını yaşarız. Ve bu hayal kırıklığı yaşamımıza olumsuz bir şekilde yansır, yansımayla kalsa neyse de, bir de bunun psikolojiye yansıması var. insan oğlunun sosyal bir varlık olması, toplulukla iç içe yaşaması olmazsa olmaz bir zorunluluk ve kendini gerçekleştirme hali olagelmiştir.

Birlikte yaşama kavramı, dünyayı sizin gibi algılamayan, düşünmeyen, yaşamayan insanlarla paylaşma zorunluluğunu ifade etmektedir. Çünkü insan olmak, bağımlı olmak ve bir başkasına muhtaç olmak demektir. Bu konudaki ahlaki sorumluluk, insanı temele alarak incelemeyi gerektirmektedir. Her insanın bireysel tecrübesi, hayatı algılayışı, beslendiği kaynak farklıdır. Bunun önemli sebeplerinin başında insanın bireysel ve grupsal süreçlerindeki farklılık gelmektedir. Tercihe bağlı olmayan birliktelikler (kardeş, anne, baba, iş çevre vs.) kişilikler seçilemeden yaşanan toplumsallaşma daha çok kurallara çevre yasalarına bağlı gelişirken, tercihe bağlı olarak gerçekleşen birliktelikler (eş, dost, sevgili, arkadaşlık vs.) olarak örneklendirilebilir. bu durumda hayatımıza kattığımız kişilikler aslında kendi kişiliğimiz olarak tanımlanabilir. bir söz vardır 'bana arkadaşını söyle sana senin kim olduğunu söyleyeyim' deyimi bu gerçekliği gözler önüne sermektedir.

Toplumsallaşma sürecindeki en anlamlı şey ise bir insanı sevebilmek, anılar biriktirebilmektir. bunun en anlamlı boyutu olan dostluk ise, çok daha farklı bir kavramdır, her anımızda yanımızda olmasını istediğimiz bir dost, bazen çok şey istemiş oluyoruz belki ondan, böyle bir şey olmayacağını bildiğimiz halde bir dostla olabilme ve hakikatini paylaşabilme umudu olarak görülür. bir dost buldum diye sevinçlerimiz genelde çok kısa bir süre sonra kursağımızda kalır ve şok üstüne şok yaşarsın, o dost gördüğün kişiye veya kişilerin geçmişini merak edipte, irdelediğin zaman pek hoşumuza gitmeyen geçmişlerle karşılaşırız, dediğim gibi geçmişte yaşanılmışlıklar pekte bizi ilgilendirmediği gibi umursamaz bir tavırla dostluklarımızı sürdürmeye çalışırız. Ama öyle bir an gelir ki, o an dostlukların da bittiği andır. İşte bu da sevgidir, tüm dostlukları altı-üst eden insandaki en büyük sevgi aile sevgisinden başlar, nitekim çocuklarımızın sevgisi tüm sevgilerin üstünde olduğunu anladığımız anda bütün sevgiler anlamsız kalır.

Sevgiyle kalın...