ŞEHİR İHANET EDİYOR…

Abone Ol

Şehir ihanet ediyor, gizlerimi paylaştığım şehir.

Başımı omuzlarına yasladığım eski sevgililer gibi ruhsuz… Acımasız cellatlar bakıyor bulvarlardan. Kanlı yüzleriyle şehir eşkıyaları sokak başlarını tutmuş. Yalnız ve suskun kalabalıklar yürüyor çamurlu kaldırımlarda. Sarı sıcak yağmurlar yağıyor yalnız kadınların saçlarına. Ah ölüm kol geziyor arsız adımlarla. Bir adam yüreğinden kanıyor, her kanama bir faili meçhul otobüs duraklarında. Veremli yüzleriyle camlara çıkmış çocuklar. Sakallı adamlar kan tükürüyor. Düşler ölüyor, şehir ihanet ediyor...

İhanet ediyor,

Ezgileri kederli şarkılarımın sözleri kanıyor. Yürüdüğüm sokaklar çıkmazlarda bitiyor nedense. Zamansız yağmurlar, şarkıları ıslatıyor. Arabesk söyleyen kalın bıyıklı şarkıcılar kokain çekiyor. Zaman akıyor, çocuklar yaşlanıyor. Şehir ihanet ediyor.

İhanet ediyor,

Sinemaya yeni bir film geliyor. Afişte bir artist bıyık altından gülüyor. Çocuklar yaşlanıyor, elleri büyüyor, sesleri kalınlaşıyor.

Eskiden Yılmaz Güney afişleri süslerdi sinemaları… Çabuk aşık olurdum, kırmızı karanfil kokusunda açardı yüreğim eskiden. Sevda şiirleri yazardım. Sarhoş olurdum. Şehir büyürdü,  yürüdüğüm sokakların sonu gelmezdi. Yağmur yağardı, ama serin yeller eserdi. Umutla büyürdü düşlerim.

Şimdi, gizlerimi paylaştığım şehir ihanet ediyor.

Şarkılarım ve şiirlerim meyhanelerde meze oluyor. Bir yetmişlik rakıya satılıyor duygularım. Rüzgârı bol bir iklimin yangınında arta kalan küllerin hoyratlığıyla yağmalanmış yaşamın utancını taşıyor kelimeler. Keskin bıçak gibi kanatıyor aşkları örselenmiş sözler.

Hep yarım kalmış itiraflarım, doğru dürüst bir ilan-ı aşk bile edememişim! 

Dönüp baktığımda kederli gençliğime, yalnız, suskun ve utangaç yanıyla kanayan çocukluğum ağlıyor o şehirde. Okunmamış bir mektup gibi duran yaralarım takılıyor gözlerime. Söylenmemiş her şarkı, yazılmamış her şiir, konuşulmamış her söz alacaklı benden. Oraya, o yılgın, o bitkin, o utangaç gençliğime tufanlar yağmış. Dağlar kadar büyük, denizler gibi hırçın olsa da sevdam; yine bir tufan gibi yalnız kalmış sevmelerim.

“Keşke”lerden bir buket duruyor kucağımda. Pişmanlıklar kanatıyor içimi.  Zehir damlıyor örselenen ruhumun derinliklerine.

Şehir ihanet ediyor…

Darağacında asılı duruyor vurgun yemiş ömürlerin ölümle randevusu.

Kıyılara vuruyor her sokak başında işlenen namus cinayetleri. Yüzüne tükürüyor katillerinin on beşlik kızların intiharları. Şehir ihanet ediyor. Haber bültenlerinde ölüm tacirleri.  Arsız mezatlara düşmüş  ucuz aşklar.  Aşklar ki artık namuslu değildir, aşklar ki soğuk ve ruhsuz… Aşklar ki, sabun köpüğü gibi içi boş. Geçtim yalan dolan aşk kokan sokaklardan. Yetim kalmış orospuların sarkık memelerine yapışan sarhoşlar, kene gibi emiyor kederleri. Yalnızlık rakıya meze ediliyor.

Şehir ihanet ediyor…

 İhanet.