Şeva Yelda

Unesco 2022 yılında “insanlığın somut olmayan kültürel mirası” olarak Şeb-î Yelda’yı listeye aldı. İran, Azerbaycan ve Kürdistan’da Arî halkının bir bayram olarak kutladığı gece sonra dünyanın değişik coğrafyalarında da daha görünür oldu.

Abone Ol

Baba Tahirê Hemedanî dizelerinde der ki;

“Ger min hebin hezar milkên cîhanê

Hezaran koşk û serayên peslanê

Were dilber ta bo te ez bibêjim

Bêy rûyê te navêm ez çi cîhanê”

Kökenlerini güneş tanrısı Mithra’nın doğumundan alan ve eski Aryanî toplumların geleneğinde bayram olarak kutlanan Şeb-î Yalda / Şeva Yelda Romalıları da etkilemiştir.

Zerdüştî inancında şeb-î yalda olarak bilinen 21 Aralık’ı 22 Aralık’a bağlayan en uzun gece çok anlamlı. O gece bolluk ve bereket getirsin diye nar kırılır ve tanelenip yenir.

Yeni bir yıla giriş olarak da kabul edilen gece aynı zamanda Zerdüştlük inancına göre “karanlığın sona ermesi” ve aydınlığın giderek hakim olmaya başladığı ilk gece olduğu için kutsanıyor.

Bu gece aynı zamanda Kürtlerde “Şevçile”, “Şeva Çile” olarak da kutlanıyor. Kışın başlangıcı olan bu ilk günden itibaren zorlu kış kırk gün (Kürtçede “çil” kırk anlamını taşır) sürer. Ocak sonu Şubat başına kadar devam eder.

Çocukluk günlerimden anımsarım: Diyarbakır karpuzunun kış için saklananlarının sapı bir miktar uzun tutularak kesilerek bir filenin içine konur bazalt taş evlerin basık tavanlı zerzemî / jêrzemî (kiler)’sinde tavana asılır, ya da uzun süre dayansın diye saman yığının içinde korunurdu. Sonra kışın başlangıcı ve yeni yılın ilk günü sayılan o en uzun gecede bir “gece bayramı” neşesiyle kesilip yenirdi. O gece için bir de Diyarbekirlilere özel bir yemek yapılırdı; “Nardan aşı…”

Uzun ve bitmek bilmeyen adına Şevbihêrk denen hikaye anlatıcılarının evlerde başköşeye, kahvelerde divana yerleşip upuzun meseller anlattığı geceler 21 Aralık’tan sonra karanlıktan aydınlığa evirilecek diye bilinirdi ya!

Ol sebepten aydınlık bereketle gelsin diye ben de nar kırıp taneledim. Maalesef adına “modern / çağdaş” denen bu tuhaf zamanlarda kutucuk misali çok katlı sığıntıların mahpusu olduğumuzdan karpuz yoktu ritüelin tamamlayıcısı olarak…

Ol sebeple şairin dizelerine yaslandım. Bakın Sabît mahlaslı Alaaddin Ali (1650-1712) ne demiş:

“Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir / Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat.”

İşte o en uzun ve karanlık gecenin gizemini, deruni halini ne biliciler, ne de işi hesap-kitap olanlar çözemez. Aşk derdiyle kederlenenlere sormalı o gecenin bitmez tükenmezliğini. Çünkü “Aşk derdiyle hoşem, el çek ilacımdan tabip / Kılma derman kim helakım, zehri dermanındadır” demişti ya, aşık Fuzulî…