UNBOXİNG ÇILGINLIĞI

Sosyal medyanın hayatımıza girişiyle birlikte, gündelik alışkanlıklarımız da baştan sona değişti. Artık birçoğumuz, kahvaltı masasında gazeteden çok telefon ekranına bakıyoruz.

Abone Ol

Bu ekranlarda da en çok karşılaştığımız görüntülerden biri, “unboxing” yani kutu açma videoları. Influencer’lar ellerine geçen yeni bir ürünü, özenle hazırlanmış paketlerden çıkarıyor.

Markanın parıltılı logosunu gösteriyor ve “siz de sahip olun” mesajını bilinçli ya da bilinçsiz şekilde veriyorlar.

İlk bakışta masum görünen bu içeriklerin, aslında çok daha derin etkileri var.

Özellikle gençler, sürekli pahalı ürünlerin tanıtıldığı bu videolarla kendilerini kıyaslıyor.

Sahip olamadıkları her ürün, içlerinde küçük bir eksiklik duygusu yaratıyor.

Bu da zamanla ön güvensizliğe, hatta yetersizlik hissine dönüşüyor.

Sosyal medya bağımlılığı da bu noktada tuzu biberi oluyor; ekranı kapatmak yerine bir sonraki videoya geçiyoruz ve döngü yeniden başlıyor.

Özenti kültürü, markaların tam da istediği şey aslında.

İnsanların kendi ihtiyaçlarını sorgulamadan, sadece “benim de olmalı” düşüncesiyle hareket etmesi tüketimi körüklüyor.

Oysa ki unboxing videolarında gördüğümüz ürünlerin çoğu, gündelik yaşam için bir zorunluluk değil.

Ama algılarımız sürekli olarak “sahip olursan değerlisin” mesajıyla şekillendiriliyor.

Burada asıl mesele, bireylerin kendi değerini tüketim üzerinden tanımlamaya başlaması.

Oysa değer, ne giydiğimiz çantada ne de telefonun en son modelinde saklı.

Değer, insanın kendisini nasıl geliştirdiğinde, hangi ilkelere bağlı kaldığında ve çevresine ne kattığında gizli.

Şunu unutmamak gerek: Sosyal medya bir vitrin.

O vitrinde gördüğümüz hayatların tamamı, gerçeğin kendisi değil; süzülmüş, parlatılmış bir versiyonu.

Kutuların içinden çıkan markalı ürünlerin cazibesine kapılmadan önce, kendi kutumuzun içinde saklı olan değerlere dönüp bakmayı öğrenmeliyiz.