Ve notalar yüreklere barış suyu serpiyor

Büyük kentin, küçük kentli müteahhitlerinin kaçak ve yığma binalarından birinin giriş katında, heyecanlı genç müzisyenlerin ikinci kaset çalışmasının telaşındaydılar.

Abone Ol

İlki bir efsaneye dönen kasetin, ikincisi nasıl olacaktı?

Belki o kaset öylece bırakılmalıydı.

Belki de ikinci bir heyecana ihtiyaç vardı.

Bir araya gelen bir avuç heyecanlının elbette çok ortak yönleri vardı. Ama ağırlığının hekim olması çalışmanın nabzını daha bir artırıyordu.

Bestelerin imzacısı genç hekim aynı zamanda uzmanlık eğitimini insan yüreği üzerinden sürdürüyordu. Her yürek atışında yeni bir nota keşfediyordu. Nöbet ertesi kalp hastalarıyla vedalaşamadığı gibi notalarla da vedalaşamıyordu.

Her canlanan kalp bir beste demekti.

Her beste sağlıklı barış içinde bir toplum için bir ileri umut demekti.

On yıl önce ülke zor günler geçirmişti. Daha insanca bir yaşam için değiştirilmek istenen sistem, aksine asıl yöneticileri tarafından zor kullanılarak daha sıkıca sahipleniliyordu. Yönetimi dipçik gücüyle eliyle alan zihniyet düşüneni, yazanı, eleştireni yok sayıyordu.

Ve bu yok sayışta bir yayıncı, bir kitap sevdalısı, bir yazar idam ritüeline gerek duymadan beton zeminde dövülerek yüreği susturuluyordu.

Hekimler çaresizdi.

Kitaplar çaresizdi.

Ama duvarları tanımayan özgür şairler ve özgürlük şiirleri vardı.

Sen bir özgürlük gülüsün

Anadolu türküsüsün

Al bir atsın süzülürsün

Dağlara taşlara kardaş”

Bu şiiri ilk okuduğunda nedense kendi yasaklı dilinin acısını hissetmişti. Yoğun tıp eğitimi içinde dudaklarında o sözlerin Kürtçesi tekrarlayıvermişti.

Tu kulîlkaazadîyî

Stranawelatê me yî

Hespêşeh î, dibezî

Çîyan û zinaran, bira”

Başkentin bulutlu günlerinden birinde, Hacettepe yolunda şiddetli bir yağmura yakalanmıştı. Yıldırımlar birbirini kovalarken notalar da bir birsıralanıyordu. Olağanüstü besteler belki olağanüstü durumların eseriydi. Ve o anda şiire yapılan olağanüstü beste, olağanüstü hal yönetiminde ki coğrafya da “kulîlkaazadî”ile yıldırımlaşıyor, olağanüstü sesiyle buluşuyor ve gönül dumanı gibi engel tanımadan her yere dağılıyordu.

Ve yasaklı dille müzik yapmak bir yargısız infaza dair yasaklı şiirin bestesiyle tutuklu ama tutkulu yüreklere bir damla özgürlük serpiyordu.

Ve de mayınların ötesinden, bu tarafa hekim olmaya gelen bir esmer Kürt gencinin, benzersiz yüksekçe muhteşem sesi kulaktan kulağa tarifsiz bir ritim taşıyor, gece rüyalarının yerini alıyordu.

Ortaya çıkan eser, kaset kopyalamaları ile, evlerde, okullarda, kantinlerde, çay ocaklarında, fabrikalarda, eylemlerde, uykusuz gecelerde en çok dinlenen, korsanı en çok ve en ucuza satılan protest folklorik Kürtçe müziğin doğumu gerçekleşiyordu.

Özgürlük türküsünü okuyan o Kürt genci dönemin enerjisi ve inancına fazlasıyla kapılıyor, iyi hekimlik çabasını arkadaşlarına devrediyor, başka bir yolabirden biredüş’üveriyordu.

Elbette o yol özgürlük düşleriyle başlasada, çok kısa sürede örgülü komplolarla,öğretilmiş ihanetlerle, bilinmez planlarla,hazırlanan ölüm tuzaklarıyla birden bire trajedileşiyordu.

Bu beklenmeyen sonla grubun doğumu gibi onun ölümünü de hiçbir hekimlik sökemiyordu.

Çünkü, yaşatılan normalin dışı bir haldi.

Çünkü, binlerce yıllık öğretilerle örülmüş tuzaklardan bir genç hekimin kurtulması imkansızdı.

Çünkü,çok tanıdık bir kaderin ağlarına takılmıştı.

Geride kalan kulaklar da kalan o muhteşem benzersiz sesin yankısıydı.

Ve o yankı müzik yolculuğunun devam etmesini kışkırtıyordu.

İşte o evde o yolculuğa, o kadar hekim, şafak sökerken o müziğe, bütün aksiliklere meydan okuyarak, her şeye rağmen devam dedi.

Şimdi, on yıllar sonra adını taşıdığı kente o ses binlerce yıllık yanık taşlarda yankılanıyor.

Ve sağlığın sosyal ve siyasi iyilik haline yüzbinler tanıklık ediyor.

Yürek dingin, düşler yorgun, tarih kırgın, zaman sisli ama notalar kentin ruhuna iyi geliyor.

Onca tartışma, onca yetersizlik, onca şüphe, onca siyaset, onca muhalefet, onca organizasyon yanlışlığı ve protokol garabeti derken bir halkın ezgilerive genç hekimlerin yıllanmış besteleri bir kez daha, yüreklere barış suyu serpiyor.

Barış o ezgilerle bir kez daha ben varım diyor.

Ve hekimler müzisyen meslektaşlarını “bu barışı söküp alacağız” diye, selamlıyor.