Güncel

Yeni Nesil Öğrenciler ve öğretmenlik mesleğinin zorlukları

Eğitim, toplumsal değişimlerden doğrudan etkilenen dinamik bir alandır. Teknolojik gelişmeler, dijitalleşme, değişen aile yapıları ve öğrenme alışkanlıkları, öğrenci profilinde önemli dönüşümlere yol açmıştır.

Abone Ol

ÖZEL HABER - Mehmet Rumet SOYLU

Bu dönüşüm, öğretmenlik mesleğinin doğasını da yeniden şekillendirmekte, öğretmenler pedagojik rollerinin yanı sıra sosyal, psikolojik ve teknolojik uyum becerileri gerektiren çok boyutlu sorumluluklarla karşı karşıya kalmaktadır.

Dijital kültürün öğrenme sürecine ciddi etkilerde bulunuyor. Yeni nesil öğrenciler, dijital teknolojilerle iç içe büyümüş bireylerdir. Bu durum bilgiye erişimi kolaylaştırırken, dikkat süresinin kısalması ve yüzeysel öğrenme eğilimlerini de beraberinde getirmektedir. Öğretmenler, geleneksel anlatım yöntemlerinin bu öğrenci profili karşısında yetersiz kaldığını deneyimlemekte ve derslerini sürekli olarak dijital araçlarla desteklemek zorunda kalmaktadır.
Bu durum öğretmenler için; Sürekli materyal üretme baskısı, teknolojik yeterlilik beklentisi ve dersin pedagojik derinliğini koruma güçlüğü gibi ek yükler doğurmaktadır.

Otorite algısındaki değişim öğrencilerin tavırlarını ciddi anlamda etkilemektedir. Günümüz öğrencileri bilgiye çok sayıda kaynaktan ulaşabilmektedir. Bu durum öğretmenin ‘bilginin tek kaynağı’ olma rolünü değiştirmiştir. Bu değişim, bazı durumlarda öğretmen otoritesinin sorgulanmasına ve mesleki saygınlığın zedelenmesine yol açabilmektedir. Öğretmenler artık yalnızca bilgi aktaran değil, bilginin doğruluğunu tartışan, yönlendiren ve eleştirel düşünmeyi öğreten bir konuma geçmiştir. Bu rol değişimi pedagojik açıdan değerli olmakla birlikte, sınıf yönetimi açısından ciddi zorluklar doğurabilmektedir.
Ve bu şekilde, zaman zaman medyada karşımıza çıkan ‘öğrencilerin öğretmenlerine karşı hiç de hoş olmayan hareketlere neden olmaktadır.
Yeni nesil öğrenciler, öğrenilen bilginin günlük hayattaki karşılığını daha fazla sorgulamaktadır. ‘Bu bilgi ne işe yarayacak?’ sorusu, eğitim programlarının amaçlarıyla öğrencilerin beklentileri arasındaki kopukluğu görünür kılmaktadır.

Bu noktada öğretmenler, müfredatı yetiştirme baskısı, öğrenciyi derse motive etme sorumluluğu ve eğitimi yaşamla ilişkilendirme beklentisi arasında denge kurmak zorunda kalmaktadır.Artan akademik beklentiler, kalabalık sınıflar, velilerle sürekli iletişim hâlinde olma zorunluluğu ve öğrencilerin duygusal ihtiyaçları, öğretmenlerin psikososyal yükünü artırmaktadır. Öğretmenlik mesleğinde tükenmişlik sendromu, günümüzde önemli bir mesleki risk hâline gelmiştir.

Öğretmenlerden beklenen roller artık şunları da içermektedir:
- Rehberlik
- Duygusal destek
- Davranış yönetimi
- Kriz çözme
Bu çoklu rol beklentisi, mesleki sınırların belirsizleşmesine yol açmaktadır.

Sonuç olarak; Yeni nesil öğrenciler, eğitim sistemine ciddi meydan okumalar getirmektedir. Ancak bu durum, öğrencilerden kaynaklanan bir ‘sorun’ olarak değil, değişen dünyanın eğitime yansıması olarak değerlendirilmelidir. Öğretmenlerin yaşadığı zorluklar bireysel değil, yapısal ve sistemiktir. Bu bağlamda, Öğretmenlerin mesleki destek mekanizmaları güçlendirilmeli, hizmet içi eğitimler güncellenmeli ve öğretmenlik mesleğinin toplumsal değeri yeniden vurgulanmalıdır
Öğretmenler, tüm bu dönüşümün merkezinde yer almakta ve eğitimin sürdürülebilirliği açısından kritik bir rol üstlenmektedir.
Genellikle bir dedikleri iki edilmeyen ve olabildiğince şımarık büyütülen yeni nesil öğrenciler, hayata lay lay lom gözü ile baktıkları için, emek ve eziyet boyutunu hiç de hesaba katmıyorlar.
Onlar için, dersleri ve eğitimleri için lazım olan her şeye bir tuşla sahip olabileceklerine dair fikir, eğitimcilere karşı umursama ve yer yer edep sınırlarını aşan yaklaşımlara kadar da gidiyor.
Yıllarını eğitime vermiş öğretmenlerin bu durum karşısındaki ruh hali, empatiyle anlaşılabilecek bir şey değildir.
Aile, çevre, eğitim ve öğretim sistemi ve bir bütün toplum olarak, böylesi tavırlar karşısında durmak çok insani bir sorumluluktur.