Zafer TÜZÜN/ÖZEL HABER

DİYARBAKIR - Küresel bir sorun haline gelen uyuşturucu kullanımı her geçen gün can almaya ve toplumun yapısını bozmaya devam ediyor. “26 Haziran Dünya Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı İle Mücadele Günü” dolayısıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Gençlik Ve Spor Hizmetleri Daire Başkanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Madde Bağımlılığı İle Mücadele Merkezi’de (HEVRA), görevli sosyolog ve psikologlar gazetemize değerlendirmelerde bulundu.

Sosyologlar yaptıkları değerlendirmelerde, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde esrar kullanımının yüksek olduğunu belirterek, “90’lı yıllarda köy boşaltılmaları ve çatışma nedeniyle Diyarbakır’a yoğun bir göç yaşandı, yaşanan göçle birlikte  işsizlik, yoksulluk, geleneksel ilişki ağlarının çökmesi gibi kentsel yaşamı sorunlu hale getirdi. Bu süreçte yabancılaşma, ruhsal çöküntü, suç, şiddet, sosyal sapma, intihar, alkol ve madde bağımlılığı gibi sosyal problemler artış gösterdi” dediler.

Madde kullanım bozukluğunun tek bir nedeninin olmadığını da belirten sosyologlar, “Diğer pek çok hastalıkta olduğu gibi, bir insanın madde kullanım bozukluğu yaşama ihtimalini artıran birçok etmen vardır. Bağımlılıktan kurtulmak için de ilaç tedavisi ve psikoterapi görmek lazım. Tedavi süresince kişinin hayatındaki değişimlere ailenin de uyum sağlaması gerekir. Bu nedenle ailenin desteğinin sürece etkisi büyük önem taşır. Başarılı bir sürecin devamı için kişinin kendisine bağımlı olduğunu hatırlatması, tedaviye uyum göstererek süreci yarıda kesmemesi gerekir” önemine vurgu yaptılar.

HEVRA Danışmanlık Ve Destek Merkezi Sosyologu Pervin Yetiz Demir, Sosyolog Helin Bozarslan Psikolog Uğur Çağan Alakuştekin sorularımıza şöyle cevap verdi:

-HEVRA koruma danışmanlık ve destek merkezinin kuruluş hikayesinden ve kendinizden bahseder misiniz ?

Sosyolog Pervin Yetiz Demir: Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Gençlik Ve Spor Hizmetleri Daire Başkanlığı bünyesinde faaliyet gösteren HEVRA, madde bağımlılığının önlenmesi ve bu konuyla ilgili toplumsal duyarlılık yaratmak amacıyla 2014 yılı haziran ayında ön çalışmalarına başladı. Öncelikle Diyarbakır ili Madde Bağımlılığı Risk Alan Araştırması yaparak 10.362 kişi ile geniş çaplı bir araştırma yaptık. Mayıs 2015 yılında ise Gazilerde 3 katlı bir binada faaliyetlerimize başladık.

Sosyolog Helin Bozarslan: Çeşitli kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarıyla beraber bir dizi faaliyet gerçekleştiren merkezimizde; eğitim çalışmaları, araştırma ve saha faaliyetleri, aile destekli çalışmalar, danışmanlık ve psikolojik destek hizmetleri, kamuoyu oluşturma ve farkındalık yaratma çalışmaları, yönlendirme hizmetleri gibi birçok faaliyeti bünyesinde bulundurmaktadır. Merkezimizde 2 sosyolog, 1 psikolog, 2 idari olmak üzere toplam 5 personel ile hizmet vermekteyiz.

-Madde bağımlılığı nedir ?

Psikolog Uğur Çağan Alakuştekin: Kişinin ruh ve beden sağlığını, aile yaşantısını etkileyecek düzeyde alkol ve madde alması yada alkol ve madde alımını durduramamasıdır. Daha kısaca özetlersek maddenin kişinin yaşamını kontrol ettiği noktadır.

-Bireylerin madde kullanımına başlama sebepleri ve risk faktörleri hakkında neler söyleyebilirsiniz ?

Psikolog Uğur Çağan Alakuştekin: Öncelikle risk faktörlerinden başlayacak olursak bir çok etmenden bahsetmek mümkün. Aile faktörü, gençlik çağında ve ergenlik döneminde duygusal ve davranışsal problemler, çevresel koşullar, merak duygusu, genetik yatkınlık, arkadaş ortamı, bireyin kişilik özellikleri gibi faktörler ön plana çıkmaktadır. Hangi kişilerin risk altında olduğu sorusuna gelirsek; özellikle ergen yaştaki çocuklar, aile içi şiddet ve iletişim çatışmalarına maruz kalmış bireyler, çeşitli psikolojik rahatsızlıkları olan bireyler gibi bir çok kişi risk altında olabilir. Burada önemli bir ayrıntıya dikkat çekmek gerekiyor, psikolojik rahatsızlıkları olan bireylerin ve ailelerinin dikkat etmesi gereken önemli bir husus da ‘‘psikolojik rahatsızlıkların madde kullanımını tetiklediği gibi, madde kullanımının da psikolojik rahatsızlıkları tetiklediği’’ gerçeğidir.

-Başta ülkemiz olmak üzere dünyada bağımlılıkla mücadele alanında yapılan çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?

Sos.Pervin Yetiz Demir: Türkiye’de ve bölgemizde madde bağımlılığı profilini çıkarmak ve problemin boyutunu net bir şekilde ortaya koyabilmek için tüm ülke çapında istatistiksel analizlerin yapılması gerekmektedir. Bireylerin madde kullanma eğilimleri bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye göre değişiklik göstermektedir. Örneğin bizim ülkemizde Güneydoğu Anadolu Bölgesinde esrar kullanımı yüksektir. Avrupa’da oranlar ve başlangıç dönemleri de ABD ile büyük oranda benzerlik göstermektedir. Avrupa İlaç Bağımlılığı İzleme Merkezi’nin 2005 yılı verilerine göre madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı açısından 15-34 yaş arası grupta esrar, ekstazi ve kokain kullanımında artış vardır. En çok kokain kullanımı yüzde 4-5’lik oranlarla ABD, İngiltere ve İspanya’da gözlenmektedir. Ekstazi kullanımında Çek Cumhuriyeti ilk sıradadır. Onu İngiltere ve İspanya izlemektedir. Esrar kullanımı oransal ve sayısal olarak Dünyada her yıl giderek arttığını bilimsel çalışmalar aracılığıyla takip etmekteyiz.

Literatür taramaları aracılığıyla yaptığımız okumalar, incelemeler yurtdışı örneklerinde önleme, tedavi ve sosyal hizmet faaliyetlerinin genelde bir devlet politikası haline geldiği, bu programlara ciddi finansmanlar aktarıldığı ve okul, aile, toplum eksenli yapıldığını göstermektedir. Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda, ABD örneklerini incelediğimizde eğitim programlarının konuyla ilgili uzmanlar tarafından hazırlandığı ve bu programların özellikle çocuklar ve gençler üzerinde etkili olduğunu görmekteyiz.

-Uyuşturucu kullanan bir birey sosyal ve fiziksel olarak nasıl değişimler yaşar?

Psk. Uğur Çağan Alakuştekin: Öncelikle sosyal sonuçlarından bahsedecek olursak, kişi maddeyi temin etmek ve kullanmak için büyük zaman harcar. Bu zaman zarfı içerisinde, aile ilişkilerine, hobilerine zaman ayıramamaya başlar. Bunların sonucunda hem ekonomik olarak olumsuz etkilenir, hem de yalnızlaşma süreci içerisine girmiş olur.

Fiziksel sonuçlarından bahsedecek olursak kullandığı maddeye ve türüne göre değişmektedir. Örneğin esrar kullanımının akciğer kanseri, bronşit, düzensiz kalp ritmi, başta şizofreni olmak üzere birçok psikolojik hastalığa da sebep olmaktadır. Eroin, kokain gibi çok hızlı bağımlılık yapıcı maddelerin kullanımında ise solunum yolu hastalıkları, felç, kalp krizi gibi ani ölümlere sebep olduğu bilinmektedir.

-Kentimiz zorunlu göçün yoğun yaşandığı bir bölge bu kapsamda göç ve bağımlılık ilişkisi üzerine neler söylemek istersiniz?

Sos.Helin Bozarslan: Hevra Koruma ve Destek Merkezi olarak ‘‘Diyarbakır İli Madde Bağımlılığı Risk Alan Araştırması”ndan sonra göçün yoğun olarak yaşandığı Yeniköy, Peyas ve Seyrantepe mahallelerinde niteliksel saha çalışmaları yaptık. Bu çalışmalara dayanarak şunu ifade etmek mümkün; bölgenin göç ile oluşan mahalleler bütünü olması nedeniyle, zorunlu göç ile madde kullanımı/arzı arasında kurulan ilişki önemlidir. Bölgenin neredeyse tamamı 90’lı yıllarda köy boşaltılmaları ve çatışma nedeniyle göç edilmeler sonrası inşa edilen mahallelerden oluştuğunu ifade etmiştik. Özellikle de, iç göçler/zorunlu göçler sayesinde kentlerin iktisadi ve sosyal bünyelerindeki yarılma, çözülme, normatif dengelerin yeniden kurulmasına neden oluyor. Kentsel ölçekte yaşanan işsizlik, yoksulluk, anonim ilişkiler, geleneksel ilişki ağlarının çökmesi gibi kentsel yaşamı sorunlu hale getirebiliyor. Bu süreçte yabancılaşma, ruhsal çöküntü, suç, şiddet, sosyal sapma, intihar, alkol ve madde bağımlılığı gibi sosyal problemler artış gösteriyor. Yerinden ettirilen, göç mağduru insanlar siyasal, sosyal ve ekonomik olarak bu süreçten etkilenmiş durumdalar. Kırsal yaşama özgü iş gücü potansiyeline sahip olma, kent yaşamının getirdiği zorluklar vb. birçok neden, göç sonrasını olumsuz etkilemiş ve birçok toplumsal problemin oluşmasına neden olmuştur.

Çoğunlukla göç sonucu oluşmuş mahallelerde, kentin çeperlerinde yer alan ve işsizlik, mesleksizlik ve yoksulluğun yoğun olduğu riskli bölgelerde gençlik ve sosyal hizmet merkezlerinin yaygınlaştırılmasına öncelik verilmelidir. Bu merkezler öğrenim gören gençlerin eğitim ve öğretimlerine katkı sağlayabileceği gibi, aynı zamanda mahallenin serbest zaman değerlendirme merkezi, hobi ve meslek kurslarının verildiği, iş, okul ve ev dışındaki üçüncü yaşam alanına ilişkin merkezler biçiminde tasarlanmalıdır.

Sosyolug. Pervin Yetiz Demir: Bir ekleme daha yapmak gerekirse araştırma sahamızdan ve yaptığımız diğer saha çalışmalarından edinilen verilerin değerlendirilmesinde bu sorunun üstesinden gelinebilmesi için, sorunun ciddi bir halk sağlığı ve sosyal sorun olarak kabul edilmesi ve bütün kurumların (aileden okula, yerel yönetimlerden güvenlik birimlerine, spor kulüplerinden diğer STK’larla ) işbirliğine gereksinim duyulduğunun özellikle saptanması önemlidir.

-Medyanın rolü de uyuşturucu ile mücadelede önemli. Bu konuda medya örgütleri neler yapmalı?

Sosyolug. Pervin Yetiz Demir: Toplumsal söylemin biçimlenmesi, görsel idollerin oluşturulması gibi belirleyici gücü olan medyanın bu konuda üstleneceği rol önemlidir. Medya eğitici güç değildir, ancak bireylere etki ve algı gücü önemlidir. görsel ve yazılı medyaya ek olarak sosyal medyanın da bireyler üzerindeki sosyal etki gücünü yadsımamak gerekir. Gençler, yazılı ve özellikle görsel medyadan oldukça etkilenenler arasında yer almaktadır. Kimlik ve karakter oluşturma dönemindeki gençler için medyada yer alan her şey ilgi çeker ve özellikle kendi yaş grubunda gördüğü kişileri rol model alırlar. Bu noktada medya yayın yaparken özellikle gençlerin beden ve ruh sağlığını düşünerek hareket etmeli ve gençleri özendirecek, teşvik edecek yayınlardan kaçınmalıdır. Gençleri etkileyecek yayınlar; haberler, reklamlar, diziler, filmlerdir. Eğer haberin konusu madde kullanan bir genç ile ilgiliyse öncelikle genci deşifre etmemelidir. Kişinin madde kullanmaya nasıl başladığına yer verirken, koşullarından bahsetmelidir. Ne şekilde, nerede başladığını anlatırken çok fazla detaya girmemelidir çünkü televizyon karşısındaki gence maddeyi nereden bulabileceği hakkında fikir verebilir. Eğer haberde yer alan kişi suçüstü yakalandıysa, yapılanın yasal bir suç olduğu özellikle belirtilmelidir. Haberin sonuna madde bağımlılığına karşı dikkatli olunması gerekildiği ve olası durumlarda nerelere başvurulabileceği belirtilmelidir.

Ülkemizde televizyonlarda alkol ve sigara reklamı yasalar gereği yasak, son yapılan düzenlemelerle gazetelerde de alkol yasağı yürürlüğe girmiş durumdadır. Medya kamu spotu yayınlarında madde bağımlılığına karşı uyarı niteliğinde yayınlara yer verebilir. Bu, yetişme çağında olan gençlere maddeye karşı bir bilinç ve farkındalık uyandırması açısından önemlidir. Yapılan yayınlarda maddenin vücuda verebileceği zararlar, girilebilecek tehlikeli durumlar anlatılabilir.

Diziler, filmler gibi gençliği anlatan yayınlarda bağımlılığı özendirici yayınlardan kaçınılmalıdır. Çocuklar ve gençler bu tarz içerikleri normal olarak algılayabilirler. Yayınlarda alkol, sigara ve madde kullanımının yer aldığı sahneler varsa, bu sahneleri sansürlemek yerine montaj yoluyla sahneleri tamamen ortadan kaldırması gerekir.

-Madde bağlılığının tedavisi var mıdır, tedavi sürecinde bireylere ve ailelere önerileriniz nelerdir?

Elbette. İlaç tedavisi ve psikoterapi ile mümkündür fakat tedavinin türü kişiden kişiye değişiklik gösterir. Bu nedenle kişinin neye ihtiyacı olduğu, içinde bulunduğu çevre ve riskler göz önünde bulundurularak en uygun tedavi yöntemi uygulanmalıdır. Kişinin tedavi sürecinde profesyonel destek almasının iyileşme şansını arttırdığı unutulmamalıdır. Tedavinin başarılı olmasını etkileyen en önemli faktör ise kişinin istekli ve kararlı olmasıdır. Tedavi süresince kişinin hayatındaki değişimlere ailenin de uyum sağlaması gerekir. Bu nedenle ailenin desteğinin sürece etkisi büyük önem taşır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus bağımlılığın tedavisinin uzun bir süreç gerektirdiğidir. Kişi tedavide ne kadar uzun süre kalırsa başarılı olma ihtimali de o kadar artmış olur. Başarılı bir sürecin devamı için kişinin kendisine bağımlı olduğunu hatırlatması, tedaviye uyum göstererek süreci yarıda kesmemesi gerekir.

-Tedavi süreci bittikten sonra bireylerin yaşadıkları problemler nelerdir,  bu anlamda kamuya ve STK’lara düşen görevler nelerdir?

Bireylerin tedavi sonrası süreçte yaşadığı en önemli sorunlardan biri işsizliktir. İşsizlik sorunu aynı zamanda ayrımcılık sorunuyla bağlantılı olarak gelişebilmektedir. Toplumda istihdam sürecine katılamayan bir birey, sosyal işlevselliğini tam olarak yerine getirememekte ve böyle bir süreç bireyde bir takım olumsuz psiko-sosyal etkiler oluşturmaktadır. Bu psiko-sosyal etkiler; güven eksikliği, depresyon, yetersizlik duygusu, çaresizlik, toplumdan kendini soyutlama ve yalnızlık gibi etkilerdir. Bu sayılan psikososyal etkiler ve en temelde toplumda kabul görmeme olarak karşımıza çıkabilmektedir. Dolayısıyla kamu kuruluşlarının ve sivil toplum kuruluşlarının tedavi olmuş bireyler için istihdam alanı yaratması en temel ihtiyaç halini alıyor. Bir diğer önemli hususta tedavi sonrası sosyal uyum merkezlerinin ve programlarının güçlendirilerek yaygınlaştırılmasıdır.

Editör: TE Bilişim