Malum 31 Mart yerel yönetim seçimleri sonucu yavaş yavaş taşlar yerine oturuyor. Seçilenler mazbatalarını alıp devir-teslim sonrası “işbaşı” yaptılar.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin eşbaşkanlarının ilk demeçlerinden biri ne hikmetse kimilerince tepki görmüş! 
Demeç şu;

“İşyerlerine Kürtçe tabela asanlardan daha az tabela vergisi alınacak.”

Bu karar aslında dili, kültürü, kimliği uzun yıllarca önce yok, sonra yasak ve bilinmeyen dil sayılanlar için belki de fiili durumun sahada görünürlüğünün ispatı vücudu açısından belki de bir ilk adımı olma şansına sahip. Bir de kurumsal anlamda bir hak teslimiyetinin anlaşılır kabullenişi. Aslında bir yönüyle de bir test de…


Ama birileri buna bile tahammül edememiş anlaşılan. Peki bunun uluslararası hak-hukuk açısından karşılığını hiç merak eden olmuş mu? Hadi ona bakalım…
Literatürde Pareto Kriteri diye kabul gören bir ilke var; buna göre mevzu şudur.


Eğer bir kesimin durumu zarara uğramadan, bir başka kesimden birinin dahi durumu iyileşiyor ise pareto kriterine göre bu kabul edilebilir olumlu bir durumdur. 
Mesela elektrikli araç kullananları teşvik kararı, fosil yakıt kullananlara ek vergi getirip onları zarara uğratmıyorsa bu tabii ki olumlu bir şeydir.
O halde bu örnek olaydan bakarsak; Kürtçe tabela kullananlara vergi indirimi uygulamak, Türkçe ve diğer dillerde tabela tercih edenlere ek vergi uygulayıp onları zarara sokmayacak,

Kürtçe tabelayı tercih edenleri olumlayacak ise neden kötü olsun ki!

İtalyan ekonomist Vilfredo Pareto yüzde 80’e 20 ilkesinden yola çıkarak azınlığın bir nevi çoğunluğa ait olması gerekeni sahiplendiği mevzuu üzerinden meseleye bakar.
Bu olayda mevzu şudur; Kürtler otokton bir halk olarak kendi coğrafyalarında doğal olarak çoğunlukturlar. Ama kültürel ve dilsel açıdan ise kendi coğrafyalarında neredeyse azınlık muamelesi görüp aynı zamanda resmî dil olan Türkçe’nin etkin ve etnik hükmü altındalar. Muktedir dil bütün ilişkilerde gündelik yaşamda hayatın her alanında geçerli ve kabul görendir. Hatta öyle ki “Türkçe konuş, çok konuş” ve hep konuş olarak konuş’lanandır…


Peki bu durumda kendi coğrafyasında çoğunluk olanın yine kendi dilinde tabela asma tercihini yerel yönetimin daha az vergi alarak teşviki, Türkçe tabelada ısrar edenlere ek vergi getirmeyecekse neden kötü olsun.


Ve yerel yönetimlerin politika belirlerken temsil ettikleri seçmen kitlesinin sokaktaki, pazardaki dili üzerinden de karar uygulayıcısı olması neden reddedilir olsun.
Ayrıca bu evrensel hak-hukukun asgari müştereklerine de uygun ise neden olmasın…