ÖZEL HABER/Güneş OCAĞA-Mehmet Rumet SOYLU-Veli BALTACİ
DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo, gazetemiz Güneydoğu Ekspres’e yaptığı özel açıklamada, devam eden barış sürecine dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Cupolo, 1980’lerden bu yana Kürt sorununda çözüm ve kalıcı barışın sağlanması amacıyla altı ayrı girişimin hayata geçirildiğini hatırlatarak, bir önceki girişimlerde yaşanan olumsuzluklar nedeniyle, sürecin bu kez daha dar bir diyalog ekibiyle yürütüldüğünü ifade etti. Kürt halkının sürece olan güvenini artırma sorumluluğunun ise devlette olduğuna vurgu yapan Cupolo, Avrupa ülkelerinin de Türkiye’deki Kürt sorununun çözümüne destek verdiğini ve uluslararası kamuoyunun barıştan yana bir tutum sergilediğini dile getirdi.
DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo'ya yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
*Çok yoğun çalışıyorsunuz. Nasıl yetişiyorsunuz bu hıza? Diyarbakır'a ne kadar zaman ayırabiliyorsunuz?
Parlamentoda yaklaşık 8 tane uluslararası komisyona üyeyim. Bunun yanında NATO yedek üyesiyim. Aynı zamanda partimizin de Dışişleri Komisyonu’nun kimi çalışmalarında yer alıyorum. Partimin görevlendirmesiyle uluslararası çalışmalarda yer alıyorum. Ayrıca kendi seçim bölgem olan Diyarbakır'da saha çalışmalarına özen gösteriyorum ve tüm bu çalışlarının arasında 3 yaşındaki kızıma anne olmaya çalışıyorum.
*Sizi en çok zorlayan şeyler nelerdir?
Sanırım Türkiye'nin ve uluslararası gündemin çok hızla gelişen iklimi içinde bir planlama yapmak en zor olanıdır. Bunun yanı sıra, bazen de sınırın ötesinde bir yerlerde düzenlenen konferanslar oluyor hem onlara katılmaya çalışıyorum hem de sahada halay başı olmak zorunda kalıyorum. Kendime ve aileme zaman ayıramıyorum. Birçok anı kaçırıyorum, ama içinden geçtiğimiz sürecin çok inanılmaz tarihi olduğunun farkında olduğum için hiç önemsemiyorum. Her an tarih kitaplarına bir başlık olabilecek bir sürece tanıklık ediyor ve bir parçası olmamı sağlayan halkıma da minnettarım.
“TEK YOL KÜRTLERLE KONUŞMAK VE MÜZAKERE ETMEK”
*2024 yılının Ekim ayında başlatılan ve istikrarlı bir şekilde süren barış süreci var. Diyarbakır halkı sürece nasıl bakıyor?
Herkes sürece bir isim koymuş. 'İktidar cenahı terörsüz Türkiye' diyor. Tıpkı böyle glütensiz ekmek, şekersiz çay, sanki bir şey eksilince o tam olacakmış gibi. Bir grup insan ‘milli birlik dayanışma ve işte kardeşlik süreci’ diyor. Bizim de parçası olduğumuz yapı ise, ‘barış ve demokratik toplum süreci’ diyor. Peki niye bu ismi veriyoruz? Türkiye demokratik bir toplum olmadığı için. Çünkü 100 yıllık Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana demokratik olunmadığı için bu mesele devam etti. Yani insanlar öyle canları bir gün istedi diye en korkunç koşullarda yaşamayı kabul etmediler. Hayatlarından vazgeçmeyi öylesine kolayca kabul etmediler. İnsan onuruna yakışır benliklerinin ve kimliklerinin tanındığı, koşulları talep etmek için seslerini yükselttiler ve o sesin yükselmesi 40 yıldır devam ediyor. Ve işte 40 yılın sonunda buradayız. Bu süreç inanılmaz gerekli ve Türkiye'nin bölgesel ve küresel iddiaları var. Bu iddialara yanaşabilmesi için kendi iç meselesini çözmek zorunda.
Ve ne yazık ki iç mesele diye gördüğü şey artık uluslararası bir mesele. Kürt meselesi uluslararası bir mesele deyip duruyoruz ya. Suriye'de yönetimin kendisini güçlendirmesinin tek yolu Kürtlerle konuşmak ve müzakere etmek. Çünkü bütün hegemon devletler oraya hücum etmek, oradaki ihaleleri almak, orada iş kurmak, petrolünü almak, toprağın üzerine çökmek için fırsat bekliyor. Yine Irak Kürdistan Bölgesi'nde şu anda hem enerji meselesinde hem de geçiş bölgesi olması hasebiyle ticari ve enerji bağlamında büyük bir önemi var. Bu da oradaki Irak Merkezi Hükümeti ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki ilişkilerde yaşanan herhangi bir gerginlik uluslararası bir meseleye dönüşebiliyor. Varmaya çalıştığım nokta şu ki temsili olmayan, dört parçada yayılmış bu halkın benliğini tamamen tanımayan hiçbir sistemin devamlılığı yoktur. Devam etmek isteyen, varlığını sürdürmek isteyen herkes Kürtlerle masaya oturmak zorundadır.
“6 DENEYİM OLDU BU KEZ SÜREÇ ÇEMBERİ DAR TUTULUYOR”
*Bu süreç bir önceki sürece oranla daha mı ayakları yere basıyor?
Bence her sürecin inşa ettiği bir tabaka vardır. Ona bir lazanya mı deriz, börek mi deriz, milföy böreği mi deriz bilmiyorum. 1980'lerden bu yana Kürt meselesinin çözümü için 6 tane girişim olmuş. Son girişim sona erdiğinde neler yaşandığını biliyoruz. Bunun bir deneyimi var. Şuan ki süreç çemberi daha dar tutulan bir diyalog ekibiyle yürütülüyor. Neticede hepimizin bu süreçten beklentileri farklı, ama ağzımızda oluşturacağı tat bir şekilde aynı şey.
“İNSANLAR YÜRÜTÜLEN SÜRECE GÜVEN DUYMUYOR”
*Kürt sahası meseleye nasıl bakıyor?
Maalesef Kürt sahası güven duymuyor. Sahada insanlara halkla konuştuğumuzda sürece güven duymadıklarını ifade ediyorlar. Beş defa bu mesele çökmüş ve devlet tarafından kalem atılmış, masa devrilmiş, işte sandalyeler devrilmiş. Halk 'neylerine güveniyorsunuz' diyor. Dolayısıyla bugün bu güveni oluşturma sorumluluğu Kürt hareketinde değil, devlettedir. Çünkü şu anda cezaevlerinin kapılarının kilidi bu devletin elindedir. Yine birçok hukuki dosya kilidi bu devletin elindedir. Anayasal hakların sağlanması ya da mevcut hukuki düzenlemelerin uygulanması bu devletin elindedir. Şu anda parlamentoda bütçe komisyonunda ne kadar harcanacağı tartışılıyor. Bu bütçenin tutulduğu kasanın kilidi yine bu devletin elinde. Haliyle bu güven oluşturucu adımları atmak bu devletin elindedir.
İnsanların öfkeli olma hakları var. Örneğin çocuğunun mezarının nerede olduğunu hala bilmeyen bir ailenin kalkıp 'ben kemiklerimi bulabilecek miyim' bu soruya cevap almadığında öfkelenmekte hakkı var. O yüzden bu öfkeyi de dinleme, mecburiyetimiz, sorumluluğumuz ve görevimiz var. Şu anda belki muhalefette olduğumuz için insanların direkt bazı sorunlarına çare olamasak da, en azından onu dinleyip o sözü Mecliste dile getirmeye çalışıyoruz.
SİYASİ TUTUKLULARIN DURUMU
*Avrupa ülkelerinin bu son sürece bakışı nasıl?
Bütün küresel gelişmeler Avrupa'yı Türkiye'ye mecbur kılıyor. Türkiye'yi de Avrupa'ya mecbur kılıyor. Bu işbirliğinin olabilmesi için bu meselenin çözülmesi gerekiyor. O yüzden onlar da bu meselenin çözülmesi konusunda en başından beri olumlu açıklamalar yaptılar ve destek vermek istediklerini ilettiler. Parlamentoda başta Selahattin Demirtaş olmak üzere diğer tutuklu parlamenterler ve hasta tutuklular ile alakalı hükümetin önünde bir program var mıdır? Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Osman Kavala, Figen Yüksekdağ ve Leyla Güven için şu anda verilmiş AİHM kararları var. Bu kararlar uygulanırsa zaten bırakmak zorundalar. Ne yazık ki bugün bir Cumhurbaşkanı danışmanın açıklamasını gördüm. Orada da 'ulusal yasası, uluslararası mevzuatın ötesindedir' diye bir açıklama yapmış, ama Türkiye'nin anayasası der ki ulusal yasa, uluslararası yasayla çelişirse o zaman uluslararası yasa esastır.
*Parlamentoda çok sık gördüğümüz, çok fazla çalışan simalardan birisiniz. Nasıl bir ekiple çalışıyorsunuz?
Ben eski danışmanım. 2015 ile 2019 yılları arasında Batman vekilimiz Ayşe Acar Başaran’ın da danışmanlığını yaptım. Ayşe ve ben çok iyi arkadaşız. Birlikte öğrendik bu süreci. Bir danışman olarak parlamentonun nasıl işlemesi gerektiğini biliyordum. Vekil olarak döndüğümde de zorlanmadım. Kim yasama sürecini iyi bilir, kim kanunları iyi inceleyebilir, medya ayağını kim iyi işleyebilir diye. Harika bir ekiple çalışıyorum. O yerel sesler sahada ne olduğunu bana söyleyebiliyor. Gündem çok yoğun olduğu için bazen birçok şey gözümden kaçabiliyor ve yerel sesler, yerel medya bunu gündemime getirip, bunu parlamentoya götürmemin önünü açıyor. O yüzden bu şekilde iyi çalışabiliyorum. Yerel Medyamız olarak çok kıymetlisiniz. İşinizi yani bunu yapmaya devam edin çünkü sayenizde sorunları görüyoruz ve çözmek için irade geliştiriyoruz. Çok teşekkür ederim bana bu platformu verdiğiniz için.