Ahmet SÜMBÜL

Politik ve askeri amaçlar dışında bu kenti, kültürünü ve içinde yaşayan insanları merak eden seyyahlar, 11. yüzyıldan itibaren Diyarbakır'a gelerek gözlemlerini yazıya dökmüş. Seyyahların kimi haftalarca, kimi aylarca, kimi ise yıllarca Diyarbakır'da kalarak hayran kaldıkları bu kadim şehrin sosyal yaşantısını ve kültürünü kaleme almışlar.

İnsanlar, ilk yerleşik hayata geçtikten sonra doğası gereği çevresinde ne olup bittiğini merak etmiştir. Başka topraklarda kimler yaşıyor,  nasıl yaşıyor,  dilleri,  kültürleri,  dinleri nasıl,  ticaret ve güçleri ne durumda gibi konuları insanlar için hep merak konusu olmuş.  Askeri ve politik amaçlarla ülkelerinin çıkarı için diplomat ya da casusların dışında dünyanın her tarafında bu merakla yola çıkan seyyahlar ise, dünyanın dört bir tarafını dolaşıp bunları yazıya dökmüştür.

Antik Yunan'dan, Hititlere, Perslere, Romalılara ve Osmanlılara kadar bu seyyahları ve yayınladıkları eserleri görmek mümkün. Tarihte bilinen en ünlü ve ilk seyyah İtalyan Marco Polo olmasına rağmen, yüzlerce seyyahın gezi notları halen kütüphanelerin en değerli köşelerinde bulunuyor.

Seyyahların hep ilgi odağı oldu

Mezopotamya gibi zengin ve muazzam coğrafyaya sahip bölge de tarihin her döneminde seyyahların ilgi odağı olmuştur. Kendi yaşadıkları dünyanın dışında yaşayan insanları merak eden seyyahlar bazen aylarca bazen ise yıllarca yollara düşüp farklı farklı medeniyetleri keşfedip bunlar hakkındaki düşüncelerini ve gördüklerini yazmışlardır.

19. yüzyılda İngiliz devletinin bilgisi dahilinde askeri, demografik ve sosyolojik araştırma yapmak için Mezopotamya'ya gezilerde bulunan Frederick Richard Maunsell, Walter Burton Harris ve Mark Sykes gibi gezginleri saymazsak, Diyarbakır ve Mezopotamya'ya gelen seyyahların çoğu tamamen amatör ruhla bu gezilerini yapmış,  bazen buradaki halklarla aylarca hatta yıllarca yaşamış ve edindikleri izlenimlerini kayıt altına almışlar.

Gezi notları tutmuşlar

11. yüzyıldan itibaren kente gelen burada gördüklerini kaleme alan seyyah sayısı ise oldukça fazladır. Hem diplomatik, hem de sosyal araştırmalar için Diyarbakır'a gelen seyyahlar, bu kente olan hayranlıklarını her vesileyle dile getirmişlerdir.

Örneğin, 1046 yılında Diyarbakır'a gelen ve şehri gezen İranlı şair ve seyyah Nasır-ı Hüsrev, Diyarbakır için şunları yazar:  "Kent yekpare bir kayalığın üzerine kurulmuştur. Çevresine kara taştan bir kale duvarı yapılmıştır... Dört yanında dünyanın dört yanına açılmış dört kapısı vardır. Kentin ortasında bir kaynak vardır ki sert taştan çıkar; beş değirmen çevirecek kadar ve çok güzel bir sudur, kimsecikler nereden geldiğini bilmez. Ben dünyanın dört bucağından Arap, Acem, Hint ve Türk memleketlerinde birçok kentler ve kaleler gördüm. Fakat yeryüzünde hiçbir ülkede Amid kentinin kalesine benzer bir kale ne gördüm, ne de ‘başka bir yerde bunun gibi bir kale gördüm’ diyeni duydum.

Ulu Cami hayranlığı

Diyarbakır gezisinde Ulu Cami'ye olan hayranlığını da kaleme alan Nasır-ı Hüsrev, Ulu Cami'nin kara taştan yapıldığını belirterek, "Öyle bir mükemmel yapıdır ki; ondan daha düzgün, ondan daha sağlam yapılmasına imkân yoktur. Caminin içinde iki yüz küsur taş direk vardır. Her direk yekpare taştandır. Direklerin üzerine hepsi taştan olmak üzere kemerler yapılmıştır. Kemerlerin üstüne de yine bir sıra küçük kemer vardır. Bu mescidin bütün damları kubbelerle örtülmüştür. Her tarafı oyma işleriyle, nakışlarla süslenmiş, boyanmıştır. Mescidin ortasında büyük bir taş vardır; o taşın üstünde bir adam boyu yüksekliğinde, çevresi iki arşın gelen pek büyük yuvarlak bir taş havuz konmuştur. Havuzun ortasında pirinç bir lüle vardır ki, oradaki fıskiyeden berrak bir su fışkırır. O suyun nereden gelip nereye aktığı görünmez" diye yazar.

'Kısrak ve at yetiştirilirdi'

1500'lü yılların başında Diyarbakır'a gelen Portekizli seyyah Tenreioro, gezip gördüğü Diyarbakır'da her türlü meyve ağacının bulunduğunu, birbirinden çeşitli sebze ve meyvelerin yetiştiği geniş bahçelerin bulunduğunu, yiyeceğin bol olduğunu, buğday, arpa, et ve meyvenin başta gelen ürünler olduğunu, kentte geniş çiftliklerde kısrak ve at yetiştirildiğini ifade eder.

1612'de yolu Ergani'den geçen seyyah Polonyalı Simeon yazdığı seyahatnamesinde, şehri en üst kısmında Meryem Ana adını taşıyan kagir ve kubbeli büyük bir kilisenin olduğunu yazar.

'Bugüne kadar gördüğüm en düzenli şehir'

Diyarbakır'ı 1700'lü yıllarda ziyaret eden ve uzun süre burada kalan Fransız seyyah hekim Paul  Lucak ise, Diyarbakır'ın düzenli yapısından söz ederek, "Diyarbekir bugüne kadar gördüğüm şehirlerin en düzenli ve en iyi durumda olanı" diye yazar.

'İstanbul'dan daha iyi inşa edilmiş'

1817'de kente gelen William Heude isimli seyyah ise, Diyarbakır'ın iyi inşa edildiğini, sokaklarının düzenli taşlarla döşeli olduğunu belirterek izlenimlerini şöyle yazar: "Bütün gece ve ertesi günün sabahı, bana rehberlik eden bir Ermeni ile kenti dolaştım. İstanbul da içinde olmak üzere, tüm Müslüman kentlerden daha iyi inşa edilmiş olduğunu gördüm. Sokaklar genellikle taşlarla döşeli. Oldukça temiz ve diğer şehirlerden daha düzenli, geniş, çarşılar büyük ve iyi donatılmış, siyah mermerden hamamlar gösterişli olduğu kadar da kullanışlı."

Hz. İlyas'ın peygamber ilan edildiği Sur'daki oda

1848’de Diyarbakır’ı ziyaret eden Yahudi seyyah Benyamin Haşeni ise, kaleme aldığı yazısında, eski yerleşim merkezinin olduğu Sur'da bulunan Sinagog'da küçük ve kapalı bir oda bulunduğunu, Yahudi inancına göre Hz. İlyas'ın bu odada peygamberliğini ilan ettiğini ve bu odada Aramice  perşömen kağıdına yazılmış bir Tevrat yazması olduğunu belirtir.

Sıcaklara çare, samanla örtülü buz kalıpları

 Seyyahlardan Horatio Soutghate, Dicle'nin kıyısındaki bahçelerin çok iyi gübrelendiğini ve iyi bir şekilde işlendiği için buradan çeşit çeşit sebze ve meyve sağlandığını yazar. 

Seyyah Soutghate, yazları oldukça sıcak olan Diyarbakır'da insanların içecekleri nasıl soğuttukları noktasında da ilginç bilgiler sunar.

Soutghate, kışın oluşan buzun konik bir şekilde açık bir alana yığılarak üzerinin samanla örtülerek muhafaza edildiğini ve bu buzun yaz aylarına kadar saklanarak erimediğini, sıcak günlerde ise çok ucuz bir fiyata satıldığını ve bu sayede fakir bir insanın bile yazın sıcağında içeceğini soğuk bir şekilde içebildiğini belirtir.

 Hevsel'e hayran kalan seyyahlar

Diyarbakır'ı ziyaret eden seyyahların hemen hemen tamamı, bu ziyaretlerinde Diyarbakır'ın meşhur karpuzundan, verimliliği ile dillere destan olan Hevsel Bahçeleri’nden bahsetmeyi de ihmal etmemişlerdir.

Kente gelip bir süre kalan seyyah Petermann da Diyarbakır’ın ismiyle ün yapmış olan muhteşem büyüklükteki karpuzlarından bahsedir.

Dicle etrafındaki bahçelerin verimliliğinden bahseden seyyah Lamec Saad da, güvercin gübresi kullanılarak yetiştirilen karpuzların en küçüğünün 40, büyüklerinin ise 80 kiloya kadar ulaştığını yazar.

Diyarbakır'ın etnik ve dini yapısı

18. yüzyılda Diyarbakır'ı ziyaret eden seyyahlar, kentin etnik ve dini yapısı ile buradaki nüfus hakkında da elde ettikleri bilgileri kayda geçirmişler.

Seyyahlardan Horatio Southgate bu tarihte şehirde 2 bin 700 aile bulunduğunu yazarken, Seyyahlardan Alman Doktor Lamec Saad ise bu dönemde şehrin nüfusunun yaklaşık 30 bin kişi olduğunu belirtir.  

Seyyah Saad, devlet kayıtlarında kendisinin şehri ziyaretinden 20 yıl önceki sayımlarda kentin nüfusunun 21 bin 372 olarak tespit edildiğini yazar. Bunun yanı sıra 1890’lı yıllarda Düyûn-ı Umumiye müfettişi olarak bölgede bir takım  incelemelerde  bulunan ve nüfus kayıtlarını tespit ederken Osmanlı İmparatorluğu'nun resmi kayıtlarından da istifade eden Vital Cuinet ise, o dönemde Diyarbakır şehir merkezinin toplam nüfusunu 34 bin olarak vermektedir.

1800'lerde Diyarbakır'da işkolu dağılımı

Seyyahlar, kentteki etnik ve dini grupların nüfusunun yanı sıra sosyal ve ekonomik durumları ile ilgili de birtakım bilgileri kaleme almışlardır. Bunlardan seyyah Lamec Saad, Diyarbakır'da görev yapan memurlar ve birkaç büyük toprak sahibi dışındaki Müslümanların çoğunun yoksul olduğunu, katırcılık, bahçıvanlık, eskicilik, hamallık gibi işlerde çalıştıklarını, eyercilik, tercilik yaptıklarını, Hıristiyanların ise ticaret, demircilik, taş ustalığı, dericilik, gümüş ve altın işlemeciliği ile uğraştıklarını yazar. (Sürecek)

 

 

Editör: TE Bilişim