ÖZEL HABER-Faruk BALIKÇI

AK Parti Mardin eski Milletvekili Orhan Miroğlu, Suriye’de Merkezi Hükümet ile DSG arasında yaşanan tartışmaları, İlham Ahmed’in Kürt Konferansı’nda Türkiye’ye yaptığı çağrıyı ve süreci gazetemiz Güneydoğu Ekspres’e değerlendirdi. Esad’ın devrilmesinin birinci yıldönümünde Saddam-Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğraflarının yan yana asılmasının neyi ifade ettiğini anlatan Miroğlu, sorularımızı şöyle yanıtladı.

“SDG’NİN ÇAĞRISI DİYALOGA AÇIK VE ŞİDDET ÖNGÖRMEYEN BİR ÇAĞRIDIR”

*SDG Dış İlişkiler sorumlusu İlham Ahmed’in Türkiye’ye yaptığı çağrıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

SDG’den sorumlu olan insanların üslubu Türkiye gibi demokrasisi oturmuş bir ülkede bile görülmeyecek kadar yumuşak, diyaloga açık ve şiddet öngörmeyen bir üsluptur. SDG entegre olsun diyorlar. Burada öncelikli problem SDG’nin askeri konumunun ne olacağı değil, Suriye’nin nasıl bir modelle yönetileceği sorunu, anlaşmazlık burada beliriyor, zaten ayrı bir ordu olarak kalınmamayı SDG de reddetmiyor, kabul ediyor. SDG Suriye ordusuna kendi varlıklarıyla entegre olmak istiyor. Ordunun bir parçası olmak istiyor. Kendi bölgesinde de yerel bir güvenlik olsun istiyor. Çelişki ademi merkeziyetçi yani herkesin Suriyesi ile kurulmak istenen Sünni, Arap Suriye arasında! Buna Arap milliyetçiliğini de ekleyebilirsiniz. Bu Irak BAASI’nı hatırlatan ve korkutan bir model! Baasçı bir anlayışı SDG reddediyor. Başka mezhepler ve etnik kimlikler de bu modele razı olmaz. Sonra SDG’ye ay sonuna kadar süre deniliyor. Zaman telafuz etmek doğru değil. Rıza oluşmadan biriyle nikah kıyması istenen genç bir kıza ya nikah ya kaçırma teklif eder gibi bir durum! Bu bürokratik bir tapu işlemi değil ki hemen kayda geçince ve imzalar atılınca olup bitsin her şey! Yeni Suriye’yi birlikte inşa sorumluluğu. SDG söyleneni yapmazsa ne olacak? SDG’nin istediği silahlı entegrasyondan ibaret değil ki! İstediği Adem-i merkeziyetçi bir Suriye’nin paydaşı olmak.

“SURİYE’DEKİ KÜRTLERİN SON 13 YILLIK DÖNEMİ İYİ OKUNAMADI”

*SDG’nin merkezi hükümete dahil olması Suriye gerçeği ile örtüşüyor mu?

50 yıldır şiddetin ne Türklere ne Kürtlere fayda getirmeyeceğini söylüyorduk. Bir an önce bu işin içinden çıkılmalıdır diyorduk. Ama devletin zihniyet dünyasında PKK bir terör örgütü olarak kodlanmıştı. Meselenin siyasi ve tarihi göz ardı edildi. Irak’taki değişimin Suriye’yi de, İran’ı da etkileyebileceği öngörülmeyen şeyler değildi. PKK ise Türkiye’de Kürtlerin hikayesi olmayı başardı. Nasıl başardığı ayrı bir meseledir. Ama oldu. Türkiye 90’lı yıllardan beri hep meseleye terör sorunu olarak baktı. Bu bakış açısı bugün Suriye’yi de kapsamış durumda.

Suriye’de SDG’nin yapısı çok fazla bilinmiyor. Arap baharıyla başlayan Suriye’deki Kürtlerin son 13 yıllık döneminin iyi okunamadığını görüyoruz. Bu okuma farklı bir okuma olabilseydi; işte, ‘SDG-YPG terör örgütü. Bunların da Türkiye’deki PKK gibi silah bırakmayı kabul etmeleri lazım’ söylemleri Suriye’nin gerçekliğiyle örtüşmüyor. Kaldı ki, Türkiye’nin gerçekliği de PKK’nin salt silah bırakması olarak görülmemelidir. Öcalan’ın PKK’yi tasfiyesi, silahlara veda dönemi demokratik yasalarla ve toplumsal mutabakatlarla devam edecek bir süreç olacaktır.

“TÜRKİYE’DEKİ SÜREÇ SURİYE İLE KESİŞİYOR”

*Suriye Kürtler için neden bu kadar önemli?

Suriye Kürt milliyetçiliğinin son 100 yılda beşiği ana kaynağı olan bir ülkedir. Celadet Bedirhan, Cigerxwinlerin sürgüne gittiği ve Kürt milliyetçiliğinin siyasi ve tarihi bir dinamik haline geldiği bir ülke oldu Suriye. Dolayısıyla bugünkü Suriye’de Kürtlerin varlığını sadece bir PKK varlığı olarak görmemek gerekir. Suriye, Kürt toplumunun elinde başka bir siyasi alternatif olmadı bugüne kadar ya da gelişmedi. Sözünü ettiğim yüz yıla dayanan Kürt halkının siyasi dinamiklerini PYD değerlendirdi. PYD’de, Suriye’nin şartlarının Türkiye gibi olmadığını farklılıklarını bilir. Ama hem birinci çözüm sürecinde, hem de içinde bulunduğumuz süreçte herkes şunu gördü ve fark etti ki, Türkiye’deki süreç eninde sonunda gelip Suriye’deki gelişmeler ve Suriye’nin geleceğiyle ile kesişiyor.

SADDAM-ERDOĞAN FOTOĞRAFLARININ YAN YANA ASILMASI

*Esad rejiminin yıkılmasının yıl dönümde Saddam ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğraflarının yan yana asılması ne anlam ifade ediyor?

Esad’ın devrilmesinin yıl dönümünde Cumhurbaşkanımız, Şara ve Saddam’ın yan yana fotoğrafları olan pankart asıldı. Saddam ve Cumhurbaşkanımızın aynı fotoğraf karesinde yer alması büyük bir haksızlıktır. Onu kim yaptıysa Türkiye’ye haksızlık yaptı. Bir tepkide gösterilmedi. Saddam ve Esad’ın Baasçılığı Şara yönetimini de belli ki etkilemeye devam ediyor. Saddam idam edildi, Esat bugün Moskova’da, ama belli ki Baasçılık Şara yönetimini Arap Milliyetçiğinin ana damarı olarak etkilemeye devam ediyor.

Suriye’de Arap, Sünni ve İslam olmayan herkesi korkutan bir zihniyet dünyası bu. Kürtler, Süryaniler, Nusayriler bundan korkuyor. İslamcılık Baasçılığı yeniden Suriye’ye dayatıyor. Mezhepçilik bugünkü Şara yönetiminin ciddi bir meselesidir. Aşılması gereken bir meseledir. Adem-i merkeziyetçi bir Suriye dendiği zaman işte bu fikri dışlayan bir modelden bahsediyoruz demektir. Ya Suriye suni İslam ve bir Arap Cumhuriyeti olacak, Ya da adem-i merkeziyetçi demokratik bir Cumhuriyet olacaktır.

“TÜRKİYE’YE KENDİ VİETNAMI’NI YAŞATMAK...”

Türkiye’nin Suriye’de Kürtlerle çatışmasını Vietnam’a benzettiniz. Bazı kesimlerden tepki aldınız. Ne diyorsunuz?

Irkçı şoven çevreler bir linç kampanyası yaptı evet. “Kürt anasını görmesin” diyenler de katıldı bu çevrelere. Vietnam’ın tarihi çok trajik bir tarihtir. İşgale uğradı, ikiye bölündü, bir milli kurtuluş hareketi olarak birçok millete örnek oldu. Dünyada bugün Vietnam Sendromu diye bir sendrom bile var. Amerikalı askerlerde görülen. Savaş, çatışma, haksız işgaller denince akla Vietnam gelir. Yani Vietnam deyim yerindeyse bir metafor.
Körfez savaşlarından bu yana belli bir kesim, Türkiye’yi Ortadoğu’da sıcak çatışmaların içine sokmak istedi ve hala da istiyor. Vaktiyle Erbil federal bir merkez olarak inşa edildiğinde girelim Erbil’e taş taş üstünde kalmasın diyenlerle girelim Kamışlo’ya Kobani’ye taş taş üstünde kalmasın diyenler aynı ırkçılıktan besleniyorlar. İnsan böyle bir çılgınlığın sonunu tahayyül bile edemez!

Teröre karşı mücadelenin getirdiği bir meşru müdafaa olarak sınır ötesi operasyonlar yapmak ayrı konu, ama Suriye’de SDG ve benzeri yapılarla çatışma doğuracak, sivil alanlara kaçınılmaz sebeplerle yayılacak bir çatışmanın Türkiye’ye kendi Vietnamı’nı yaşatmaktan farksız bir durum yaratacağını söyledim. Başka bir şey gelmedi aklıma. Vietnam bir metafor. Suriye’deki ortam maalesef sivil bir çatışmaya çok müsait. 100 bin silahlı insana karşı askeri operasyon yapma fikri çok korkutucu. Ama hayretler içindeyim aynı zamanda, bu neden sadece beni korkutuyor diye!

Yarım asır devam eden bir iç çatışmanın sonuçlarını kimse neden hatırlamıyor? Türkiye’ye ne getirdi, ne götürdü. Hesabını yaptığımız zaman Vietnam’ın sonucundan daha aşağı neticeler çıkıyor da ben mi göremiyorum? Üç milyon insan yerinden olmuş, üç bin köy boşaltılmış, binlerce faili meçhul cinayet, ahlaki çöküş, hayatını kaybeden insan sayısı 100 binin üstünde! Maddi maliyeti dört trilyon dolar. Kürtlerin ve Türklerin farklı birer ulusal psikoloji edinmeleri bir arada yaşamayı zorlaştıran bir faktöre dönüşmüş! Sen hala inkara devam et, yaşadığın iç çatışmanın sonuçlarını anlamsız kalan bir ulusal gururla görme, üstünü ört ve yeni çatışmalara davet et Türkiye’yi? Türk ordusunun Suriye’de sıcak bir çatışmaya girmesi yanlıştır. Vietnam’ı hatırlamak dahi milliyetçi kesimleri linç kampanyalarına yöneltiyor.

Vietnam’dan bahsetmek Türk ordusunu Amerika ordusu ile kıyaslamak değildir. 1984 ten sonra ‘Düşük yoğunluklu savaş’ denildi. Maliyeti ne oldu bu ülkeye. Öcalan 52 yıl boyunca PKK’yi Kürtlerin onurunu koruyan bir örgüt olarak ilan ediyor bugün. Yarım asır Türkiye’ye ne getirdi, ne götürdü. Hesabını yaptığımız zaman Vietnam’ın sonucundan daha aşağı neticelerle karşılaşmıyoruz maalesef. Üstelik biz iki kardeş halkız. Kardeş kardeşe ne yapmış görmezsek, birlikte nasıl bir geleceğimiz olacak peki?
Aynı suya bu defa Suriye’de girip yıkanalım diyenler bu ülkeye zarar veriyor. Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli bu gerçeği gördü bence.

“YENİ SÜREÇ KAZASIZ DEVAM ETMELİ”

*Süreçle ilgili ne diyorsunuz?

Suriye’deki gelişmelerin sonucu ne olursa olsun bu bizim sürecimize e hel olmamalı yani tarih tekerrür etme emli. Türkiye Suriye’de sıcak bir çatışmaya girmek yerine diplomasi diyalog yollarını denemeli ısrar etmeli, kendi demokratik kurumsallaşmasını bir fırsat olarak görmelidir
Yeni bir süreç başladı kazasız belasız devam etmeli. Etmemesi için Türkiye’de ciddi bir neden yoktur. CHP’nin zaman, zaman farklı tavırları olabiliyor. Ama Türkiye’de barışa ve demokrasiye özlem o kadar büyük ki istediğin kadar muhalefet et bu muhalefet sonuçta gerçeğin duvarına çarpıyor. Bu sürecin başarısızlığa uğramasının ya da filmin başa sarmasının en büyük sebepleri Suriye’de oluşturulabilir. Bunun içinde Türkiye’nin orada sıcak bir çatışmaya girmesi isteniyor. Türkiye’nin Sadece Suriye’deki Kürtlere değil, tüm etnik yapıların önüne bir fırsat bir model sunması gerekir.

*Türkiye’de bir süreç yürütülürken, Suriye’de Kürtlerin eşitlik taleplerine yönelik bir tahammülsüzlük var. Ne diyorsunuz?

Türk halkının anlamamamız gereken korkuları var, bölünme paranoyasına çok inanmış bir halk Türk kardeşlerimiz, bu çok ciddi bir problemdir.
Kürtlerin eşitlik talebi tahammülsüzlük yaratıyor. Bunu Cizre örneğinde gördük. Çok büyütüldü. Devletin bölünme korkuları malum, ama Bu korkuların Devlette önemli oranda aşıldığını düşünüyorum. Problem halkta, Türk halkı tarafından çok içselleştirilmiş bir bölünme paranoyası var.
Suriye’de Baasçılıkla, Türkiye’de Kemalizm ile buluştuğun zaman Kürtlerin eşitlik talebine hiçte sıcak bakmazsın. Ama buna rağmen Suriye’de, Kürtlerin eşitlik talebine karşı Türkiye’de olduğu gibi aşılamaz nitelikte bir bariyer oldu kanaatinde değilim. Her iki toplum Baas iktidarına rağmen birlikte yaşadılar. Baas yönetimi kaynaşmayı engelleyemedi. İnkarcı politikalarına rağmen araya bariyer koyamadı. Ama bence Türkiye’de Kürtlerin eşitlik talebine karşı kurulan direnç örülen duvarlar, Suriye’dekinden daha güçlüdür. Aşılabilir elbette. Ama Türkiye’de aşılması için terörsüz Türkiye projesinin toplumsallaşması gerekir. Aşılması için geçmişle yüzleşilmesi gerekir. Bu minvalde Diyarbakır cezaevi ile ilgili bir film bitirdim. Önümüzdeki günlerde İstanbul ve Diyarbakır’da özel bir gösterim yapmayı düşünüyorum.

DEM Partili Sakık’tan Fidan’a: Pısmamımız ne yapıyor?
DEM Partili Sakık’tan Fidan’a: Pısmamımız ne yapıyor?
İçeriği Görüntüle

“3 MİLYONUN HAK TALEP ETMESİ NEDEN RİSK OLARAK KABUL ETSİN”

*Türkiye’de barışma yoluna gidilirken, Suriye’de Kürtlerin güvenlik tehdidi oluşturulduğu öne sürülüyor? Var mı böyle bir tehdit?

Türkiye yanı başındaki 3 milyonun hak talep etmesi neden risk olarak kabul etsin. Anlaşılır bir durum değildir bu.
Hayır böyle bir güvenlik tehdidi yoktur. Kürtlerin mücadelesinde pankürdizm hiçbir zaman olmadı. Irak, İran, Suriye, Türkiye’de Kürtlerin ortak bir mücadele anlayışı öngörülmedi. Ortak bir strateji mümkün olmadı. Türkiye’de meselenin, hiçbir zaman özel bir statü ile çözüleceği kanaatinde olmadım. Kürt meselesi biz de, Bir eşitlenme ve siyasi temsil meselesidir. Bu fikirler bugün doğrulandı. Ne Öcalan’da ne de DEM’de özerklik fikri kaldı.
Suriye’de ise farklı bir durum var. Suriye’de öngörülen sistem Türkiye’nin mevcut sistemine bir zarar vermez.
PKK mücadeleyi Suriye sahası olarak seçmişse Türkiye’nin bu mücadeleden kaygı duyması için bir sebep yoktur. Suriye PKK’si ile Türkiye PKK’sinin tek lideri vardır. O da Abdullah Öcalan’dır. Öcalan ile ittifak yaparak Türkiye’deki Kürt meselesini çözecek olan Türkiye yanı başındaki 3 milyonun hak talep etmesini neden risk olarak kabul etsin! Anlaşılır bir durum değildir bu. Oradaki insanların amacı Nusaybin, Suruç’u yönetmek değil.

“DÜNYAYA TEL-AVİV’DEN AÇILMAK DA BİR SEÇENEK OLUR”

Dünya ve Ortadoğu çok değişti. Her milletin her halkın değerlendirebileceği seçenekler geçmişte olduğu gibi sınırlı değil, çok çeşitli. Bu insanlar Ankara’dan dünyaya uçmazsa başka seçeneklere yönelirler, dünyaya Tel-Aviv’den açılmak da bir seçenek olur! Devlet aklının bu gerçeği net olarak gördüğü kanısındayım. Sn. Bahçeli ve Sn. Erdoğan’ın yeni bir süreci başlatırken bu riskler görmediğini düşünmemek gerekir!
Kendi coğrafyalarında Kobani’yi, Kamışlo’yu yönetmek istiyorlar. Suriye’nin geleceğinde Kamışlo ve Kobani’yi Kürtler değil, başkaları yönetebilir dediğin andan itibaren tarihi gerçekliğe karşı çıkmış olursun. Bu fikir Kürtlerle çatışma çıkarır sürekli olarak ve bir işe yaramaz.
SDG Suriye ordusuna katılmayı kabul ediyor. İstediği Adem-i merkeziyetçi bir Suriye. Ben kendi halkımı yöneteyim diyor. DEM’in istediği nedir? Diyarbakır’da seçim olur kazanırsam ben yöneteyim. Özetle budur.

“KÜRTLER, TÜRKİYE ALTERNATİFİNİ GÖZ ARDI ETMİYORLAR”

*Irak’ta Kürtler Özerk bir bölgesel yönetime sahiptir. Türkiye ile hem ekonomik hem de siyasal anlamda dostane bir ilişkileri var. Suriye’de ise Ademi merkeziyetçi bir yapı arzulanıyor. Türkiye ne kaybedebilir?

Kürtleri İsrail ile ilişkiyle suçluyorsunuz. Kürtler önümüze bir tercih koyuyor. Gelelim biz Ankara’da bürolarımızı açalım. Pasaportlarımızı da siz verin. Türkiye’den IKBY’e giden Karadeniz, Orta Anadolu, İstanbul’dan bin 900 firma var. O dönemde bugünkü Suriye Kürtleri için, Barzani ve Talabani içinde aynı argümanlar söyleniyordu. Irak’ta oluşabilecek bir yapının Türkiye’yi böleceğine inanılıyordu. Özal döneminde, Türkiye ile kurulan ilişkiler Türkiye’nin bölünme riskini azalttı. Bu büyük bir rahatlama sağladı. Bizim gibi düşünen veya düşünmeyen ne kadar Kürt varsa bu çözümün bir alternatif olduğunu gördüler. Kürtlerle siyasi ilişkilerin dostane bir biçimde yürütüleceğini Irak modeli göstermiş oldu. Eğer bu dostane ilişkiler olmasaydı PKK’nin Türkiye’de yürüttüğü mücadele bir bölünme ile sonuçlanabilirdi.

Kürtler, Türkiye alternatifini göz ardı etmiyorlar. Buna izin vermediğiniz zaman başka alternatifler kaçınılmaz olarak gündeme gelir. Dış ilişkiler sorumlusu İlham Ahmed Telaviv’den Brüksel’e gitmesin. Gelsin Ankara’dan uçsun gitsin. Tükiye’ye yakışan bu. İşin en kolayıdır askeri operasyon. Ankara ve Erbil arasındaki ilişkilerin bundan sonra Rojava ile Ankara arasında olması en doğrusudur. Bu yüzden diyoruz ki Nusaybin sınır kapısını açın. Korkmayın. Korkacak bir durum yoktur. Nusaybin’e yüksek bir binaya çıktığında Kamışlo’da yaşayan akrabana el sallayabilirsin. Beton duvar örmenin bir kıymeti yoktur. Bu sınırlar er veya geç bir şekilde aşılacak. Aynı kültür, aynı halk, aynı din, aynı tarih. Kürtler ve Türklerin yüzlerini dönmeleri gereken gerçeğimiz bu bizim. Birçok insanın olduğu gibi akrabalarımın çoğu Suriye’de yaşıyor, çok eski, dedemlerinden birinin mezarı dahi Suriye’dedir. Böyle bir coğrafyada savaş kimin işine yarayabilir ki!

Muhabir: Faruk BALIKÇI