Bir fotoğrafın altına iliştirilmiş sade ama ağır bir cümle:
“Gözün arkada kalmasın. Ceren bana emanet!”
O an durdum. Klavyenin başında zaman bir süreliğine aktı, sonra durdu. O cümleyle birlikte belleğimdeki yaralı arşiv açıldı, kelimeler geri çekildi. Gözümde Ceren’in yüzü, Zelal’in bebekliği, Yeşilköy’de yapılan o ilk röportajın yankısı... Ve içimde sessizce dile gelen tek bir cümle vardı:
“Bazı emanetler, yürekle taşınır…”
Pervin Abla’yı, Savaş Buldan’ın faili meçhullere kurban gittiği günden bilirim. O günden bu yana “barış” kelimesini ağızda döndürerek değil, bedeliyle taşıyanlardan. Hayat arkadaşını, çocuklarının babasını kaybettikten sonra bile ne bir adım geri attı ne de bir kez haykırmaktan vazgeçti.
Savaş en acımasız yüzünü gösterdiğinde, o hep barışın şefkatli ama direngen sesiydi. Tıpkı Savaş Buldan gibi. Dönemin kirli karanlığında, barış demenin bile suç sayıldığı yıllarda, sadece bu sözü ettiği için hedef alınmıştı Savaş abi.
1994’te bir doğum sancısı, bir ölüm haberiyle çakışmıştı. Eşi hastane odasında sancılarla kıvranırken, o katlediliyordu. Aynı gün, Zelal dünyaya gözlerini açtı. Bir baba toprağa düşerken, bir kız çocuğu yaşamı soludu ilk kez.
Bugün o kederli doğumun üzerinden 31 yıl geçti. Ve yine bir veda, yine bir emanet Pervin abla için.
Ceren’in yol arkadaşı, yoldaşı, dostu… Barışın en çetin savunucularından biri daha sustu: Sırrı Süreyya Önder.
Herkesin tanıdığı Sırrı Abi. Politik şiirler kadar sert, ama çocuk gözleri kadar naif bir adam. Gülümseyen yüzünün ardında ağır bir yük taşıyan, her cümlesiyle hem güldürüp hem düşündüren bir yürek adamı…
18 gün boyunca, Ceren gibi Pervin abla da hastane kapısında bekledi. Herkesin umut diye tutunduğu şeyleri, o dualara çevirdi. “Diren! Barışa ramak kalmışken beni yalnız bırakma…” dedi, her gün, her gece. Onca mesafeyi birlikte kat etmiş iki yoldaştan geriye, bir bekleyişin çırpınışı kaldı. Ama olmadı… Takatini yitiren kalbi bir gece vakti sessizce durdu.
Pervin Abla, bir kez daha bir yoldaşını uğurlarken, tabutun başına eğilerek fısıldadı:
“Milyonların gönlünde taht kurdun. Rahat uyu. Gözün arkada kalmasın yoldaş. Bugün sana veda ederken çok söz verdim ama bir şeyi unuttum. Ceren de bana emanet…”
Bu cümle, sadece kişisel bir yasın değil, on yıllardır süren bir mücadelenin de ilânıydı.
Yine de umut kırılmıyor. Çünkü biz bu coğrafyada en çok da küllerimizden doğmayı öğrendik.
Bir ölünün ardından bin direniş büyütmeyi, bir gözyaşını bin umutla silmeyi bildik.
Şimdi bir emanet daha devredildi.
Ve biliyoruz ki Ceren, Pervin Abla’nın yüreğinde taşınacak.
Tıpkı Zelal gibi…
Tıpkı bu halkın barışa olan inancı gibi.
Rahat uyu Sırrı Abi.
Barış yakın.
Gözün arkada kalmasın…