ÖZEL HABER/Güneş OCAĞA

DEM Parti İmralı heyeti, AK Parti’yi ziyaret etti
DEM Parti İmralı heyeti, AK Parti’yi ziyaret etti
İçeriği Görüntüle

DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Serhat Eren, AK Parti’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunduğu Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu raporunu Gazetemiz Güneydoğu Ekspres’e değerlendirdi. Eren, raporun Kürt meselesine demokratik çözüm perspektifiyle değil, ağırlıklı olarak güvenlik eksenli bir yaklaşımla ele aldığını söyledi. Raporda,

Raporda özellikle hukuki çerçevede müstakil ve geçici bir kanunun yürütülmesi ve çatışmalı sürecin maliyetinin ise 2 trilyon dolar olduğu konularının öne çıktığını vurgulayan Eren, metnin yüz yılı aşan Kürt meselesini tarihsel ve siyasal bir eşitsizlik sorunu olarak değil, ‘kontrol altına alınması gereken’ bir güvenlik alanı olarak gördüğünü ifade etti.

“METİN EZBERİN ÖTESİNE GİDEMEMİŞ”

DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Serhat Eren, şunları ifade etti:

“AK Parti’nin Meclis’e sunduğu komisyon raporu, yüz yılı aşan ve özellikle son elli yılı savaş ve çatışma ile geçen Kürt meselesine, esas olarak devletin güvenlik merkezli ezberinden öteye gidememiştir. Raporun genel dili ve kurgusu, sorunu tarihsel ve siyasal bir eşitsizlik meselesi olarak değil, uzun bir güvenlik krizi döneminin ardından “kontrol altına alınması gereken” bir alan olarak ele almaktadır.

“RAPOR GÜNCELLENMİŞ BİR DEVAMLILIĞI YANSITIYOR”

Metin dikkatle okunduğunda, AK Parti’nin hedeflediği şeyin, Kürt meselesinin demokratik çözümünden çok çatışmasızlık halinin kurumsallaştırılması ve bu durumun devlet açısından yönetilebilir kılınması olduğu görülmektedir. “Terörsüz Türkiye”, “kamu düzeni”, “tasfiye sonrası dönem” gibi kavramlar, Kürt meselesinin toplumsal ve siyasal nedenlerine değil, devletin güvenlik ve istikrar önceliklerine işaret etmektedir. Bu yönüyle rapor, devletin geleneksel güvenlik anlayışından köklü bir kopuşu değil, güncellenmiş bir devamlılığı yansıtmaktadır.

“SİYASAL BİR DİL ANLAYIŞI TAŞIYOR”

Rapor, Meclis zemininde hazırlanmış olması nedeniyle önceki dönemlerden farklı olarak siyasal bir dil kullanma arayışı taşımaktadır. Ancak bu arayış, sorunun adını koyan, eşit yurttaşlığı esas alan ve demokratik çözüm perspektifini merkeze alan bir yaklaşıma henüz dönüşememiştir.

“DEMOKRATİKLEŞME BİRLİKTE YAŞAMANIN ÖN KOŞULUDUR”

AK Parti raporu Kürt meselesi ile demokratikleşme arasındaki bağı tamamen yok sayan bir metin değildir. Raporda, Kürt meselesinin Türkiye’nin demokratikleşme süreciyle ilişkili olduğu yönünde kimi tespitler yer almaktadır. Ancak bu bağ, eşit yurttaşlık, anayasal güvence ve siyasal haklar temelinde kurulmamakta; daha çok güvenlik sonrası normalleşme ve sistemin istikrarı çerçevesinde ele alınmaktadır. Demokratikleşme, Kürt meselesinin kurucu çözüm zemini olarak değil; çatışmasızlık halinin ardından devreye girecek tamamlayıcı bir unsur olarak konumlandırılmaktadır. Partimizin hazırladığı rapor ise bu yaklaşımın ötesine geçerek, Kürt meselesini Türkiye’nin demokrasi sorununun merkezine yerleştirmektedir. Bizler açısından demokratikleşme, güvenlik politikalarının ardından gelen ikincil bir aşama değil; barışın, eşitliğin ve birlikte yaşamın asli zemini ve ön koşuludur.

“KÜRT MESELESİ İNKAR VE BASTIRILMIŞ POLİTİKALARLA SÜRDÜRÜLMEZ”

Ortadoğu’da yaşanan büyük dönüşümler, bölgesel savaşlar ve yeni jeopolitik dengeler raporda yer bulsa da bu gelişmeler, Kürtlerle barışın tarihsel ve demokratik zorunluluğu olarak değil, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu riskleri yönetmesi gereken bir güvenlik başlığı olarak ele alınmaktadır. Oysa bugün Ortadoğu’da yaşananlar, Kürt meselesinin inkâr ve bastırma politikalarıyla sürdürülemeyeceğini, demokratik ve onurlu bir çözümün ertelenemez hale geldiğini açık biçimde ortaya koymaktadır.

“SAVAŞI EKONOMİK BİR YÜK OLARAK TANIMLIYOR”

AK Parti raporunda dile getirilen “2 trilyon dolarlık maliyet” söylemi ise savaşı ağırlıklı olarak ekonomik bir yük üzerinden tanımlamaktadır. Şüphesiz ki savaşın ekonomik maliyeti son derece ciddidir; kamu kaynaklarının güvenliğe ayrılması, bölgesel kalkınmanın engellenmesi, yoksulluğun derinleşmesi ve kuşaklar arası eşitsizlikler bu tablonun önemli bir parçasıdır. Ancak savaşın gerçek maliyeti, yalnızca ekonomi başlığıyla sınırlandırıldığında, meselenin tarihsel ve toplumsal boyutları görünmez hale gelmektedir. Kaybedilen yaşamlar, yas hakkı engellenen aileler, faili meçhuller, gözaltında kayıplar, zorunlu göçler, kültür ve dil üzerindeki asimilasyon, cezasızlık rejimi ve kuşaklar boyunca biriken travmalar, bu maliyetin en derin ve en ağır boyutlarını oluşturmaktadır. Bu nedenle Kürt meselesi, yalnızca bir bütçe hesabı değil, derin bir adalet ve demokrasi krizidir.

“KİMİ EKSİKLİKLER OLSA DA GÖZ ARDI EDİLEMEZ”

Bu çerçevede, AK Parti raporunun tüm eksiklerine ve sınırlılıklarına rağmen, Kürt meselesi ile demokratikleşme arasındaki bağı kurmaya dönük kimi tespitleri içermesi de göz ardı edilmemelidir. Kürt meselesinin yalnızca bir güvenlik başlığı değil, Türkiye’nin demokratikleşme sorunu ile doğrudan ilişkili olduğu yönündeki vurgu kısmen de olsa iktidar raporunda yer almaktadır. Bu yönüyle rapor, tam olarak ihtiyaç duyulan noktada durmasa da, kapısı tamamen kapalı olmayan bir aralığa işaret etmektedir.

RAPORDA ÖNE ÇIKAN ÖNEMLİ BAŞLIK

Raporda yer alan “Kürt meselesi Türkiye’nin kendisiyle imtihanı meselesidir” tespiti de bu bağlamda önemlidir. Gerçekten de Kürt meselesi, Türkiye’nin demokrasi, hukuk, eşitlik ve birlikte yaşama iradesini sınadığı tarihsel bir imtihandır. Bu imtihanın başarıyla verilebilmesi, meseleyi güvenlikçi reflekslerle daraltmak yerine, demokratik siyaset, eşit yurttaşlık ve barış perspektifiyle ele almayı gerektirmektedir. Bu tespitin raporda yer alması önemlidir,ancak bu kıymetin gerçek karşılığını bulabilmesi, söz konusu yaklaşımın somut demokratik adımlarla desteklenmesine bağlıdır.

“PARTİMİZİN SUNDUĞU RAPOR BİLİRGİN BİÇİMDE AYRIŞMAKTA”

Tam da bu noktada, partimizin hazırladığı raporun yaklaşımı belirgin biçimde ayrışmaktadır. Bizler, Kürt meselesini yalnızca çatışmanın sonlandırılması sorunu olarak değil; eşit yurttaşlık temelinde demokratik bir yeniden kuruluş meselesi olarak ele alıyoruz. Partimizin raporu, barışı geçici bir istikrar hali olarak değil; hukuki, siyasal ve toplumsal boyutları olan bütünlüklü bir dönüşüm süreci olarak tarif etmektedir.

“BARIŞ YASASI RAPORUMUZDA MERKEZİ BİR YERDE DURUYOR”

Bu çerçevede Barış Yasası, partimizin raporunda merkezi bir yerde durmaktadır. Barışın, geçici ve idari düzenlemelerle değil; amaca özgülenmiş, bütüncül ve kalıcı bir yasal çerçeveyle güvence altına alınması gerektiğini savunuyoruz. Aynı şekilde umut hakkı, partimizin raporunda yalnızca infaz rejimine ilişkin teknik bir başlık olarak değil, barışın samimiyetini, demokratik entegrasyonu ve toplumsal onarımı gösteren temel bir ilke olarak ele alınmaktadır. AK Parti raporunda bu mesele, doğrudan ve ilkesel bir çerçeveyle ele alınmamaktadır. Daha çok sürecin güvenlik sonrası yönetimi içinde dolaylı bir bağlamda yer bulmaktadır. Oysa umudun olmadığı, süresiz cezalandırma rejimlerinin sürdüğü bir yerde ne toplumsal barış ne de demokratik bir gelecek inşa edilebilir.

“SİYASAL KATILIM HAKKI DA RAPORDA ASLİ UNSURDUR”

Partimizin raporunda siyasal katılım hakkı da barışın asli unsurlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Kayyım rejiminin sonlandırılması, seçilmişlerin yetkilerinin iadesi, ifade, örgütlenme ve toplanma özgürlüklerinin güvence altına alınması; barışın toplumsallaşmasının ve kalıcılaşmasının ön koşullarıdır. Çünkü demokratik siyasetin dışlandığı, halk iradesinin gasp edildiği bir yerde gerçek barıştan söz edilemez.

“ANAYASAL DÜZENLEMEDE PARTİMİZ AÇIK BİR YÖN GÖSTERİYOR”

Anayasal ve yasal düzenlemeler başlığında da partimizin raporu açık bir yön göstermektedir. Eşit yurttaşlığın anayasal güvence altına alınması, dil haklarının tanınması, AİHM ve AYM kararlarının eksiksiz uygulanması ve ceza, adalet sisteminin demokratik standartlara kavuşturulması, barışın kalıcı zemini olarak ele alınmaktadır. Bu yaklaşım, mevcut sorunları yönetmeyi değil; sorunları yaratan yapıları dönüştürmeyi hedeflemektedir.

İKİ RAPOR ARASINDAKİ FARK

Sonuç olarak; AK Parti’nin sunduğu rapor, ağırlıklı olarak devletin güvenlik öncelikleri etrafında şekillenen, çatışmasızlığı yönetmeye odaklanan bir perspektif sunmaktadır. Bizler ise partimizin hazırladığı raporla, barışı eşitlik, özgürlük ve adalet temelinde inşa etmeyi hedefleyen tarihsel bir demokratik dönüşüm çağrısı yapıyoruz. Kalıcı ve onurlu bir barış, ancak Kürt halkının siyasal ve toplumsal özne olarak tanındığı; hakların güvence altına alındığı ve demokratik siyasetin önünün açıldığı bir zeminde mümkün olabilir. Bu tarihsel imtihanı başarıyla geçmek, hepimizin ortak sorumluluğudur.”

Muhabir: Güneş OCAĞA