Haber - Jan BELEK
MED Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) ve Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), 2025 yılının ilk 6 ayında Türkiye cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ile ilgili bir raporu kamuoyu ile paylaştı. Sezai Karakoç Kültür ve Kongre Merkezinde düzenlenen ortak basın toplantısında, raporu ÖHD Genel Merkez Hapishane Komisyonu Sekreteryası Av. Berivan Bekçi okudu.
SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Bekçi yaptığı açıklamada, Türkiye hapishanelerinde yaşanan insan hakları ihlallerinin, artık münferit olaylar olmaktan çıkmış; sistematik, yapısal ve derin bir insan hakları krizine dönüştüğünü belirterek, "MED TUHAD-FED ve ÖHD’ye Türkiye genelindeki 115 hapishaneden yaklaşık 3500 tutsak tarafından iletilen başvurular doğrultusunda, kamuoyunu bilgilendirmek ve başta Adalet Bakanlığı olmak üzere tüm yetkili kurumları sorumluluğa çağırmak amacıyla yaşanan sorunları ve çözüm önerilerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz" dedi.
"631 HASTA TUTSAK YAŞAM MÜCADELESİ VERİYOR"
Kurumlarına yapılan başvurulara göre 631 hasta tutsağın, insan onuruna aykırı uygulamalara karşı yaşam mücadelesi verdiğine dikkat çeken Av. Bekçi, "Kötü koşullar sağlıklı bireyleri dahi kısa sürede hasta edebilecek nitelikteyken, hapishanelerde hastalanan birçok kişi tedaviye ulaşamamakta, tahliyeleri ise keyfi bir biçimde engellenmektedir. Adlı Tıp Kurumu çoğu zaman bilimsel verilerden uzak taraflı “cezaevinde kalabilir” raporu düzenlemekte; “cezaevine uygun değildir” raporu alanlar ise “toplum güvenliği için tehdit” gibi akıl dışı gerekçelerle tahliye edilmemektedir. Yasal infaz sürelerini tamamlamış çok sayıda siyasi tutsak, “pişmanlık göstermediği” veya soyut, hukuki temelden yoksun değerlendirmeler nedeniyle tahliye edilmemektedir" ifadelerini kullandı.
"VATANSIZ 200 TUTSAK TEMEL HAKLARDAN MAHRUM BIRAKILIYOR"
Av. Bekçi tarafından açıklanan 6 aylık raporda şu detaylar yer aldı: "Türkiye hapishanelerinde tutulan, vatandaşlık statüsünden yoksun olan Rojavalı ve Rojhilatlı yaklaşık 200 tutsak; avukat temininden aile görüşlerine kadar birçok temel haktan mahrum bırakılıyor." Bekçi konuyla ilgili şöyle konuştu: "Bu kişiler uluslararası hukukta “vatansız” statüsünde olup, BM Vatansız Kişilerin Statüsüne Dair Sözleşme gereği özel koruma altında olmalıdır. Ancak hapishane uygulamaları, bu kişileri görünmez kılarak savunma ve yaşam haklarını fiilen ortadan kaldırmaktadır. Türkiye’deki mevcut infaz sistemi, ayrımcı yasalar ve uygulamalarla şekillenmiştir. Özellikle politik tutsaklara yönelik bu ayrım yıllar içinde daha da derinleşmiştir. İktidar ortaklığının yargı reformu adı altında çıkardığı yargı paketleri bu ayrımcılığı ortadan kaldırmak yerine kurumsallaştırmıştır. 2020 ve sonrasında çıkarılan infaz düzenlemeleri, siyasi tutsakları sistematik biçimde kapsam dışı bırakmış; açık cezaevine geçiş, denentimli serbestlik gibi haklar yalnızca adli suçlulara tanınmıştır. Barış sürecinin yeniden gündeme geldiği bugünlerde dahi, çıkarılan son yargı paketlerinde bu eşitsizliğin giderilmesine yönelik herhangi bir düzenleme yer almamıştır."
"400 TUTSAK YILLARDIR TEK KİŞİLİK HÜCREDE TUTULUYOR"
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilen yaklaşık 400 tutuklunun, yıllardır tek kişilik hücrelerde, sosyal ilişkilerden tamamen izole edilerek tutulduğunu kaydeden Bekçi, şunları söyledi: "Bu uygulama, yalnızca fiziksel değil, ruhsal bütünlüğü de derinden sarsmakta; insan onurunu sistematik biçimde ihlal etmektedir. Bu durum, AİHM’in 2013 tarihli Vinter ve Diğerleri/ Birleşik Krallık kararına açıkça aykırıdır. Umut hakkı, bireyleri sadece hapishaneden değil, dışarıdaki toplumdan da koparan politik bir cezalandırma anlayışına karşı durur. Umut hakkı, geçmişle barışmanın, demokratik toplum sözleşmesini yeniden kurmanın ve kapsayıcı bir barışı inşa etmenin ön koşuludur. Hapishanelerde yaşanan bu karanlık tabloyu görmezden gelmek, yalnızca insan hakları ihlallerine sessiz kalmak değil; aynı zamanda toplumsal barış umutlarını da zedelemektedir. Hapishaneler, sadece geçmişin değil, aynı zamanda geleceğin de aynasıdır. Bugün kadın, hasta ve politik tutsaklara uygulanan bu infaz politikası, hukuk devleti ilkesinden sapmanın ve intikamcı zihniyetin açık göstergesidir."