DİYARBAKIR - İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Kadın Komisyonu, 2021 yılının ilk 10 ayında bölgede yaşanan kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetin bilançosunu ilişkin hazırladığı raporu şube binasında düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı. Açıklamaya İHD Eş Genel Başkanı Yardımcısı Rehşan Bataray Saman da katıldı.

 Hazırladıkları raporu ilişkin söz alan İHD Diyarbakır Şubesi Kadın Komisyonu üyesi Derya Yıldırım, kadına düşmanlık politikaların tarih boyunca devam ettiğini hatırlatarak, erkek iktidarların bu politikaları farklı şekillerde sürdüğünü dile getirdi. Özellikle Ortadoğu’da sürdürülen savaşların kadınlar üzerinde ciddi etkilerinin olduğunun altını çizen Yıldırım, “Ortadoğu’da kadınlar ve çocuklar; savaşların en çok ezileni ve acı çekenidirler. Suriye’de yaşanan savaşta da tecrübe edildiği üzere kadınlar, LGBTİ+’lar ve çocuklar ayrımcılığa maruz bırakılmakta, kaçırılma, cinsel istismar, fuhuşa zorlanma veya işkence gibi birçok suçun mağduru olmaktadırlar. Yine savaş sebebiyle göçmek zorunda bırakılan, farklı ülkelerde mülteci statüsünde bulunan birçok kadın ve çocuk ırkçı ayrımcı saldırılara maruz kalmaktadır” denildi.

SALGIN SÜRECİ

Salgın süreciyle beraber kadına yönelik şiddet verilerinin arttığını da sözlerine ekleyen Yıldırım, bu durumun çıkartılan infaz yasası ile beraber kadına şiddet uygulayan erkeklerin serbest kalmasıyla ortaya çıktığını aktardı. Yıldırım, yine salgın nedeniyle sığınma evlerinin işlevsizleştiğini, bu durumdan kaynaklı da kadınların başvuracağı, sığınacağı bir alan bırakılmamasından dolayı da ev içi şiddet vakalarını da beraberinde getirdiğini kaydetti.

 KADINLARIN UMUDU

Yıldırım açıklamasını şöyle sürdürdü:

“İstanbul Sözleşmesi'nin feshedildiği 19 Mart 2021 tarihinden sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde aile içi şiddet sonucu 10 kadın, toplumsal alanda uğradığı şiddet sonucu ise 6 kadın yaşamını yitirmiştir. Yine İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesi sonrası birçok kadın kuşkulu bir şekilde yaşamını yitirmiştir. Onlarca kadın ise yaralanmıştır. Bu göstermektedir ki İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılması kadını daha fazla hedef haline getirmiş, erkeğe ise kadına karşı ne yaparsa yapsın sonucun cezasızlık olacağını düşündüren bir güç vermiştir. Nitekim kadına yönelik şiddet sonucu açılan davaların hemen hepsinde İstanbul Sözleşmesi'nin görmezden gelinerek verilen beraat kararları, adli para cezaları, hükmün açıklanmasının geri bırakılması vs. gibi göstermelik hükümler şiddet yanlısı erkeğin şiddet uygulasa dahi ceza almayacağı yönündeki düşüncesini destekler niteliktedir.”

 30 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ

 Yıldırım'ın ardından İHD Diyarbakır Şube Başkan Yardımcısı Ezgi Sıla Demir, 10 aylık bilançoyu okudu. Demir’in aktardığı bilanço verileri şu şekilde: "Tüm bu sosyolojik olgular ile birlikte ekonomik yetmezlikler de ayrıca bölgemizde intihar vakalarını artırmaktadır. Son 10 aylık dönemde tespit edebildiğimiz kadarıyla 19 kadın intihar ederek yaşamını yitirmiş, 7 kadın ise intihar teşebbüsünde bulunmuştur. Yine aile içi ve toplumsal alanda gerçekleşen erkek şiddeti sonucu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde 30 kadın öldürülmüş, 37 kadın ise şüpheli bir biçimde ölü olarak bulunmuştur."

BARODAN YARGIYA ŞİDDETLE MÜCADELE ÇAĞRISI

25 Kasım kapsamında açıklama yapan Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi, şiddetle mücadelede yasama, yürütme ve yargıyı görevini yapmaya davet etti.

 Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü kapsamında, baro hizmet binasında basın toplantısı düzenledi. "İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçemiyoruz. İstanbul Sözleşmesi yaşatır" pankartının açıldığı toplantıda, Kürtçe metni Kadın Hakları Temsilcisi Çiğdem Sevimli, Türkçesini ise avukat Diren Elif Vurgun okudu.

 Vurgun, kadının insan haklarına yönelik saldırıların yoğunlaştığı, sistematikleştiği ve sıradanlaştığı bu dönemde, bir yandan yeni mücadele yollarını aradıklarını, öte yandan ise kazanılmış haklarına yönelen saldırılarla mücadele ettiklerini kaydetti.

Vurgun devamında şunları söyledi: “Siyasette hüküm süren ve şiddeti körükleyen şiddet dilinin derhal terk edilmesini, hukuk uygulayıcıların eşitsizliği derinleştiren ve besleyen uygulama örneklerine son vermesini talep ediyoruz. Yaşamın her alanında her türlü ayrımcı uygulamaya son verilmesi için tüm aktörleri göreve çağırıyoruz. Siyasal partileri, sendikaları ve sivil toplum örgütlerini bu alanda daha yüksek sesle mücadele etmeye ve politika geliştirmeye davet ediyoruz. Şiddetle mücadelede yasama, yürütme ve yargıyı görevini yapmaya çağırıyoruz.  Şiddetin son bulacağı, koşulsuz eşitliğin sağlanacağı o güne dek, mücadelemizin daim olacağını basına ve kamuoyuna duyuruyoruz.”

Editör: TE Bilişim