Koronavirüse rağmen Ramazan’ın o güzelliğini toplu olmasa da, evlerimizde ailelerimizle yaşıyoruz. Koronavirüsün toplu yerlerde bulaşma riskinin yüksekliği nedeniyle de camilerde toplu ibadetler yapılmamaktadır. Dolayısıyla ibadetlerimizi de evlerimizde gerçekleştiriyoruz.

Bende bu yazı dizimde, yıllara meydan okuyan ibadet yerlerimizi ve mimarilerini tanıtmaya çalışacağım. Böylece koronavirüs nedeniyle ibadet yapamadığımız camilerimizi, hem tarihleriyle, hem de mimarileriyle hatırlamış olacağız.

Diyarbakır kent kültürü yapı sanatlarına en güzel örneklerinin başında bazalt taştan ve taş işçiliği ile yapılmış ibadet yerleri gelir. Bu ibadet yerlerinden birisi Sur'ların hemen bitişiğinde bulunan Hz. Ömer Camisidir.  

Yapının girişi üzerinde bir kitabe yer almaktadır. Bu kitabeye göre yapı Nisanoğlu Mueyyideddin Ebu Ali Hasan bin Ahmet tarafından yaptırılmıştır. Tarih olarak kesin bir ifade bulunmamakla birlikte “54 senesi” tabirinin geçmesi farklı değerlendirmelerin yapılmasına neden olmuştur. Nisanoğlu Ebu Ali Hasan’ın Miladi 1141-1156 tarihleri arasında hüküm sürmesine dayanılarak, bu tarihin 1145 ya da 1154 olabileceği ileri sürülmüştür. Cami, kitabesinde “Mescid-i Şeddad” olarak nitelendirilmektedir.

Yapı, Mardin Kapısı’nın hemen yanındaki surlara içten dayandırılmış durumdadır. Şeyhoğulları döneminde Halife Mutezid, Miladi 899’da Mardin Kapısı burçlarından bir bölümünü yıktırmıştır. Bundan 10 yıl sonra Halife Muktedir Billah’ın bu surları onarttığı ve bugünkü kapının açık bırakılarak diğer iki girişin kapatıldığı belirtilmektedir. İnaloğulları döneminde bugünkü açıklığın sağ tarafındaki açıklıklar kapatılarak bir mescit haline getirilmiştir.

Cami, doğu- batı doğrultusunda enlemesine dikdörtgen bir planlamaya sahiptir. İç mekân üç bölümden oluşmaktadır. Mekân ortada oval, yanlarda yarım küre formlu birer kubbe ile kapatılmıştır. Konumundan dolayı düzensiz bir mimari yansıtmaktadır.

Yapıdaki süslemelerde bazalt ve kalker üzerine oyma tekniği kullanılmıştır. Dış mimaride süsleme sadece giriş cephesinde kullanılmıştır. Kuzeydeki düz açıklıklı giriş kapısının üstünde geniş bir yuvarlak kemere yer verilmiştir. Kemer ile kapı açıklığı arasında altta üç satırlık kûfi kitabe yerleştirilmiştir. Kitabenin orta satırı kenardaki parçalar dışında yok olmuştur. Alt satır aralardaki bazalt konsolların arasında devam etmektedir. Beyaz kalker üzerine kabartma kûfi ile yazılan kitabede harflerin dışındaki boşluklar girift düzenlemelere sahip palmet ve rumili kıvrık dallardan meydana gelen bitkisel süslemelerle doldurulmuştur.

İç mekânda süsleme basit nitelikte düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Güneydeki mihrap nişi dikdörtgen planlıdır. Üstte atnalı kemer ile sonlanmaktadır. Kemer, niş köşeliklerindeki sütun çelerin dış köşelerine oturmaktadır.

Mihrabın iki yanında mekânı bölen kemerleri taşıyan sütunlar silindirik gövdelidir. Gövdeleri sade olan sütunların başlıkları dor ve iyon stillerini anımsatan formları ile devşirme malzeme kullanımına işaret etmektedir. Mihrap ve sütunlar gri yağlı boya ile sonraki dönemlerde boyanmıştır.