ANALİZ - Mehmet Rumet SOYLU

Hayatını kaybedenlerin çoğu çocuktu. Geçimlerini sağlamak için sınır ticareti yapan, evlerine dönmeyi bekleyen gençler. Hayalleri, umutları ve hayata dair hesapları olan insanlar. Yarının telaşında, namerde el açmamanın derdinde ve insanca yaşayabilmeyi esas alan yurttaşlar.

Roboski Zamanın Durduramadığı Acı, Adaletin Askıya Alındığı Eşik

Yollarını dört gözle bekleyen ailelerinin biricik çocukları, eşleri ve kardeşleri. Ve bekleme hep sürdü, sürüyor. Hiç gelmeyecek birilerini beklemenin acısının empatisi yoktur. Bu acı, ancak ‘adaletle’ az da olsa hafifler. Ama acı, devam eder durur.

Roboski, devletin güç kullanımı ile yurttaşın yaşam hakkı arasındaki hassas dengenin nasıl bozulabildiğini gösteren çarpıcı bir örnek olarak tarihe geçmiştir. Hayati ve hayatlara mal olan bir denge. Yanmak ve ısınmak arasındaki denge gibi.

Roboski3

Aradan geçen yıllara rağmen Roboski, yalnızca bir tarih ya da ‘olay’ olarak kalmadı. O gece, bir köyün sessizliğine çöken acı, Türkiye’nin vicdanında yankılanmaya devam etti. Çünkü Roboski, yalnızca can kayıplarını değil; adalet arayışını, yüzleşme ihtiyacını ve devlet–vatandaş ilişkilerindeki derin kırılmayı da simgeliyor.

Bu olay, klasik güvenlik paradigmasının sınırlarını ve risklerini gözler önüne sermektedir. Sınır hattında yıllardır süregelen ekonomik yoksunluk ve geçim pratikleri, orada yaşayan insanları, çoğunlukla ‘devletin bilgisi’ dâhilinde sürdürülen bir yaşam biçimine mahkûm etmiştir. Dolayısıyla Roboski’de yaşamını yitirenler, yalnızca ‘yanlış hedef’ değil, yapısal bir ihmalin, sosyoekonomik eşitsizliğin ve merkezi karar mekanizmalarının sonuçlarıdır.

Roboski’yi toplumsal vicdanda derinleştiren temel unsur, olaydan sonraki hukuki süreçtir. Etkili bir soruşturmanın yürütülmemesi, sorumluların tespit edilememesi ve dosyanın sonuçsuz kalması, adalet duygusunu zedelemiştir. Böylece acının, yalnızca yaşanmakla kalmayıp sürekli yeniden üretildiği bir tablo olarak ortaya konmasına sebebiyet vermiştir.

Ve bu durum aileler için yasın hiç bitmemesine de neden olmuştur. Çünkü adaletin gelmediği yerde zaman, iyileştirici değil, ağırlaştırıcı oldu.
Hukuk, yalnızca normların uygulanması değil; aynı zamanda mağdurun tanınması ve devletin kendi hatasıyla yüzleşebilmesidir. Bu yüzleşme gerçekleşmediğinde, adalet askıya alınmış olur.

Roboski4

Devletin ‘yanlış istihbarat’ açıklamaları, kaybedilen hayatların ağırlığını hafifletmeye yetmedi. Zira Roboski’de ölenler birer istatistik değillerdi. İsimleri, hayalleri ve geride bıraktıklarıyla gerçek insanlardı. Bu gerçek, her yıl 28 Aralık’ta yeniden hatırlandı ve yeniden sorgulandı.

Roboski, Türkiye toplumuna zor bir soru sormaya devam ediyor: Devlet gücünün kullanımı nerede durmalı, hata ile ihmal arasındaki çizgi nasıl çizilmeli ve en önemlisi, adalet kime, ne zaman ulaşmalı?
Yaşanan bu durum, yalnızca Kürt meselesi ya da güvenlik politikaları bağlamında değil; insan hakları, hukuk devleti ve toplumsal vicdan açısından da değerlendirilmek zorunda. Çünkü Roboski’nin unutulması, benzer acıların tekrarına zemin hazırlamak anlamına gelebilir.

Bu bağlamda Roboski, Türkiye’de cezasızlık tartışmalarının somutlaştığı bir vaka niteliği taşımaktadır. Devletin kendi eylemleri söz konusu olduğunda hesap verilebilirliğin zayıflaması, hukuk devletinin temel prensipleriyle açık bir karşıtlık yaratmaktadır.

Roboski’yi anmak, sadece kaybedilen 34 canı hatırlamak değildir. Aynı zamanda, yaşam hakkının kutsallığını savunmak, adalet talebini diri tutmak ve ‘bir daha asla’ diyebilme cesaretini gösterebilmektir.
Roboski’nin unutulmaması, yalnızca bir anma meselesi değil; etik ve siyasal bir sorumluluktur. Toplumsal hafıza, geçmişle yüzleşmenin en temel araçlarından biridir. Bu hafızanın bastırılması ya da kriminalize edilmesi, benzer ihlallerin tekrarını mümkün kılar. Zira yüzleşilmeyen her travma, siyasetin karanlık alanında varlığını sürdürür.

Uçuruma yuvarlanan otobüste 15 ölü, 19 yaralı
Uçuruma yuvarlanan otobüste 15 ölü, 19 yaralı
İçeriği Görüntüle

Türkiye toplumunun bu olay karşısındaki sessizliğini, ‘bana neciliğine’ hiç değinmiyorum bile.
Bolca ‘fakatlı’ cümlelerle, bırakın acıyı paylaşmayı, acısını yaşamak isteyenleri bile ‘hor’ gördü bu toplum.

Bugün Roboski, devlet–vatandaş ilişkilerinin eşitlik temelinde yeniden düşünülmesi gerektiğini hatırlatan bir eşiktir. Yaşam hakkının koşullara, kimliğe ya da coğrafyaya göre farklılaşmadığı bir hukuk düzeni inşa edilmediği sürece, Roboski yalnızca geçmişin değil, bugünün de meselesi olmaya devam edecektir.

Roboski, kapanmamış bir dosya değil; kapanmasına izin verilmeyen bir yaradır. Akademik olarak bakıldığında bu olay, güvenlik, hukuk ve etik ekseninde çok boyutlu bir analiz gerektirir. Vicdani olarak bakıldığında ise tek bir soruya indirgenir: Adalet, gerçekten herkes için mi?

Bu soru cevaplanmadıkça Roboski, yalnızca bir köyün değil, bir ülkenin sınavı olmaya devam edecektir.

Muhabir: Mehmet Rumet SOYLU