Yeni çözüm sürecinin demokratikleşmesi için TBMM’de kurulan komisyon ilk toplantısını bugün gerçekleştirdi. Komisyona DEM Parti adına Grup Başkanvekili ve Kars Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş, Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç ve İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek katıldı. DEM Parti Komisyon Üyesi Gülistan Kılıç Koçyiğit’in konuşması şöyle: “Teşekkür ederim Sayın Başkan. Siyasi partilerin değerli temsilcileri, değerli basın emekçileri ve bizleri daha sonra da dinleme fırsatı bulacak olan değerli halklarımızı saygıyla selamlıyorum. Bugün burada Türkiye'nin en köklü sorununu, onun yıllardır ertelenen çözüm yollarını ve yapısal sorunları konuşmak üzere toplandık. Kürt sorununun demokratik siyasal ve barışçıl yöntemlerle çözüm yollarını ele almak üzere aslında bugün bir aradayız. Bu toplantının Türkiye'de yaşayan tüm yurttaşların ortak yaşamına, hukukuna ve demokratik geleceğine katkılar sunacağının altını özellikle çizmek isteriz. Kürt sorunu, yalnızca Kürt halkının yaşadığı özgürlük ve eşit yurttaşlık sorunları çerçevesinde değildir; aynı zamanda evrensel hukuk, özgür siyaset, kardeşlik hukuku ve hukuk devleti ilkesinin işlerliği, demokrasinin niteliği, toplumsal barışın kalıcılığı ve ortak eşit yaşamın temel adil adımlarıdır. Eşit yaşamın, adil temeller üzerinde kurulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu bağlamda komisyonumuzun çalışmaları, kalıcı ve kapsayıcı çözüm yollarının tartışılması, belirlenmesi, çözüm aşamalarının kolaylaştırılması açısından tarihsel bir fırsat sunmaktadır. DEM Parti olarak bu komisyonun çalışmalarına, eşit yurttaşlığa dayalı bir demokratik gelecek inşa etme sorumluluğuyla katkı sunmayı temel bir görev olarak görüyoruz.
“KİMLİKLERİ DIŞLAYICI TEKÇİ SİSTEM CİDDİ SORUNLAR YARATTI”
Sayın Başkan, değerli üyeler, değerli basın emekçileri; Kürt sorununun sağlıklı ve yapıcı bir şekilde ele alınması, izlenecek çözüm yollarının belirlenmesi açısından önem taşımaktadır. Kürt kimliği başta olmak üzere çoğulculuğun, farklı kimliklerin, farklı inançların reddine ve tekçiliğe dayalı bir sistemin inşası nedeniyle bu sorun ortaya çıkmış; isyan, çatışma ve şiddet sarmalında kendisini dışa vurarak günümüze kadar güncelliğini korumuştur. Kimlikleri dışlayıcı bu tekçi sistem, demokrasinin önünde ciddi sorunlar yaratmış; Cumhuriyetin güçlü bir demokrasi ile buluşmasını, hak ve adalet temelli eşit yurttaşlık hukukunun oluşturulmasını engellemiştir. Gelinen noktada, Kürt sorunu başta olmak üzere temel sorunlarımızın güvenlikçi yaklaşımlarla, demokrasiyi ve özgürlükleri sürekli erteleyen bir anlayışla çözülemeyeceği ortadadır. Bugün ülkemizin, halklarımızın, bütün toplumsal kesimlerin acil ihtiyacı temel yapısal sorunlarımızın müzakereci bir demokrasi kültürüyle ve siyasal, hukuki, kültürel ve ekonomik boyutları da içeren bütünlüklü bir yaklaşımla ele alınmasıdır. Tabii ki Kürt sorunu birçok soruna kaynaklık etmektedir. Alevilerin eşit yurttaşlık sorunu da emekçinin alamadığı hakkını da kadınların eşit yurttaş olmamasını da ve bu ülkenin demokratik teamüllerden uzak olmasını da Kürt sorunundan, yani bu ülkenin kök sorunundan bağımsız ele alamayız. Bu vesileyle, her meseleye demokratik, eşitlikçi ve çoğulcu bir perspektifle bakılmasının bugün artık elzem olduğunu belirtmek isteriz.
“PARLAMENTO TARİHSEL BİR ROLE SAHİP”
Bu bağlamda bugün çalışmalarını başlatan komisyonumuzun, toplumsal siyasal mutabakat zeminini güçlendirmekle birlikte aynı zamanda müzakere yollarının gelişmesine de önemli katkılar sunacağına inanıyoruz. Türkiye'nin çözümsüzlük prangalarından sıyrılarak demokratik dönüşüm temelinde yol alabilmesi için parlamentonun tarihsel bir rol ve öneme sahip olduğunu bir kez daha vurgulamak isteriz.
“İLERİ AŞAMAYA GEÇEN TARİHSEL SÜRECİ YAŞIYORUZ”
Parlamento zemininde, komisyon düzeyinde bu sürecin başlatılması son derece kıymetli bir başlangıçtır. 1 Ekim'de Sayın Bahçeli'nin Meclis’te sıralarımıza gelip tokalaşmasıyla başlayan, 22 Ekim’deki grup konuşmasıyla ilerleyen, Sayın Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısıyla önemli bir aşamaya giren, 12 Mayıs'ta PKK'nin kendisini feshetmesi, 9 Temmuz'da silah bırakılması çağrısının gelmesi ve 11 Temmuz'da silah imha töreninin yapılmasıyla ileri bir aşamaya geçen tarihsel bir süreci hep beraber yaşıyoruz.
PARTİLERE TEKER TEKER TEŞEKKÜR
Bu sürecin başından bu yana Sayın Bahçeli'nin, Sayın Erdoğan'ın ve Sayın Öcalan'ın ortaya koyduğu güçlü çözüm iradesi; yine ana muhalefet partisi genel başkanı Sayın Özgür Özel'in yapıcı katkıları; yine Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Mahmut Arıkan’ın, Deva Partisi Genel Başkanı Sayın Ali Babacan'ın, Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun, EMEP Genel Başkanı Seyit Aslan'ın ve TİP Genel Başkanı Sayın Erkan Baş'ın katkıları ve bugün burada adını sayamadığımız herkesin yapıcı katkıları için de çok teşekkür ediyoruz.
Tabii ki bu komisyonun kuruluş aşamasında güçlü diyaloğu ve esnek yaklaşımıyla, komisyonun kurulması için oldukça ileri düzeyde çaba harcayan zatıalinize, Sayın Meclis Başkanımıza da buradan teşekkürü bir borç biliyoruz. Buradaki buluşma sadece bir sorunu ele almak değil, toplumsal yeniden inşa iradesini hep birlikte oluşturabilmek açısından önemli bir birlikteliktir diye düşünüyoruz.
“YAPICI VE ÇÖZÜM ODAKLI YAKLAŞIMLA ÇALIŞMALARI YÜRÜTECEĞİZ”
Zira toplumsal barış, güçlü demokrasi, adalet, demokratik toplum ve özgürlükçü bir toplumsal sistemin inşası yalnızca bir partinin veya yalnızca bir siyasetin değil; hepimizin, ülkenin bugünü ve yarınına dair sözü olan tüm kesimlerin, tüm siyaset kurumlarının ortak sorumluluğudur. DEM Parti olarak bu tarihsel sorumluluğun bilincindeyiz. Yapıcı, çözüm odaklı, kapsayıcı bir yaklaşımla bu çalışmaları yürüteceğimizi herkesin bilmesini isteriz.
“HEP BİRLİKTE TARTIŞACAĞIZ”
Evet, komisyon toplantımızda çözüm yollarını konuşacağız. Hep birlikte tartışacağız. Bu komisyonu, çözümü kolaylaştıran tarihsel ön adımların atılacağı bir zemin olarak görüyoruz. Aslolan çözüm yollarını belirlerken katılımcılığa ve demokratik müzakereye dayalı bir siyasal mutabakatın oluşmasıdır. Kadınların, gençlerin, sivil toplumun, yerel yönetimlerin dahil olduğu siyasal bir zemin bu sürecin en önemli güvencesidir. Çözümün hangi ilkeler temelinde inşa edileceğine dair yön gösterici bir çerçeveyi burada hep beraber tartışacağız. Bu çerçevenin adalet, eşit yurttaşlık, demokratik temsil, yerinden yönetim, kültürel çoğulculuk, toplumsal cinsiyet eşitliği ve barışçıl çözüm gibi evrensel değerler üzerinden şekillenmesi güçlü bir demokrasi için önem taşımaktadır.
“DEMOKRATİK CUMHURİYETİ ESAS ALAN ÇÖZÜM ANLAYIŞINI SAVUNDUK”
Tarihsel deneyimler gösteriyor ki tek başına çatışmasızlık barış anlamına gelmiyor. Kalıcı barış, meşru ve kapsayıcı bir siyasal zemine oturan demokratik bir çözüm süreciyle mümkündür. Bu nedenle demokratik siyasetin hem çözümün zemini hem de öznesi olması gerektiğine inanıyor ve bunu ısrarla vurguluyoruz. Sayın Öcalan'ın sorunların çözüm yolu olarak demokratik siyaseti referans göstermesi, demokratik siyasal yolların ve kanalların ne denli önemli olduğunu bir kez daha teyit etmektedir. DEM Parti olarak bizler; halkların müzakere hakkını, eşit yurttaşlık temelinde ortak yaşamı ve Demokratik Cumhuriyeti esas alan bir çözüm anlayışını savunduk. Bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz.
“KAYYIM POLİTİKALAR DEMOKRATİK HAKLARI SINIRLANDIRIR”
Bu komisyonun da barışın dilini ve demokratik siyasetin zeminini güçlendiren bir perspektifle çalışacağına olan inancımızı belirtmek istiyoruz. Bu çerçevede demokratik katılım yalnızca bireysel değil, kolektif hakları ve siyasal temsil imkanlarını da içermelidir. Katılım seçimle sınırlı kalmamalı; karar alma süreçlerine eşit erişim, yerinden yönetim, yerinden yönetimin güçlendirilmesi ve halkın iradesine saygıyı da içermelidir. Bugün halkın iradesiyle seçilen yerel yöneticilerin kayyım politikalarıyla görevden alınması, yalnızca Kürt halkının değil tüm yurttaşların demokratik haklarını sınırlandıran bir süreçtir.
“ANA DİLDE EŞİTLİK DEMOKRATİK ENTEGRASYONA KAPI ARALAYACAK”
Aynı şekilde ana dili hakkı da yalnızca pedagojik değil varoluşsal bir meseledir. Ana dilinde eğitim, kamu hizmetlerine erişim ve kültürel üretim imkanları Kürt halkının eşit yurttaş olarak yaşamasının temelidir. Bu hakların güvence altına alınması kültürel çoğulculuğu esas alan bir hukuk düzenine geçiş için önemlidir. Bu nedenle Kürt halkının demokratik siyaset katılımını güçlendirecek yapısal adımların belirlenmesi hem toplumsal barışı hem de anayasal demokrasiyi güçlendirecektir. Demokratik toplum, özgür demokratik yaşamın olmazsa olmazıdır. Demokratik toplumun geliştirilmesinden örgütlenme ve siyaset özgürlüğüne varıncaya kadar yürütülecek kapsayıcı açılımlar, demokratik dönüşümü hızlandıracağı gibi buna eşlik eden demokratik entegrasyona da kapı aralayacaktır.
“ÇALIŞMALAR KAPSAMLI BİR BİÇİMDE ELE ALINMALIDIR”
Çalışmalar sadece Kürt sorununun sonuçları üzerinden yürütülecek tartışmalarla sınırlı kalmamalı; sorunun siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik tüm nedenlerini kapsamlı bir biçimde ele alan bir perspektifle yürütülmelidir. Siyasal irade, yürütmeyi harekete geçirecek somut ve pratik adımlara hızla dönüşmelidir. Bu adımlar yalnızca Kürt halkı için değil, Türkiye'de yaşayan tüm halklar için eşit ve demokratik bir geleceğin inşasında, demokratik bir geleceğin temelini de oluşturacaktır.
“BARIŞ HALKLARIN EN TEMEL HAKKIDIR”
Barış bir lütuf değildir, halkların en temel hakkıdır. Bu hakkı güvence altına almak Meclis’teki tüm siyasi aktörlerin ortak sorumluluğudur. Yürütülecek çalışmaların başarısı yalnızca Kürt meselesi açısından değil, Türkiye'deki demokrasi ve hukuk mücadelesi açısından da belirleyici ve yön verici olacaktır. Bu nedenle yürütülecek çalışmaların, günlük siyasetin ötesinde çözüm iradesiyle ve demokratik ilkelerle örülmesi gerekir. Barış ancak adaletle, adalet ise hakikatin kabulü ve eşitliğin teminat altına alınmasıyla mümkündür. Sayın Başkanımız da konuşmasında söyledi. Barışı kalıcılaştıracak yasal zemini inşa etme sorumluluğuyla her birimiz karşı karşıyayız. Biz halkların kardeşliğinden, eşit yurttaşlıktan, çok dillilikten, yerel demokrasiden yanayız. Bu doğrultuda tüm siyasi partileri, sivil toplum örgütlerini, halklarımızı bu sürece ortak olmaya ve katkı sunmaya çağırıyoruz. Gelecek kuşaklara bırakacağımız en büyük miras çatışmalarla değil; uzlaşı, hakikat ve kardeşlik hukukuyla inşa edilmiş demokratik bir Türkiye olacaktır. Bugün önümüzde bu fırsatı değerlendirmek hepimizin tarihi sorumluluğudur.
ÜNLÜ KÜRT DÜŞÜNÜRDEN ALINTI
Sayın Meclis Başkanımızın yapmış olduğu konuşmayı kapsayıcı ve önemli bulduğumuzu belirtmek isteriz. Özellikle “Demokratik ve çoğulcu bir Türkiye herkesin kendisine ait hissedeceği bir ülkedir” vurgusu önemlidir ve çalışmalara da yön verecek bir sözdür. Bu çoğulcu Türkiye'yi kardeşlik hukukuyla buluşturmamız da Kürt'üyle, Türk'üyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle, Arap’ıyla, Çerkes’iyle, Laz’ıyla 86 milyonun ortak geleceği için tarihi bir adım olacaktır. Gandhi şöyle der: "Barışa giden yol yoktur, barışın kendisi bizzat yoldur”. Evet, barış bir yoldur. Bu yolda kararlı adımlarla ilerleyeceğiz. Yine ünlü Kürt düşünür Melayê Cizîrî şöyle ifade eder: "Gönül bağıyla birleşenler barışın bahçesinde çiçek açar.” Biz de diyoruz ki Türkiye'de barışın bahçesinde artık çiçekler, güller açsın. Demokrasi ve hukuk mücadelesi açısından bunun öneminin altını çizmek istiyorum.
ÖCALAN’IN SÖYLEMLERİ HATIRLATILDI
Sayın Öcalan'ın dediği gibi bu topraklar, artık demokrasiyi hem hakkı hem de görevi olarak bilenlerin yaşadığı bir ülke olacaktır. Komisyon çalışmalarının demokratik ve barışçıl bir gelecek için katkı sunmasını diliyor; şimdiden emeği geçen bütün üyelere ve bu sürece omuz verecek bütün halklarımıza teşekkürü bir borç biliyoruz.”
DEM Parti Komisyon Üyesi Meral Danış Beştaş’ın aktardıkları ise şöyle: “Tarihi bir dönemde tarihi komisyon çalışmalarımıza başlıyoruz. Türkiye'nin tüm halkları için adil, eşitlikçi ve hukuki bir toplum ideali gerçekleştirmek; çözüm yöntemlerini birlikte konuşmak için bir aradayız. Bu buluşmanın kendisi çok büyük bir önem arz ediyor öncelikle. 100 yıllık inkar politikasının sonucu antidemokratik sistemin, demokratik bir karaktere dönüştürülmesi için başlangıç adımlarından bir tanesi atılıyor. Tabii ki her konu bu komisyonda çözülmeyecek, bunun farkındayız. Ama çözüme giden yolda doğru iliklenecek ilk düğmelerden bir tanesi, demokratik zihniyet inşasında ilk adımlardan bir tanesi mevcut komisyonumuz olacaktır. Bunun olması için biz var gücümüzle çabamızı ortaya koyacağız. Şunu da gayet iyi biliyoruz ki yeni bir başlangıca, değişim ve dönüşüme ekmek kadar, su kadar hepimizin, Türkiye yurttaşlarının ihtiyacı var.
Kürt sorununu çözecek, tamamen çözecek bir komisyon olmadığını da tekrar vurgulayarak şunu söyleyeyim. Ama Kürt sorununun çözüm adresine yollarını gösterecek demokratik ve barışçıl çözüm çabalarının asgari zeminini oluşturmak göreviyle karşı karşıyayız aynı zamanda. Hepimize kolaylıklar diliyorum.
“1924 ANAYASASI KÜRT HALKININ İNKARININ BAŞLANGICI OLMUŞTUR”
Evet, değerli arkadaşlar 1921 Anayasası yerinden yönetim, adem-i merkeziyetçilik ve çok kültürlülüğe dayalı bir ruh taşırken; 1924 Anayasası ile bu çoğulcu anlayış terk edilmiş, yerine tekçi anlayışa dayalı bir vatandaşlık tanımı getirilmiştir. 1924 Anayasasının 88. maddesinde yer alan ve herkesi tek tek kimliğe indirgeyen hüküm, Kürt halkının hukuken inkarının ve dışlanmasının başlangıç noktası olmuştur. Ancak komisyonumuz bir anayasa komisyonu değildir ve bu komisyonun işi de anayasa yapmak olmadığı için bu tartışmaları derinleştirmeden sadece bir tespitle geçmek istiyorum.
“YASAL DEĞİŞİKLİK ÖNERİLERİ YAPACAĞIZ”
Kürt meselesi sadece Kürtlerin meselesi değildir. Kürt halkının hukuk kapısından girmesi, Türkiye'nin tüm yurttaşlarının demokratik bir hukuk rejimine aynı zamanda kavuşması anlamına gelecektir. Türkiye'de siyasi olarak arka planı Gülistan Koçyiğit aktardı. Ben biraz da hukuki temelde neler yaşıyoruz onları paylaşmak istiyorum. Bizce bu komisyonun görevlerinden bir tanesi de mevcut mevzuat hükümlerinin ve kanunların uygulanması noktasında irade göstermek ve kararlılığını ortaya koymaktadır. Çünkü yasal değişiklik önerileri yapacağız. Sunulacak. Bunu önümüzdeki günlerde daha yoğun çalışacağız. Ama mevcut yasaların uygulanması, Anayasanın uygulanması konusunda da çok önemli görevlerimiz olduğu kanaatindeyiz. Örnek vermek gerekirse şu anda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve AYM’nin kararlarının uygulanmadığı bir hukuksal ve siyasal iklimde yaşıyoruz.
DEMİRTAŞ 2016’DAN BERİ CEZAEVİNDE
Önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş 4 Kasım 2016'dan beri cezaevinde. Onlar hakkında iki defa hatta üç defa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 18. madde ihlal kararı verdi, derhal serbest bırakılmaları gerektiği yönünde kararlar verdi. Bu kararlar aynı zamanda Kobanî Davasında yargılanan tüm arkadaşlarımız için de geçerli. Öncelikle bu kararların uygulanması gerekiyor. Tabii ki sadece Demirtaş ve Yüksekdağ değil; aynı zamanda Mine Özer, Çiğdem Mater, Osman Kavala, Can Atalay, Leyla Güven ve siyasi sebeplerle içeride olan daha yüzlerce arkadaşımız için de aynı kararlar söz konusu. Komisyonun bu konuda inisiyatif almasının, irade ortaya koymasının önemli olduğunu vurgulamak isterim.
“ÖCALAN BU SÜREÇ İÇİN BÜYÜK ÇABA İÇERİSİNDEDİR”
Şu anda çok önemli bir tarihsel olanakla ve sorumlulukla karşı karşıya olduğumuzun hepimiz farkındayız. Sayın Öcalan bu sürecin sağlıklı ve başarılı şekilde sonuçlanması için büyük bir çaba içindedir. Sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarıyla ilgili defalarca taleplerde bulunuldu. Buna dair çalışmalar devam edecek ama ben yasaları anlattığım için ve kararları anlattığım için umut hakkına atıfta bulunmak isterim. Türkiye'den yapılan başvurularda Abdullah Öcalan davasında 18 Mart 2014 tarihinde karar verildi. Umut hakkının uygulanması gerektiği kararı aynı zamanda hukukun bir gereğidir. Bunu da özellikle altını çizerek ifade etmek istiyorum.
“3 DÖNEMDİR BELEDİYELERİMİZE KAYYIM ATANIYOR”
Diğer çok önemli bir mesele de kayyım uygulamalarıdır. Üç dönemdir belediyelerimize kayyım atanıyor ve burada da yine bir anayasaya aykırılık durumu söz konusu. Anayasanın 38 ve 127. maddelerine aykırı bir şekilde kayyım uygulaması aslında kolektif bir cezalandırma yöntemi olarak ortada duruyor. Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümünün ve demokratik bir toplumu inşa etmenin temel hareket noktalarından bir tanesi de halk iradesine duyulacak saygı ve kayyım uygulamalarının sonlandırılmasıdır. Biz buna dair önümüzdeki günlerde tabii ki çok ayrıntılı değerlendirmeler yapacağız, müzakere edeceğiz.
“MESELENİN GÜVENLİK MESELESİNE İNDİRGENMESİ KABUL EDİLEMEZ”
Ama şunu da ifade etmek isterim. Kürt meselesinin bir güvenlik meselesine indirgenmesi kabul edilemez. Sorunun çözümü hukuk sisteminin demokratikleştirilmesiyle mümkündür. DEM Parti olarak, bu komisyonun yeni bir demokratik hukuk rejiminin başlangıç noktası olmasını çok önemsiyoruz. Kürt sorununun çözümü de Türkiye'de demokrasi, adalet ve barış yolculuğunda bir dönüm noktası olacaktır. Sayın Öcalan'ın çözüm sürecinde ifade ettiği gibi, Kürtlerin hukukla tanışması Türkiye demokrasisinin kapısını tüm halklara açacaktır. Bu süreç yalnızca Kürt halkının değil; işçilerin, kadınların, gençlerin, Alevilerin, göçmenlerin ve tüm ötekileştirilen kesimlerin hukukla yeniden buluşmasını sağlayacaktır.
“SOMUT ADIMLARIN ATILACAĞI ÇÖZÜM ZEMİNİ OLMASINI DİLİYORUZ”
Hukuku tahakkümün değil özgürlüğün aracı kılmak, bu komisyonun tarihsel sorumluluklarından bir tanesidir. Bizler adaletin, eşitliğin ve özgürlüklerin hukukunu hep birlikte inşa etmek için bu sürecin aktif bir parçası olmaya hazırız ve bütün çabamızla ve emeğimizle bunun çalışmasını yürüteceğiz. Bu komisyonun sadece bir diyalog platformu değil, aynı zamanda somut adımların atılacağı bir çözüm zemini olmasını da temenni ediyoruz. Türkiye'nin tüm halklarıyla, tüm yurttaşlarıyla barış içinde, adil ve demokratik bir geleceği inşa etmek hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu sorumluluğun ağırlığıyla çalışmalarımızı yürüteceğimize inanıyoruz.
“AİDİYET MESELESİ HEPİMİZİN ÇÖZMESİ GEREKEN BİR KONU”
Birkaç noktada da komisyonun çalışma usulüne ilişkin görüşlerimizi ifade etmek isteriz. Biz komisyonun siyasi bir rekabet ve çatışma alanı olmaması gerektiği görüşündeyiz. Baştan beri de bunu böyle savunduk. Meclis Başkanımız da biraz önceki konuşmasında atıfta bulundu. Bu komisyon çalışmalarında Türkiye yurttaşlarının tamamının çıkarları, özgürlüğü, eşitliği ve birlikte yaşamının nasıl olacağını konuşmayı arzu ediyoruz. “Demokratik çoğulcu bir Türkiye, herkesin kendisine ait hissedeceği bir Türkiye'dir” mesajı vardı Sayın Başkan'ın açılış konuşmasında. Evet, bu noktada çok önemlidir. Hakikaten aidiyet meselesi hepimizin çözmesi gereken bir konu. Bunu konuşmalarımızla, çalışmalarımızla, yürüyeceğimiz yolla topluma anlatmamız gerekiyor. Bu da demokratik bir entegrasyonla mümkündür. Parçalanarak teslim olmak değildir demokratik entegrasyon, bütünlüğü koruyarak entegre olabilmektir. Diliyle, kimliğiyle, kültürüyle bunu yapmaktır. Aynı zamanda hiçbir toplumsal kesimin bu
komisyonun çalışmalarının dışında bırakılmaması gerekir.
“YENİ BİR DİL İNŞA ETMEMİZ GEREKİYOR”
Yapacağımız çalışmalarda ve atacağımız adımlarda şeffaflığı sağlayarak kapsayıcı bir yöntemle komisyon çalışmalarını sürdürmemiz gerektiğine inanıyoruz. En önemli hususlardan biri de yeni bir dili inşa etmemiz gerekiyor, saygın bir dili inşa etmemiz gerekiyor. Konuşurken - kim olursa olsun- başkalarını ötekileştirmeden, dışlamadan, refüze etmeden bu dili kurmamız gerekiyor. Şu anda da Türkiye’de en çok konuşulan meselelerden biri bu komisyon. Bazı basın-yayın organlarında da maalesef biraz önce tarif ettiğim dile uygun olmayan sözlerle, bir dille konuşulduğunun farkındayız. Bunu takip ediyoruz. Bunun hiç kimseye faydası olmayacak. Hiçbir yurttaşa, hiçbir partiye faydası olmayacak. Dönem ayrıştırmak, çatıştırmak, ötekileştirmek dönemi değil. Bunu sağlıklı yürütmek hepimiz için hayati ve önemlidir. Türkiye'de umudu büyütmek, geleceği aydınlatmak, barışı ve demokratik toplumu inşa etmek en başta bu komisyon üyelerinin, milletvekillerinin görevi ve sorumluluğudur. Biz DEM Parti olarak en azından buradan yaklaşıyoruz.”