ANALİZ/Fuat BULUT
Spor denilen şey, barışın, kardeşliğin, dostluğun dilidir. Bir stadyumda atılan gol sonrası, hiç tanımadığınız bir insanla yan yana zıplar, kucaklaşırsınız. Tribünde farklı dilden, farklı inançtan, farklı siyasi görüşten insanlar bir anda aynı sevincin parçası olur. Futbolun güzelliği buradadır. İnsanları ayırmak değil, birleştirmek içindir.
Ama gelin görün ki, konu Amedspor olunca bütün ezberler bozuluyor. Yıllardır bu kulüp sahada hakemlerle, deplasmanda ırkçı tezahüratlarla, rakip futbolcuların provokasyonlarıyla, federasyonun adaletsiz kararlarıyla uğraşmak zorunda bırakılıyor. Amedspor’un sırtına bindirilen yük, başka hiçbir kulübün başına gelmiyor.
Hatırlayanlar bilir Bursa tribünlerini!
Beyaz Toros pankartını açan zihniyet, aslında bir futbol maçına değil; bu toplumun hafızasına saldırıyordu. Faili meçhullerle dolu bir dönemin kanlı sembollerini sahaya soktular. “Yeşil” kod adlı JİTEM’cilerin fotoğraflarını tribünlerde salladılar. Bu, sadece Amedspor taraftarına değil, bütün Türkiye’nin vicdanına atılmış bir tokattı.
Bir futbol müsabakasında insanları faili meçhulleri hatırlatacak şekilde terörize etmek nedir?
Sporun barıştırıcı gücünü öldürmektir.
Saha içinde oynanan oyuna değil, kin ve nefret üzerinden kurgulanan bir siyasete hizmet etmektir.
Amedspor sahada kışkırtmalara maruz kalıyor. Rakip futbolcular, hakemlerin gözünün önünde saldırgan tavırlar sergiliyor, ırkçı tezahüratlar yapılıyor, hakaretler ediliyor. Hakem susuyor, federasyon görmezden geliyor. Sonra da en ağır cezayı Amedspor’a kesiyorlar.
En son 18 Ağustos Pazartesi günü Diyarbakır’da oynanan Erzurumspor maçını hatırlayalım. Hakem Yiğit Arslan düdüğünü adeta bir silah gibi kullandı. Oyunu katletti. Erzurumspor’un kışkırtıcı futbolcuları ise görmezden gelindi. Herkes sustu. Ama ceza kime verildi? Amedspor’a.
Bu mudur adalet?
Bu mudur eşitlik?
Federasyonun PFDK’sı adeta “Biz Amedspor’u susturacağız” diye karar alıyor. Aynı sahada yaşanan olaylarda rakibe dokunulmazken, Amedspor’a verilen cezalarla camia köşeye sıkıştırılıyor. İşte burada mesele futbol olmaktan çıkıyor, mesele sistematik bir ayrımcılığa dönüşüyor.
Amedspor sadece bir futbol kulübü değildir. Bu topraklarda yok sayılan, ötekileştirilen bir halkın onurudur. Yeşil sahalarda dimdik durabilmenin adıdır. Defalarca fair play ödülü almış, rakip taraftarlarla dostluk köprüleri kurmuş bir kulübün marjinalleştirilmek istenmesi, Türkiye futbolunun ayıbıdır.
Bazılarının anlamadığı ya da anlamazdan geldiği gerçek şudur: Amedspor’un maruz kaldığı saldırılar, sadece bir kulübe değil, spora, barışa, kardeşliğe yöneliktir. Bu saldırılar, “futbol sahası” adı altında nefretin meşrulaştırılma girişimidir.
Amedspor camiası büyük bir imtihandan geçiyor. Tuzağa düşmemeli. Kışkırtmalara, provokasyonlara, federasyonun adaletsiz kararlarına karşı dimdik durmalı. Ama aynı zamanda hakkını da en gür sesle haykırmalı. Çünkü susmak, bu adaletsizliğe ortak olmak demektir.
Amedspor, Türkiye futbolunun yüz akıdır. Bir kulüp düşünün; tüm haksızlıklara rağmen ayakta kalıyor, her maçını onuruyla oynuyor, fair play ödülleriyle taçlandırılıyor. Ama buna rağmen federasyonun hışmına uğruyor. İşte bu bile Amedspor’un ne kadar değerli olduğunu gösteriyor.
Buradan federasyona sesleniyorum: Yeter artık! Futbolu kirli siyasetinizin aparatı yapmaktan vazgeçin. Sahada adalet istiyoruz, masa başında değil.
Hakemlere çağrım: Adil olun, vicdanınızı kaybetmeyin!
Rakip futbolculara çağrım: Kışkırtmayı bırakın, futbol oynayın!
Ve son sözüm şu:
Amedspor yalnız değildir. Çünkü Amedspor, sadece Diyarbakır’ın değil; hakkı, adaleti, eşitliği savunan herkesin takımıdır.
Ne yaparsanız yapın, bu sevdayı bitiremeyeceksiniz.