Özel Haber- Faruk BALIKÇI

Açılan soruşturmalar, baskılar ve tehditlerin hedefi haline gelen Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, bu haftaki söyleşimizin konuğu oldu. Eren, Yeni Kabine’nin, bölgeden bilinen tecrübeli siyasetçileri barındırıyor olmasının sevindirici olduğunu ve yeni dönemde güvenlikçi politikadan uzak diyaloğu önceleyen bir anlayış beklediklerini de ifade ederek, “Toplumsal sorunların çözümü konusunda bize düşen neyse biz her türlü göreve de hazırız” mesajını verdi.

Sayın Nahit Eren’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

“Bölgeden bilinen tecrübeli siyasetçileri barındırması sevindirici”

 

Yeni kabineyi nasıl buldunuz?

Yeni bir kabinenin bizler açısından nasıl bir etkisi olduğu konusunda ilk bakışta son beş yıldır alışkın olduğumuz sert üsluba sahip bakanların kabinede yer almadığını gördük. Bir açıdan kabinenin yeni yüzlerle, deneyimli, tecrübeli kendi alanındaki kişilerle şekillenmiş olması bizler açısından umut verici. Ama birazda uygulamayı görmek lazım. Son yıllarda Türkiye’de özellikle İçişleri Bakanlığı’nın söylemi ve yargının pratiği iç açıcı değildi. Bizim doğru bulmadığımız, olmaması gereken devlet ciddiyetindeki yönetim tarzıyla uyumlu olmayan söylemleri vardı. Yeni kabinenin, yargının uluslararası evrensel ilkeler doğrultusunda tarafsız ve bağımsızlığıyla bir pratik sergilemesini umut ediyoruz. Bu açıdan yeni kabineden umutlu muyuz? Umutlu olmak zorundayız. Bunun içinde telkin ve taleplerde bulunmak zorundayız. Yeni Kabine’nin bölgeden bilinen tecrübeli siyasetçileri de barındırıyor olması bölge açısından sevindiricidir. Umarım yeni dönemde daha çok diyaloğu önceleyen, çatışmadan ve daha sert güvenlikçi politikadan uzak bir anlayış ortaya koyulur.

“Diyarbakır Barosu kendi pratiğinden vazgeçmez”

 

*Diyarbakır Barosu’na yönelik baskılar Baronuzu ön plana çıkardı. Açılan soruşturmalar, tehditler vardı ne diyorsunuz?

İçişleri Eski Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamaları çok talihsiz açıklamalardı. Avukatlık mesleğini kriminalize eden bir söylemdi. Seçimden çok kısa bir süre önce avukatlara yönelik operasyon ve avukatlara yönelik yapılacak müdahalelerin terör örgütünü bitireceği yönünde açıklamaları çok tehlikeli bir söylemdi. Türkiye’de maalesef şöyle bir bakış açısı vardır; Avukatlar müvekkilleriyle özdeşleştiriliyor. Aldığınız davayla özdeşleştiriliyorsunuz. Bu doğru bir mantık değildir. Her bireyin savunma hakkı vardır. Ve bu ülkede avukat aldığı işe göre kategorize edildiği zaman, FETÖ’den ya da örgütsel davalardan yargılanan kişilere avukat bulamazsınız. Biz de maalesef şöyle bir mantık var; avukat takip ettiği işten kaynaklı olarak kategorize ediliyor. Bu tehlikeli bir yaklaşımdır. Biz bunu kabul etmiyoruz. Öte taraftan Diyarbakır Barosu’na yönelik yıllardır bu durum vardır. Diyarbakır Barosu her ortamda bunu dile getirdi. Diyarbakır Barosu her türlü hukuksuzluğa karşı sesini yükseltmiştir. Her türlü insan haklarına karşı sesini yükselten o ihlalleri tespitleyen, raporlayan ve hak ihlallerini işleyenlere karşı hukuki süreç başlatan bir kurumuz. Bu anlamda belirli çevreleri rahatsız etmiyor mu, tabii ki rahatsız ediyoruz. Ama, Baronun varoluş amacı bu zaten. Barolar bir denge, denetleme konumuna sahip kurumlardır. Soruşturmalarla, davalarla Diyarbakır Barosu bu pratiğinden vazgeçmez.

“İnsan hakları mücadelesi yürütüyoruz”

*Diyarbakır Barosu’nun pratiği nedir?

Biz bir meseleyi gündemleştiriyorsak o meselenin toplumda bir etki ve karşılığı olduğu için gündemleştiriyoruz. Ermeni soykırımı ile ilgili açıklama yapıyorsak tarihte böyle bir vaka var demektir. Hiç kimse zaten inkar etmiyor. Soykırım kavramı Ermeni halkının yaşadıklarının üzerinden üretilen bir kavramdır. Siz bu gerçekliğe yüzleşme konusunda gerçeği dile getirdiğiniz zaman maalesef soruşturmalara konu ediliyorsunuz. 2016 yılından bu yana Diyarbakır Barosu Her 24 Nisan’da açıklama yapmıştır. Her 24 Nisan’da hakkımızda açılan soruşturma var ve devam ediyor. Üstelik 301 gibi tehlikeli bir maddeden. Geçmişte Hrant Dink’in de yargılandığı Devletin kurumlarını aşağılamak suçundan soruşturmalar açılıyor. Ama dediğim gibi bizim yürüttüğümüz mücadele insan hakları mücadelesidir. Diyarbakır Barosu çok ağır bedellerde ödedi. Geçmişte de soruşturmalara konu edildi, Baro Başkanını kaybetti. Diyarbakır Barosu bu çizgisinden vazgeçmez. Diyarbakır barosunun varlık sebebi bu zaten. Biz şunu söylüyoruz; evet bu sorunları dile getiriyoruz, bu sorunlarla yüzleşmeyi talep ediyoruz Hak ihlallerine karşı hukuki süreç başlatıyoruz. Talebimiz şu; Her hukukçunun savunması gereken insan haklarını koruma ve insan haklarını savunma gereğidir bu yaptıklarımız. Ama biz, bunu yaptıkça maalesef özellikle İçişleri Bakanlık üzerinden açıklama yapılıyor. Hedef gösterdiğiniz zaman maalesef belli milliyetçi çevrelere de hedef gösteriliyorsunuz hakaret ve tehditlere maruz kalıyorsunuz. Ama Her Baro Başkanı döneminden yaşanan olaylardır bunlar. Ama biz mücadele geleneğimizden mücadeleci kimlik geleneğimizden asla vazgeçmeyiz.

“Sorunların çözümü konusunda göreve hazırız”

*İçişleri Bakanı’nın değişmesi Baronuz için ne ifade etti?

Biz kim gelirse gelsin, beklentimiz evrensel hukukun gerektirdiği ile ve prensipler ile devlet ciddiyeti ile bağdaşır bir bürokratik yapı ve söylem tarzını ararız. Burada kişiler önemli değil. Nihayetinden bu ülkenin İçişleri Bakanlığı çok önemli bir mevkiidir. Ülkenin İçişleri Bakanı’nın dili devlet ciddiyetini ve devleti yöneten insanların söylemleri üzerinden devleti şekillendirir. Devletin ciddiyetini hissettirebilir. Ama biz, sürekli bir kavga, tartışma dili, hedef gösterici dil maalesef o ciddiyete de zarar verir. Yeni İçişleri Bakanı’nın atanmış olması tabii ki bizde daha ılımlı bir dil, daha iyi bir söylem ve devlet ciddiyetiyle bağdaşır bir pratik beklentisini oluşturuyor. Ali Yerlikaya’nın daha önceki pratiğini bilmiyoruz, görmedik. Genel anlamda Kabine’ye baktığınız zaman daha ılımlı bir dil kabine görüntüsünü veriyor. Bu anlamda bizde her bürokratik yapıyla sorunları tartışmak gündemleştirmek, konuşmak konusunda her zaman Diyarbakır Barosu hazır olmuştur. Toplumsal sorunların çözümü konusunda bize düşen neyse biz her türlü göreve hazırız. Biz bu kentte kamu kurumu niteliğinde resmi bir kurumuz. Diyarbakır’ın protokolünde varız. Sorunların karşılıklı çözümü konusunda her bürokrat ile çalışmaya hazırız.

“Hakkımda 301’den açılan 6 ayrı soruşturma var”

*Sosyal medyada bir videonuz viral oldu. O anı anlatır mısınız?

Türkiye Barolar Birliği’nin Genel Kurulu’nda yaptığım bir konuşmaydı. Orada bir baronun delegesi söz aldığında, maalesef bölgedeki baroları, bizlerin zaman zaman yaptığımız açıklamaları gündemleştirerek insan haklarını savunan geleneğimizi samimi bulmadığını söyledi. Bir nevi belli bürokratik çevrelerin Diyarbakır Barosu’na yönelimine uygun bir üslupla konuştu. Tabi bu Diyarbakır Barosu’na yönelik çok ağır bir ithamdı. Baro Başkanını kaybetmiş, yüzlerce üyesi gözaltına alınmış, tutuklanmış; halen yargılanıyoruz. Türkiye’de belki 301. maddeden dolayı en çok soruşturma açılan kişiyim. 6 ayrı soruşturmam var. Bu da Diyarbakır Barosu ve yöneticiliğinden kaynaklanıyor. Yaptığımız her açıklamadan dolayı maalesef davalar açılıyor. Baro delegesinin insan haklarına yönelik samimiyetimizi sorgular konuşması gerçekten rahatsızlık uyandırdı. Diyarbakır Barosu’nun bu anlamdaki mücadelesi sadece Türkiye kamuoyuna mal olmuş değil, uluslararası hukuk camiasında da Diyarbakır Barosu’nun bir kimliği mücadelesi biliniyor ve saygıda görüyor. Bunun üzerine söz istedim. Hanımefendi bir ölüm vakası üzerine sessizliğimize eleştiri yapmıştı. Bölgede Diyarbakır Barosu’nun hangi zorlukla mücadele ettiğini dile getirip, bölgedeki ihlallerin tabii ki Kürt meselesinin çözümsüzlüğünde 40 yıldır can kayıplarına neden olduğunu anlattım. Biz her ölüme üzüldüğümüzü her fırsatta da insanlarımızın daha fazla acı çekmemesi için bedel ödediğimizi dile getirdim. Avukat hanım yine tepki gösterdi. Ama beklediğimiz gibi kamuoyunda rasyonel bir olgunun gündeme getirilmesi toplumda etki uyandırdı. Türklerin, Kürtlerin, kolluk görevlilerinin, dağdakilerin herkesin aslında bu topraklarda hepsinin bir ailesi olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Aslında biz ölümlere alıştırıldık. Oradaki çıkışım içinizi döküyorsunuz. Bu ülkede biz faili meçhul cinayetlerle, köy boşaltmalarla, yüzleşmeden bu acıyı hissetmeden hiçbir sorunu çözemeyiz. Bu anlamda yaşam hakkını en çok savunan biz avukatlar olmalıyız. Hak ihlallerine karşı en önde duran bizleriz. Biraz orada Diyarbakır Barosu’na haksız yönelim olması nedeniyle tepkimi, duygumu dile getirdim. Aslında insani bir tepki. Evet bu yaşam hakkı ihlalleri ile yüzleşelim. Hep şunu söyledik; Bu ülkenin sorunlarıyla biz yüzleşmeden samimi bir yüzleşme olmadan hiçbir sorunu çözemeyiz. Kürt meselesinde de demokratik ve barışçıl bir çözümden yana olduk. Şiddete hep karşı olduk. Barışı savunduk. Hep özgürlükleri insan haklarını savunduk. Biz şunu hep dile getirdik. Sorun aktörler tarafından diyalog ve müzakere dışında hiçbir yöntemle çözülemez. 40 yıldır denenmiş her iktidar döneminde. Meseleyi sadece güvenlik meselesi olarak algılarsanız siz bu meseleyi çözemezsiniz. Bu meselenin toplumsal, kültürel, kimlik sorunu var. Her iktidardan da diyalog ve müzakere beklemek zorundayız. Biz insanlarımızın ölmesini istemiyoruz. Çözüm beklentimizi dile getirdiğimiz zaman ise maalesef ötekileştiriliyoruz. Kriminalize ediliyoruz. Sanki bir örgütün üslubu ve tarzıymış gibi değerlendiriliyor. Barış istemek bu ülkede suç olmamalı. Bir şekilde bu ülkenin bu meseleyle yüzleşmesi bu meseleyi bütün yönleriyle çözecek bir yol, yöntem belirlemesi lazım. Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve çevresinin bu meseleye vakıf olduğu yönünde inancım var. Umarım yeni bir diyalog süreci olur. Kürt meselesini çözemediğiniz sürece demokrasinin önündeki engelleri kaldıramazsınız. Yeni Meclis’e de iş düşüyor.

Yeni Meclis’ten beklentileriniz nelerdir?

Meclis’te birçok farklı siyasi partilerin çeşitliliğin olduğunu daha iyi tartışılacağına inanıyorum. Umarım hepsi Kürt meselesinin yarattığı tahribatın farkında olur ve umarım toplumun beklentisini, her Kürdün beklentisi hangi partiden olursa olsun çözme iradesiyle başlatılmasını ister. Hiç kimse hangi siyasi partili olursa olsun bulunduğu coğrafyada şiddetin acının olmasını istemez. Tüm siyasi partilere çağrım var. Ekonomik sorun büyüyor. Bu yeni dönemde Kürt meselesi TBMM gündeminde belirlenecek yöntemle tartışabilir bir konu ve çözülebilir bir meseleye dönüşmesini umutla bekliyoruz.