Güneydoğu Ekspres- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası ile Meclis Başkanlığı’na sunulan '2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'nin Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeleri sürüyor. Komisyonda bugün Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi görüşüldü.

Görüşmeler sırasında söz alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Diyarbakır Milletvekilli Sevilay Çelenk, kültür ve turizm alanlarına dikkat çekerek, devasa boyutta bir alan olmasına rağmen sadece 38 milyar bütçe ayrılmasını eleştirdi. Çelenk, 11 trilyon 89 milyar lira olan 2024 yılı bütçesinde Bakanlığa ayrılan payın toplam bütçenin sadece binde 3,5’ine denk geldiğini ifade etti.

'KÜLTÜR ÇÖLLEŞMESİ'

Ayrılan bütçenin yetersiz olduğunu ifade eden Çelenk, kültür alanındaki ve dil alanındaki çölleşmeye dikkat çekerek şunları söyledi:

"Binlerce yıllık medeniyetlere ev sahipliğini yapmış bir ülkenin Kültür ve Turizm Bakanının en temel sorumluluğu kültürü bu veçhesiyle tanımak, başka kültürlere, inançlara ve dillere, birlikte bir arada eşit yurttaşlar olarak yaşama kabiliyetine alan açmaktır. Bugün karşı karşıya olduğumuz ve birçoğumuza toplum hayatının çökmekte olduğu kaygısını veren, kadınıyla erkeğiyle, açgözlü, bozuk ağızlı, mafyatik ağlara dolanmış, çeteleşmiş insan tipi, bu insan tipinin neredeyse ‘muteber’ olması, rol modeli sunması, siyaset alanında en yetkili pozisyonlarda bu özelliklere sahip isimlerin, kabadayıların yer almasının kültür alanındaki ve dil alanındaki çölleşmeyle bir ilişkisi var. Çok içsel, çok derin bir ilişki."

KÜRTÇEYE YÖNELİK BASKI VE YASAKLAR

Kürtçeye yönelik baskı ve yasaklar ile buna karşı verilen mücadeleye de değinen Çelenk, şu ifadeleri kullandı:

"Kürtlerin anadilleri için on yıllardır verdikleri mücadele, yani baskı ve tehlike altında olmadan kendi dilini konuşma ve bu dilde eğitim alma mücadelesi, kendini bu ülkede eşit bir yurttaş olarak evinde hissetme mücadelesidir. Başını sokabileceği bir evi olduğunu hissetme mücadelesi. 21. yüzyılda sadece bu mücadelesi nedeniyle Kürt yurttaşlar katlediliyor.

Kendi aralarında Kürtçe konuşan inşaat işçileri, mevsimlik işçiler, kendi halinde sokakta yürürken evladıyla Kürtçe konuşan baba katlediliyor. Cep telefonunda Kürtçe müzik bulunan asker darp ediliyor. Batı kentlerinde yaşayan öğrenciler, Kürtçe müzik dinledikleri için saldırıya uğruyor. Bunların her biri yaşanmış gerçek vakalardır."

'GAYRİMÜSLİM NÜFUS YOK OLUP GİTMİŞ'

Çelenk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu kadim topraklar bakımından ve aslında her zaman ‘tekçilik’ öldürücü bir şeydir. Kimler vardı bu topraklarda? 1914 yılına ait nüfus sayımı verilerine göre, bu topraklarda yaşayan gayrimüslim etnik/dini grupların, 18 milyon 520 bin toplam nüfus içindeki varlığı, yaklaşık yüzde 20’yi oluşturuyordu. Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler, Keldaniler ve daha nicesi... Yüzde 20! Şimdi işte 100 yıllık bir süreçte gayrimüslim nüfus yok olup gitmiş, neredeyse isim isim sayabileceğimiz bir avuç yurttaş kalmış. Bugün de nefret suçlarına en fazla maruz kalan yurttaşlar. Bütün yaşananların bu ülkenin kültür hayatıyla, dil ve kültür politikalarıyla bir ilişkisi var.

KİLİSE VE SİNAGOGLARA SALDIRILAR, CEMEVLERİNE STATÜ

Gayrimüslim nüfusa ait toplam 439 ibadethane var. Bu kadar küçücük sayılar söz konusu artık... Bu ibadethanelerin ve gayrimüslim yurttaşların güvenliğini sağlamalı ve üzerlerine titremelidir. Saldırılara maruz kalan az sayıdaki kilisenin ve sinagogun korunması için ne yapıyorsunuz? Cemevi sayısı ise 81 ilin 58'inde toplam 1586’dır. Alevilerin, cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesine ilişkin yürüttüğü hukuk mücadelesi uzun yıllardır sürüyor. AİHM’in ‘cemevleri ibadethanedir’ kararına rağmen, bu statü kabul görmüyor. Bu ülkenin vatandaşları olarak vergi ödüyorlar ve cemevlerinin ibadethane olduğunu bile kabul ettirmekte güçlük çekiyorlar.”

SANATÇILAR LİNÇ EDİLİYOR, GÖZALTINA ALINIYOR

Tekçi, eril ve militarist kültürün bu topraklarda hayatları mahvettiğini dile getiren Çelenk, “Sanat düşmanlığı başka, kültürlere kimliklere duyulan düşmanlık var. Sanatçılar, iktidarı eleştirmek için ağzını açtığında sosyal medya trollerinin desteklediği bir linç akabinde soruşturmalara uğruyor, gözaltına alınıyor, itibar suikastlerine maruz kalıyor. Başına ‘milli’ ve ‘yerli’ getirdiğinizde her garabeti, her suçu işleyebildiğiniz bir distopyada yaşıyoruz. Birisi ‘milli sanatçıdan’ öteki ‘milli yargıdan’ söz ediyor. Bu arada bu atmosfer içinde, ‘taş fırın erkeklik’ dışında bu konudaki liyakatinin nereden geldiğini bilmediğimiz Tamer Karadağlı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne getiriliyor” diye konuştu.

SÜRGÜNDEKİ SANATÇILAR...

Çelenk, baskı ortamı nedeniyle yurt dışına gitmek zorunda bırakılan sanatçılara da dikkat çekti. Çelenk, “Sürgündeki sanatçıların bu iktidarı hiç mi hiç mahcup etmediği de anlaşılıyor ki, birçok önemli uluslararası edebiyat ödülünün ve çok sayıda eserin sahibi Aslı Erdoğan, sürgünde ve ciddi sağlık sorunlarının pençesinde. Bir yandan tedavi imkanı, bir yandan hayatını ekonomik olarak sürdürebilmenin güçlükleriyle boğuşuyor” dedi.

'YARDIM VE DESTEKLER SİYASİ TARAFGİRLİKLER ÇERÇEVESİNDE VERİLİYOR'

Sanat ve kültür alanına çok az destek verildiğinin altını çizen Çelenk, bu desteğin de adil dağıtılmadığını ifade etti. Çelenk, şunları kaydetti.

 “"2022 yılında sinema alanında desteklenen projelerin toplam projelere oranı sadece yüzde 15. 2015’te Kültür ve Turizm Bakanlığının baskıları sonucu, ‘Bakur’ isimli filmin 34. İstanbul Film Festivali’nde yapılacak gösterimi ve yine Festival’deki tüm yarışmalar iptal edilmişti. Tiyatro alanında da durum farklı değil, özel tiyatrolar kendilerinin tüccar gibi görüldüğünü ve buna bağlı vergilendirmelerle yaşadıkları maddi güçlüklerin katlanarak arttığını dile getiriyorlar. Tiyatroların, operalar, senfoni orkestraları ve devlet korolarının repertuvar seçimleri baskı altına alınıyor. Sanat kurumlarına sistematik bir biçimde 'bir işe yaramadıkları, bu ülkenin kültürel yapısına uymadıkları, gereksiz oldukları' söyleniyor. Yardım ve destekler siyasi tarafgirlikler çerçevesinde veriliyor."

KAYYIMLARIN KAPATTIĞI KÜLTÜR-SANAT MERKEZLERİ

Kürtçe tiyatrolarının yasaklanmasını da hatırlatan Çelenk, şöyle devam etti: “Kürt coğrafyasında kayyımlar eliyle kapatılan akademilerde (Cegerxwin, Aram Tigran, Nûda) ve kültür sanat merkezlerinin bünyesinde verilen eğitimlerden özellikle çocuklar ve gençlerin faydalandığını, bu akademilerin ve kültür sanat merkezlerinin antidemokratik bir şekilde kapatılmasıyla birlikte gençlerin ve çocukların hem bu alanda üretim yapma hem de bu faaliyetlere erişim hakkının doğrudan engellendiğini söylüyorlar. Uzun yıllardır çok büyük fedakarlıklarla bir kadın filmleri festivalini başarıyla ayakta tutan Uçan Süpürge sinemaya önem verilmesini, kadınların ve kadın filmlerinin desteklenmesini istiyor.”

Çelenk, “Çok dilli ve çok kültürlü toplumsal yapıya uygun, farklı inançlara eşit yaklaşım ile kültürel miraslara yönelik bütüncül politikalar neden hayata geçirilmiyor? Bunun üzerinde durmaktan niçin bu kadar korkuluyor? Esas olarak sanattan ve kültürel hayattan neden bu kadar korkuluyor?” diye sordu. (MA)