ÖZEL HABER - Güneş OCAĞA / Mehmet Rumet SOYLU
Diyarbakır Tabipler Odası Başkanı Dr. Veysi Ülgen, Diyarbakır’ın 2025 yılı sağlık tablosunu gazetemiz Güneydoğu Eksprese değerlendirdi. Dr. Ülgen, 2025 yılının sağlık emekçileri açısından ağır çalışma koşulları, artan iş yükü, şiddet ve yaşanan hekim intiharlarıyla öne çıktığını söyledi. Dr. Ülgen, Diyarbakır halkı için ise sağlık hizmetlerine erişimde ciddi sıkıntıların yaşandığı ve toplumun daha kolay hastalanabildiği bir yıl olduğunu ifade etti.
“SAĞLIKÇILAR İÇİN ZORLU BİR YIL OLDU"
2025 yılının sağlıkçılar açısından zorlu bir yıl olduğuna dikkat çeken Dr. Ülgen şu ifadeleri kullandı:
“2025 yılı, sağlık emekçileri açısından artan iş yükü ve yetersiz gelirle anılan bir yıl olmuştur. Sağlık çalışanları, yalnızca temel yaşamlarını sürdürebilmek için dahi fazladan çalışmak zorunda kalıyor. Çalıştıkları kurumdan aldıkları ücret geçim için yeterli olmayınca, mecburen ek işlere yönelmek zorunda kalıyorlar. Örneğin, devlet hastanelerinde ya da üniversite hastanelerinde görev yapan birçok sağlık emekçisi, mesai sonrasında özel hastanelerde part-time çalışmak zorunda kalıyor. Daha da vahimi, bazı sağlık çalışanları diplomalarını kiraya vermek zorunda bırakılıyor. Bu durumu kesinlikle kabul etmiyorum ve her platformda eleştiriyorum."
“SAĞLIKÇILAR ŞİDDETE UĞRADI"
Ne yazık ki bu yıl da hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet sona ermemiştir. Şiddet; hem psikolojik hem de fiziksel boyutlarıyla devam etmekte. Mevcut sağlık politikaları bu ortamı beslemesi ve kışkırtır nitelikte olması, sorunu daha da derinleştirmekte.
“MEDYA ŞİDDETİ KÜRÜKLEDİ"
Bunun yanı sıra, medyanın yaklaşımı da çoğu zaman şiddeti körükler bir hal alıyor. Sağlık kuruluşlarında yaşanan herhangi bir olayda, sağlık çalışanları çoğu zaman hızlıca haksız ilan ediliyor. Oysa yaşanan bir sorunun sağlıklı şekilde değerlendirilebilmesi için, mutlaka tüm tarafların görüşlerinin alınması gerekir. Objektiflik ve adalet bunu zorunlu kılar.
“HASTAYA AZ ZAMAN AYRILIYOR"
Bunlara ek olarak, hekimler arasında ciddi bir mesleki tatminsizlik söz konusu. Aşırı iş yükü nedeniyle meslektaşlarımız her hastaya çok kısa süreler ayırmak zorunda kalmakta, kimi zaman bu süre beş dakikayla dahi sınırlı kalıyor. Muayene süresinin kısalığı, raporlama sorunları, yetersiz eğitim olanakları ve hekimi koruyan mekanizmaların zayıflığı, sağlık sistemindeki temel problemler arasında yer alıyor.
“TABIPLER ODASI DA SİSTEMATİK BİR BASKI ALTINDA"
Tüm bu sorunlara karşı Tabipler Odası, hekimleri korumaya yönelik çaba gösteriyor. Ancak ne yazık ki Tabipler Odası da sistematik bir baskı altında. Bu durum, hekimlerin mesleki haklarını savunmasını daha da zorlaştırıyor.
“CİDDİ BİR GÖÇ DALGASI YAŞANDI"
Hekimler ve sağlık çalışanları açısından bu yıl, ciddi bir göç dalgasının yaşandığı bir dönem oldu. Hem Türkiye’nin batı illerine hem de yurt dışına yönelik belirgin bir hekim göçü yaşandı. Bu göçün temel nedenleri arasında artan iş yükü, güvencesizlik ve mesleki tatminsizlik yer alıyor.
“GEÇİCİ GÖREVLENDİRMELERLE BASKILAR SÜRDÜ"
Bununla birlikte, ‘geçici görevlendirme’ adı altında uygulanan baskıların sürdüğüne de tanık olundu. İl içi ve il dışı görevlendirmelerin yanı sıra, sınır dışı görevlendirmeler dahi yapıldı. Bu uygulamalar, sağlık çalışanlarının çalışma barışını ve yaşam düzenini ciddi biçimde zedelemektedir.
HEKİM İNTİHARLARI ARTTI
Son dönemde yaşanan ve hepimizi derinden üzen hekim intiharları, sağlık emekçilerinin ağır ve yıpratıcı çalışma koşullarıyla doğrudan ilişkilendirilebilecek bir tabloyu ortaya koymaktadır. Aşırı iş yükü, güvencesizlik ve hekimi her yönüyle koruyacak etkin mekanizmaların bulunmaması, bazı meslektaşlarımız için baş edilmesi güç bir noktaya dönüşmektedir.
DİYARBAKIR’DA ACI KAYIPLAR
Bu kayıpları bireysel değil, sağlık sisteminin yarattığı koşulların sonucu olan politik bir sorun olarak değerlendiriyoruz. Son dönemde Diyarbakır’da yaşanan kayıplar bu durumun acı örnekleri arasında yer almaktadır. Basına yansımayan vakaların da olduğu bilinmektedir. Bunların görünür olmamasında medyanın ilgisizliği ya da ailelerin yaşadıkları acıyı kamuoyuyla paylaşmak istememesi gibi çeşitli nedenler etkili oluyor."
“DİYARBAKIR HALKI SAĞLIK HİZMETİNE ERİŞEMİYOR"
Diyarbakır halkı açısından da bu yıl, çok sayıda sorunun iç içe yaşandığı bir dönem olduğunu vurgulayan Dr. Ülgen, “Öncelikle, insanların kolaylıkla hastalanabildiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Diyarbakırlılar, sağlık hizmetlerine erişimde ciddi sıkıntılar yaşadı. Kamu hastanelerinde randevu bulmak giderek zorlaşırken, özel hastanelerde ise ekonomik koşullar nedeniyle sağlık hizmeti almak birçok kişi için neredeyse imkansız hale geldi.
“MADEN VE PETROL ARAMALARI HALK SAĞLIĞINI TEHDİT EDİYOR"
Bunun yanı sıra, Diyarbakır’da yalnızca toplum sağlığını değil, çevre sağlığını da tehdit eden ciddi sorunlar bulunmaktadır. Özellikle maden ve petrol arama faaliyetleri son derece sorunlu bir şekilde yürütülmekte ve geleceğe dönük ciddi riskler barındırmaktadır. Bu faaliyetler, çevreyi ve dolayısıyla halk sağlığını doğrudan tehdit eden bir boyuta ulaşmıştır.
“BÖLGEDE CİDDİ BİR AŞI KARŞITLIĞI VAR"
Bölgemizde son derece ciddi bir aşı karşıtlığı sorunu bulunmakta. Bu durum sıklıkla pandemi süreciyle ilişkilendirilse de, kökeni esas olarak ideolojik ve bilim karşıtı bir yaklaşıma dayanmaktadır. Bilimsel tıbbın reddedilmesi, hurafelere ve kanıta dayanmayan inançlara yönelme ile birlikte değerlendirilebilecek bir tablo söz konusu.
“BAZI ÇEVRELER İÇİN RANT KAPISI OLDU
Ne yazık ki bu durum, belirli çevreler için ciddi bir rant alanı da yaratmakta. Kendilerini ‘alternatif tıp’ olarak tanımlayan ancak bilimsel temeli olmayan bu uygulamalar bölgede yoğun ilgi görmektedir. Şehir efsaneleri ve kulaktan kulağa yayılan yanlış bilgiler, bu süreci daha da beslemektedir. Üstelik bu tür uygulamalar ücretsiz değildir; insanlar buralara önemli harcamalar yapmakta, ancak sonuç alamadıklarında bu kez bilimsel tıbba başvurarak yeniden ekonomik yük altına girmekteler.
GEBELERİN TAKİBİNDE DE CİDDİ SORUNLAR YAŞANDI
Gebelerin takibi konusunda da bölgemizde ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bazı ailelerde, özellikle eşlerin tutumu nedeniyle gebelerin düzenli olarak sağlık kuruluşlarına başvuramadığı görülmektedir. Gebelik izlemleri için sağlık hizmetine erişim engellenmekte; bu durum hem anne hem de bebek sağlığı açısından önemli riskler doğurmaktadır.
“ÇOCUKLAR GEREKLİ SAĞLIK HİZMETLERİNDEN MAHRUM KALDI"
Benzer şekilde, çocukların tarama programları kapsamında yapılması gereken görme, işitme ve kalça çıkığı gibi erken tanı testlerine de yeterince başvurulmamaktadır. Bu taramaların yapılabilmesi için anne ve babanın çocuklarını sağlık kuruluşlarına götürmesi gerekmektedir. Ancak kimi durumlarda anneler istekli olsa dahi, babaların bu sürece destek vermemesi nedeniyle çocuklar gerekli sağlık hizmetlerinden mahrum kalmaktadır" şeklinde konuştu.









