Nevzat BAYRAM

(TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Diyarbakır İl Temsilcisi)

31 yıl 6 aylık tutukluluğun ardından tahliye oldu
31 yıl 6 aylık tutukluluğun ardından tahliye oldu
İçeriği Görüntüle

İklim değişikliği; kuraklık, sel, aşırı sıcaklık ve su kıtlığı gibi etkiler tarımsal üretimi doğrudan tehdit ediyor. Türkiye’nin güneydoğusu, tarımsal üretimde güçlü bir potansiyele sahip olmasına rağmen, iklim krizinin en kırılgan bölgelerinden biridir. Azalan su kaynakları, yükselen üretim maliyetleri ve verim kayıpları, gıda güvenliğini zayıflatmakta; bugün alınan kararlar, yarının sofralarını şekillendirmektedir.

Dünya genelinde 730 milyondan fazla insan açlık çekiyor. FAO verilerine göre her 10 kişiden biri yatağa aç giriyor. Türkiye’de de dar gelirli aileler için sağlıklı beslenme her geçen gün zorlaşıyor. Bu tablo, mevcut politikaların açlığı önlemede yetersiz kaldığını ortaya koyuyor.

Öte yandan her yıl milyonlarca ton gıda çöpe gidiyor. İsraf, açlıkla yan yana duran en büyük çelişkidir. Çiftçinin alın teri çöpe atılırken, yoksul sofralar boş kalıyor. İsrafı azaltmak; sadece ekonomik değil, insani bir sorumluluktur.

Gelir adaletsizliği, gıdaya erişimin önündeki en büyük engellerden biridir. Üretim maliyetleri artarken, çiftçiye verilen destekler yetersiz kalmakta; düşük alım fiyatları üreticiyi tarlasından uzaklaştırmaktadır. Küçük üreticiler korunmadıkça, sofralarımızda adalet sağlanamaz.

Ayrıca halkın güvenilir ve sağlıklı gıdaya erişim talebi her geçen gün artıyor. Ancak denetim eksiklikleri, taklit ve tağşiş (gıdanın içine hileli madde katılması) uygulamaları, halk sağlığını riske atıyor. Gıda güvenliği yalnızca bir teknik konu değil, doğrudan insan sağlığıyla ilgili bir yaşam hakkıdır.
Yanlış ekonomi ve tarım politikaları, ithalat bağımlılığını artırmış; çiftçiyi koruyamamış, tüketiciyi ise pahalı ve güvensiz gıdaya mahkûm etmiştir. Plansızlık, yetersiz destekleme modelleri ve denetim eksiklikleri, bugünkü gıda krizinin en temel nedenleridir. Tarım ve gıda politikaları günü kurtarmaya değil, geleceği güvence altına almaya odaklanmalıdır.

Gıda güvencesini sağlamak ve adil sofralar kurmak için bütüncül politikalar artık bir zorunluluktur. Üreticilerin artan maliyet yükünü hafifletecek, emeğin karşılığını koruyacak adil destek ve fiyat politikaları uygulanmalıdır. Gıda güvenliği için denetim mekanizmaları bağımsız, şeffaf ve tarafsız biçimde güçlendirilmeli; taklit ve tağşişe karşı “sıfır tolerans” anlayışı kararlılıkla sürdürülmelidir. İsrafla mücadele, yalnızca tüketim alışkanlıklarında değil, tarladan sofraya kadar uzanan zincirde ele alınmalıdır. Bu amaçla soğuk zincir, depolama ve lojistik altyapısı geliştirilmeli, üretimden tüketime kadar olan kayıplar en aza indirilmelidir. Aynı zamanda, çocukların ve dar gelirli ailelerin sağlıklı besine erişimi kamusal sorumluluk olarak görülmeli; okullarda her çocuğa en az bir ücretsiz, besleyici öğün sağlanmalı, sosyal destek programları düzenli hâle getirilmelidir. Tüm bu adımlar, bölgesel tarım planlamalarıyla desteklenmeli; çiftçilere uzun vadeli, öngörülebilir bir üretim zemini sunulmalıdır.

Dünya Gıda Günü, hepimize önemli bir hatırlatma yapıyor: Gıda bir meta değil, yaşamın özüdür. Gelin, daha adil sofralar için el ele verelim. Bilinçli tüketimle, dayanışmayla ve kamusal politikaların takipçisi olarak geleceğimizi güvence altına alabiliriz.

e-mail: [email protected]

Kaynak: TMMOB