Yüzyıllar geçse de insanlar hala geleceğin belirsizliğine dair meraklarını gidermeye çalışıyor. Kalabalıklar; sayıları git gide artan fal kafelerin yolunu tutuyor. Ünlü astrologların sosyal medya hesaplarındaki takipçi sayıları yüzbinleri aşıyor. Tarot kartlarına niyetlenenler, falcıların söyledikleriyle kişisel yolculuklarına yön veriyor. Kuşkusuz, söz konusu kalabalıkları yönlendiren nedenlerin başında psikolojik etkenler geliyor: Belirsizlik hissine tahammülsüzlük, umut arayışı ve mutlu olma istenci...

Artıgerçek’ten Oğulcan Özgenç’e konuşan Klinik Psikolog Mesut Aslan “İnsan bilmek ve belirsizlikleri gidermek ister. Buna göre yaşamını düzenler ve kararlarını alır. Kendisini güvende hissetmeye çalışır ve fal baktırarak bunun koşullarını oluşturabileceğini düşünür” diyor.

‘BİLİNMEZ BİR YOLDA YÜRÜMEK İNSANI TEDİRGİN EDER’

Falın ve büyücülüğün tarihinin insanlık kadar eski olduğunu ve insanın neolitik çağlardan bugüne doğaüstü güçlere inandığını belirten Aslan, beslenme ve üreme güdülerinin yanında korunma güdüsünün de insanların temel güdülerinden olduğunu belirtiyor.

Aslan, insanların ilk yıllarında varlığını korumaya dönük davranışlarının yanında, belirli bir bilinç düzeyine ulaşmasıyla beraber; doğadan gelen ‘olağanüstü olaylardan’, doğal afetlerden, hastalıklardan ve vahşi hayvanlardan korunmanın yöntemlerini aramak için arayış içinde olduğunu ifade ediyor ve insanların gelecekten haber alma eğilimi hakkında şunları söylüyor:

“Bu arayış, kimi tedbirler geliştirmeyi sağladığı gibi, oluşabilecek tehlikelerin önceden öğrenilebilmesi ve buna göre korumanın geliştirilmesi anlayışını da beraberinde getirmiştir. Bütün canlıların belirsizliklerden korktuğunu söylemek mümkün. Karanlık bir yolda yürümek, sisli bir denizde yüzmek, bilinmeyen bir sürecin parçası olmak, doğal olarak insanı da tedirgin eder. Bu durum insanı hem zayıf, hem korumasız hissettirir. İnsan bu belirsizliklerden kurtulmanın yollarını aramıştır ve hala aramaya devam ediyor.”

‘İNSAN BİLMEK VE BELİRSİZLİKLERİ GİDERMEK İSTER’

İnsanların açıklamaya ihtiyaç duyduğu belirsizliklerin değiştiğini vurgulayan Aslan, fal baktırmanın günümüz belirsizlikleriyle ilişkisi üzerinde duruyor:

“Hayatta kalma kaygısını aşan insan; artık iş, ilişki, kariyer, okul gibi geleceğini ilgilendiren durumlara dair bir ‘fikir edinmek, ona göre hareket etmek’ için arayışlarına devam ediyor. Fal baktırmayı böyle değerlendirmek mümkün. İlk insanlar, gelecekteki tehlikelerden haberdar olmak ve buna karşı tedbir geliştirmek adına falcılıkla ilgilenmiştir. Günümüzde ise bu durum bireyselleşmiş, toplumsal olayları öğrenmekten ziyade kişinin kendi geleceğine ve çevresine dair merakına sıkışmıştır.”

Aslan “İnsan bilmek ve belirsizlikleri gidermek ister. Buna göre yaşamını düzenler ve kararlarını alır. Kendisini güvende hissetmeye çalışır ve fal baktırarak bunun koşullarını oluşturabileceğini düşünür” diyerek fal baktırmanın insan psikolojisi üzerindeki etkilerine de dikkat çekiyor: “Bilimsel olmayan diğer durumlar gibi fal baktırmak da insanı suistimale açık bir hale getirebilir.”

‘İNSANLAR, SÖYLENENLERİ KENDİ YAŞADIKLARINA UYARLAR’

Falcılığın bir sektöre dönüştüğünü ve sosyal çevreler içinde kulaktan kulağa yayılan fala yönelik olumlu yorumların bu konuda esnek olan insanları kolaylıkla etkilediğini belirten Aslan, “Öyle ki, insanlar fal baktırırken kendisine söylenen birçok durumu kendi yaşadıklarına uyarlar, falda söylenenleri kendi yaşamında aramaya başlar. Dostunu, düşmanını falda kendisine söylenenlere göre belirler, yaşamına dair çok önemli kararları fala göre verir. Bu haliyle insan özne olmaktan çıkar, kararlarını başkalarının verdiği bir nesne durumuna gelir” diyor.

Bu durumun insanı kimliksizleştirmeye kadar götürebileceğini vurgulayan Aslan, “Bizleri insan yapan en büyük özelliklerimizden biri, yaşamımıza dair kararları almamız ve sonuçlarını üstlenmemizdir. İyi veya kötü, bunun duygusal muhasebesini kendi içimizde yapmamızdır. Kişiliğimizin gelişimi için bu çok önemli bir süreçtir. Oysa fal baktıran ve buna göre hareket eden birinden böyle bir süreci üstlenmesini, kendi iradesiyle kararlar almasını ve sonuçlarını bu bilinçle karşılamasını beklemek pek mümkün değildir. Çünkü kendisine “Şunu yaparsan sonucu böyle olacaktır” diyen bir otorite vardır ve sonuçlarının sorumluluğu tamamen o otoritededir” ifadelerini kullanıyor.

‘TERAPİLERDE DOSTU, DÜŞMANI, KISMETİ GÖRMEYİZ’

Fal baktırmanın bir hobi olarak görüldüğünde problem yaratmayacağını belirten Aslan, toplumda yaygınlaşan “fal eşittir terapi” algısına ilişkin şunları söylüyor:

“Terapi bilimsel bir tedavi ve müdahale durumdur. Kuramlarla desteklenen bilimsel yöntemler eşliğinde, insanların sorunlarına birlikte çözüm bulma çabasıdır. Terapilerde dostu, düşmanı, kısmeti, muradı değil; yaşanan krizlere karşı sağlıklı bir karar verme mekanizmasının nasıl gelişeceğine dair süreçler görürüz. Psikoloji bilimi insanı özne olarak ele alır. Ve çözümü de insanla birlikte geliştirir. Falcılıkta ise falcı tam tersi şekilde keskin cümlelerle sözüm ona sorunu ortaya koyar ve neler yapılması gerektiğini kendisi belirler. İnsanın kendi iradesi söz konusu değildir.”

İnsanların yapmak istediği ancak sonuçlarını kestiremediği eylemlere dair onay aramak için de falcılara başvurduğunu belirten Aslan, “Böylelikle, yaşanacak olası bir olumsuzlukta sorumluluğu paylaşabileceğimiz bir başka odak yaratmış oluruz. Kimi zaman ise duymak istediğimiz olumlama cümleleri için fala, falcıya ihtiyaç duyarız. Takdir edilmek, ne kadar iyi kalpli bir insan olduğumuzu işitmek, parlak bir geleceğin bizi beklediğini öğrenmek, buna bağlı olarak fallar, hem mutlu olmak hem de umutlanmak için ‘müthiş’ bir alandır. Çünkü bunları çevremizdeki insanlardan çok az duyarız. Nasıl olsa gelecekte güzel şeyler göründüğü için bir mücadeleye, itiraz etmeye, karşı koymaya da gerek kalmayacaktır” diyor.