Ahmet Sünbül / Yazı Dizisi - 2

Güneydoğu Ekspres Diyarbakır - Dünyada 1800'lü yılların sonlarına doğru Hindistan'da ortaya çıkan ve ticaret kervan yolları aracılığı ile Ortadoğu, Mezopotamya ve Anadolu'ya yayılan kolera salgını o yıllarda Muş'ta görüldükten sonra ilk vakalar 11 Kasım 1894 tarihinde Diyarbakır Vilayeti'nde de görülmeye başlandı. Diyarbakır Vilayeti'nin güneyinde bulunan Musul'da Temmuz ve Ağustos aylarında ortaya çıkan salgının, aylar sonra bölgeye geldiği tahmin ediliyordu.

Diyarbakır kent merkezinde ortaya çıkan kolera salgını, ilk olarak o tarihte yoksulluk ve sefaletin kol gezdiği Hüsrev Paşa mahallesinde yayıldı. Hüsrev Paşa mahallesindeki lağım su kanalının üstünün açık olması ve mahalle halkının hayvancılıkla beslenmesi, ayrıca belediye hizmetlerinin yetersiz kalmasından dolayı kolera salgını büyüyerek ölümlere neden oldu. Kentte bulunan doktorların eksikliği de salgınla mücadeleyi zorlaştırıyordu.

Doktorlar yardıma çağrılır

Kolera salgını üzerine Diyarbakır’ın Ali Paşa mahallesinde belediye Doktoru Bedros Efendi kolera belirtisi gösteren bazı hastalıklara rastlar. Bunun üzerine Bedros Efendi Diyarbakır’da bulunan diplomalı doktorlardan Nizamiye Doktoru Kolağası Yureki Efendi ile Pirinççiyan Karabet Efendi zaman kaybetmeksizin Ali Paşa mahallesinde tıbbi muayeneye başlar. Yapılan muayeneler ve bulgular üzerine Bedros Efendi’nin arkadaşlarına gösterdiği hastalarda görülen belirtilerin koleradan başka bir şey olmadığı anlaşılır. Durumun ciddiyeti derhal müşterek bir raporla vilayete sunulur.

Baharla birlikte salgın yeniden başladı

Kış aylarının başlamasıyla birlikte o yılın kışının sert geçmesi ve aşırı kar yağışı nedeniyle salgın uzun süreli olmaz. Ancak gerekli tedbirlerin alınmamasından dolayı 1895 yılının bahar aylarında kolera tekrar ortaya çıktı. O tarihte yerel idarecilerin tek yaptığı şey, sokak başlarında soğan kabuğu ve saman tütsüsü yakmak, salgının olduğu evlere sarı kağıtlar yapıştırmak ve bir de kapılarının çerçevesine kireç badanası yapmaktan ibaretti.

Yazın kentin tamamına yayıldı

Eldeki bu yetersiz imkanlarla mücadeleye rağmen, tekrar Hüsrev Paşa mahallesinde ortaya çıkan salgın, yaz aylarının başlaması ile birlikte kentin tamamına yayıldı. Aynı yılın Eylül ayına kadar devam eden kolera salgınında kimi kaynaklara göre Müslüman, Ermeni ve Süryanilerden binlerce kişi yaşamını yitirirken, salgından korunmak isteyenlerin çoğu ise evlerini kapatıp yakın köylere ya da kentin kuzeyindeki Lice, Kulp, Bingöl taraflarındaki dağlık alana sığınmakta buldu.

Malatya, Elazığ ve Van'dan doktorlar gönderilir

Hastalığın tespit edilmesi üzerine Diyarbakır Valiliği, Sağlık, İçişleri ile Sadaret'e gönderdiği yazılarda civar vilayetlerden acilen doktor talebinde bulunur. Bunun üzerine daha önce Malatya’daki salgında görev yapan ve o sıralar Elazığ’da bulunan üç askeri doktor ile Arapkir’de görev yapmış olan bir mülkiye doktoru Diyarbakır’a gönderilir. Bunların dışında, başka iki asker doktor ile şehirde iştigal eden iki sivil doktor da kolerayla mücadele edilirken görevlendirilir. Ayrıca buradaki karantina işlerini düzenleyip uygulamak üzere Van sıhhiye doktoru Leboviç Diyarbakır’a gönderilir.

Birçok sancakta da salgın görülür

Daha sonra İstanbul’dan bir dezenfektör ve Sağlık Bakanlığı tarafından şehre iki de pülverizatör yollanır.

Van’dan Diyarbakır’a gönderilen karantina tabibi Doktor Leboviç Efendi’nin gerek Diyarbakır’da ve daha sonra Siverek kazasında meydana gelen kolera salgını ile mücadelesinde gösterdiği başarılar üzerine Valiliğin teklifi ile Sadaret tarafından ödüllendirilir. Kolera salgını sadece Diyarbakır kent merkezi değil, Vilayete bağlı birçok sancakta da görülmeye başlandı.

Hükümetten yardım istenir

O tarihte Diyarbakır Vali Vekili olan Enis Paşa, Sadaret'e gönderdiği telgrafta, kolera salgının sadece Diyarbakır merkezi değil, hemen hemen tüm vilayet genelinde varlığını sürdürdüğünü belirtir.

Kısa bir süre sonra Diyarbakır’a bağlı Silvan ve Beşiri bölgeleriyle, komşu vilayet Bitlis Vilayeti’nde de ortaya çıkar. Sonbahara doğru azalan salgın vakalarının bir daha yaşanmaması için, Valilik gerekli tedbirlerin alınması için İstanbul'dan yardım ister.

Halktan suların kaynatılarak kullanılması istenir

Diyarbakır Valiliğine gönderilen bir yazıda, kolera salgınının yayılmasını önlemek ve kontrol altına alınması için ne şekilde tedbirler alındığının, hastalığın diğer mahallere sirayet edip etmediğinin ve şu anda hastalığın nerelerde ve ne derecelerde olduğunun, ne kadar hasta olduğunun ve ne kadar vefat meydana geldiğinin bildirilmesini istenir. Bu kapsamda Sadaret, Sağlık ve İçişleri Bakanlıkları ile gerekli yazışmalar yapıldıktan sonra, halkın suları kaynatarak içmeleri konusunda bilgilendirmeler yapılır. Aynı şekilde halkın sağlıklı bir şekilde beslenmesi ve yaşadıkları çevrelerin temiz tutulması yönünde ikazlar ve ilanlar yapılır.

Karantina merkezleri oluşturulur

Bunun yanı sıra yetkililer tarafından salgının görüldüğü bölgelerde bir takım tedbirler de alınmaya başlanır. Bu tedbirler maliyetli olmanın yanı sıra aynı zamanda bir takım güçlükleri de beraberinde getirmekteydi. Karantinaya alma, kordon altına alma, salgın bölgesine girip-çıkacak ahalinin kontrol altına alınması, doktor istihdamı, ihtiyaçların karşılanması ve halkın ikna edilmesi bunlardan bir kısmıdır. Kolera salgınının olduğu yerlerde karantina uygulamasına başvurulur ve bu süre 40 gün olarak belirlenir.

Şehrin çıkışlarına merkezler kurulur

Diyarbakır’daki koleranın vilayet içinde ve Musul ile Halep vilayetlerine yayılmaması için birçok karantina sağlık merkezleri kurulur.  Maden sancağı yolundaki Karahan karantinası, Mardin yolundaki

karantina merkezi ile Siverek için Çermik kazasında oluşturulan Karabahçe karantina merkezi  bunlardan bazılarıdır.  Şehre gelenler belli bir süre buralarda tutularak herhangi bir hastalık taşıyıp taşımadıkları tespit edilmeye çalışılır.

Vergi alınmaması talep edilir

Vilayet, bu karantina merkezlerinin masraflarının karşılanması için hükümetten 28 bin kuruş tahsisat talebinde bulunur. Bu talep kısa sürede karşılanır. Bu para yetmeyince daha sonraki haftalar içerisinde Diyarbakır Valiliği emrine iki parti halinde 15 bin ve 8 bin kuruş daha gönderilir. Salgının artarak devam etmesi, halkın bir çoğunun kenti terk etmesi ve üretimden kopması nedeniyle Valiliğin talebi üzerine ahaliden vergi alınmaması talep edilir.  (Sürecek)

Editör: TE Bilişim