Psikiyatrist Prof. Dr. Halise Devrimci Özgüven’e göre Türkiye’de ergenler ve gençler arasında intihar oranı, dünya genelinin üzerinde. Özgüven uyarıyor: İntihar bulaşıcıdır.

Türkiye her yeni intihar vakasında bir kez daha bu olgunun nasıl tartışılması gerektiğini tartışıyor ve o esnada hangi eğilim daha agresifse, tartışmanın biçimini o eğilim belirliyor. Oysa uzmanlar herhangi bir intihar olayını konuşurken, tartışırken bu özkıyım eylemine meyyal kişileri akla getirmek gerektiğini hatırlatıyor.

Artıgerçek’ten İrfan Aktan’a konuşan Psikiyatrist Prof. Dr. Halise Devrimci Özgüven son dönemde atan intiharlara ilişkin şu soruları yanıtladı:

 “Konuşamayacağımız hiçbir konu yok. İntihar olgusu bir tabu değil. Bir kişiye intihar düşüncesi olup olmadığını sormanın onu olumsuz etkileyebileceğine dair evrensel bir yanlış görüş var. Hatta bazı profesyoneller bile bu yanlışı yapabiliyor. Oysa intiharla ilgili hastayla da, hasta yakınıyla da, topluma hitaben de konuşulabilir. Ama ne konuşulacağı ve nasıl konuşulacağına dikkat edilmesi, özendirici olunmaması gerekir. İntiharla ilgili haber yaparken ise dikkat edilmesi gereken hususlar var.

Mesela intihar eden birini kahramanlaştırmak gibi mi?

İntihar haberi yaparken nelere dikkat edilmesi gerektiğine dair bilimsel bulgular ışığında hazırlanmış öneriler var. İntihar haberlerinin medyada çok fazla yer almasının, intiharla ilgilili uygun olmayan yayınlar yapılmasının intihar davranışını artırdığını 18. yüzyıldan beri biliyoruz.

HABERLERİN BÜYÜK BÖLÜMÜ İNTİHARI ÖZENDİRİCİ NİTELİKTE

Ne olmuştu 18. yüzyılda?

Goethe’nin iki hafta içinde yazdığı, son derece akıcı ve yankı uyandırıcı Genç Werther’in Acıları isimli romanı 1774 yılında yayınlandığında inanılmaz bir popülerlik yakalamış ve ardından intihar vakalarında hızlı bir yükseliş yaşanmıştı. Çok sayıda insan romanın kahramanı Werther gibi giyinerek (mavi ceket, sarı pantolon), onun gibi veda notu bırakarak, onun yöntemini kullanarak intihar edince Goethe’nin romanı bazı bölgelerde yasaklanmıştı. 1974 tarihinde sosyolog David Philips, “Werther etkisi” terimini bu bağlamda literatüre kazandırdı. Dolayısıyla intiharı yazarken, konuşurken, tartışırken, haber yaparken Werther etkisini hesaba katmak, bunu yaratmamak için dikkat etmek gerekiyor.

Werther etkisi tam olarak ne demek?

Çaresi olmadığı düşünülen bir acı karşısında ölümü çözüm olarak görmek. Zaman içinde Werther etkisini ortaya koyan çok sayıda bilimsel çalışma da yapıldı. Örneğin Avusturya-Viyana’da belli bir dönem yaşanan intiharlar üzerine yapılan bir araştırma, intihar haberlerinin nasıl bir Werther etkisi yarattığını göstermesi açısından çok çarpıcı. Gazetelerde yayınlanan haberlerde sıklıkla “metro intiharlarına” yer verilince, metronun altına atlayarak yapılan intiharlarda korkunç bir artış gözlemleniyor. Bunun üzerine metroda gerçekleşen intiharlarla ilgili haberler Avusturya’da yasaklanıyor ve ardından metro intiharlarında düşüş yaşanıyor. İntiharla ilgili haberler yapılırken dikkat edilmesi gerektiği uyarısı geçtiğimiz yüzyılın başından beri yapılıyor ama maalesef hâlâ intiharlarla ilgili haberlerin büyük bölümü istemeden de olsa, intiharı özendirici nitelikte.

İNTİHARA EN ÇOK MEYYAL İKİ GRUP VAR: PSİKİYATRİK HASTALAR VE ERGENLER

Neden ergenler?

Çünkü ergenlik, bireyin rol model arayışının olduğu ve bu rol modele göre kendini şekillendirdiği bir dönemidir. Ayrıca ergenlerin yaşları gereği yaşam deneyimleri ve sorunlar karşısında alternatif çözüm üretme becerileri daha kısıtlıdır. Ayrıca yine içinde bulundukları dönem gereği daha dürtüseldirler.

2014 yılında verdiğiniz bir beyanatta, intiharları önleme konusunda gençlere odaklanmamız gerektiğini söylemişsiniz…

Kesinlikle! Bir kere Türkiye’de, tıpkı dünya genelinde olduğu gibi intihar girişimleri, intihar vakalarından çok daha fazla ve intihar girişimlerinde ergenler başı çekiyor. Türkiye’de, oransal olarak intihar girişimi, intihara göre dünya genelinden daha yüksek. Tabii bu konudaki sayısal veriler çok güvenilir değil, çünkü intiharların düzenli kayıtları tutulurken, intihar girişimlerinin kaydı sıkı bir biçimde tutulamıyor. O yüzden intihar girişimleriyle ilgili veriler, gerçek sayının çok daha altında kalıyor. Bu denli yüksek intihar girişimi hızı bizi endişelendiriyor, çünkü intihar girişimleri, tamamlanmış intiharlar için en büyük risk faktörüdür. Bir insan intihar girişiminde bulunmuşsa, intihar girişiminin ilk bir yılı içinde intiharla ölme riski yüz kat artıyor. Az önceki konuya dönelim: Bizde en çok gençler intihar girişiminde bulunuyor. Dahası, bizde tamamlanmış intihar hızları da, dünya genelinden farklı olarak sadece 65 yaş üstü grupta değil, gençlerde de pik yapıyor. Dünya genelinde 65 yaş üstünde bu riskin arttığını görüyorken, Türkiye’de 65 yaş üstüne ek olarak, 15-24 yaş arasında da bir pik var.

Bunun nedeni ne?

Toplumsal, siyasal, kültürel birçok nedeni olabilir. Zaten intihar çok kompleks bir insan davranışı ve tek bir nedenle açıklanması zor. İntihar davranışları herhangi bir psikiyatrik hastalığı olmayan ama zorlanma yaratan yaşam olayları karşısında kriz yaşayan bireylerde de görülebiliyor, ağır psikiyatrik hastalığı olan bireylerde de. Genetik faktörler, psikiyatrik hastalıklar, ekonomik sorunlar, kültürle ilgili unsurlar intihar davranışının ortaya çıkmasında rol oynayabiliyor. Örneğin bazı kültürler intihara karşı koruyucu olabiliyorken, kültürel bir yozlaşma intiharları artırabiliyor.

DÜRTÜSEL, ÖFKELİ, SORUN ÇÖZME BECERİLERİ DÜŞÜK, ESNEK OLMAYAN BİREYLERDE İNTİHAR RİSKİ ARTIYOR

Durkheim’in, bireyle toplum arasındaki ilişkinin koptuğu veya toplumsal çöküşün yaşandığı dönemleri anlatmak için kullandığı “anomi” kavramını mı kastediyorsunuz?

Tabii, anomiden söz ediyorum. Ayrıca dürtüsel, öfkeli, sorun çözme becerileri düşük, esnek olmayan bireylerde bu risk artıyor. Ergenler de böyledir mesela. Hem rol model almaya daha yatkındırlar, hem de az önce “Belli bir yaştan sonra o hissiyat sona eriyor” dediğiniz üzere, yaşam deneyimleri daha az olduğu için ergenlerin alternatif üretme, sorun çözme becerileri daha kısıtlıdır. Yaşam deneyiminiz arttıkça sorun çözme kabiliyetiniz de artar. Ergenlikte intihar sebebi olarak görülen bir sorun, belli bir yaştan sonra çok rahat üstesinden gelinebilir hale gelebiliyor. Fakat netice itibariyle hiçbir intihar davranışı tek bir nedene dayanmaz, bu şekilde de açıklanamaz. Medyada intihar haberleri çıkıyor, “şundan dolayı intihar etti” deniyor. Oysa intiharın arkasında genellikle çok sayıda faktör birlikte rol oynuyor.

İNTİHAR BULAŞICIDIR

Ama Enes Kara’nın intiharının gerek ülkedeki makro otoriter siyaset, gerekse küçük cemaat yapıları içindeki kuşatmayla karşı karşıya bırakılan özgürlük istenciyle dolu gençlerin çaresizliğini gösterdiği düşünülüyor… Siyasetle psikolojinin bu kadar birbirini belirlediği bir dönemde başka türlü ne yapılabilir ki?

Bu sorunun doğru cevabı nedir bilmiyorum. Ama intihar bulaşıcıdır. Bunun birçok örneğini yaşadık, gördük. Daha bir kaç yıl önce bir ailenin intiharı tüm ayrıntıları ile yayınlanmış ve ardından çok sayıda kişi yayınlanan haberlerde belirtilen yöntem ve davranışlarla, aynı şekilde intihar etmişti. Bu meseleyi intihar eden kişinin ismi, bıraktığı not, videosu vs, üzerinden tartışmak doğru değil.

İNTİHAR ÖNLENEBİLİR ERKEN BİR ÖLÜMDÜR

İstatistiklere bakılınca cinayet oranları her zaman intiharlardan daha fazlayken, istisnalar hariç, neden çoğunlukla intihar toplum veya bireyler açısından daha sarsıcı oluyor?

İntihar çok trajik ve sarsıcı bir davranış ve insanları, toplumları etkilememesi mümkün değil. Bir kere intihar önlenebilecek erken bir ölümdür. İntihar eden bir kişinin, ardında bıraktığı ortalama 6 kişiyi son derece olumsuz bir biçimde etkilediği, onmaz yaralar açtığı biliniyor. Bir yakınınız intihar ettiğinde ister istemez suçlu hissediyorsunuz. Öfke de oluyor geride kalanlarda. Ve tabii intiharın tabu olduğu toplumlarda bir utanç duygusu ve damgalanma hissi de oluyor. Ayrıca, herkesin yaşam ve ölümle ilgili duyguları iki uçludur. Yaşamaya devam etmek isteriz ama içimizde saldırgan dürtüler de var. İntiharla karşılaştığımızda, bir anlamda içimizdeki bu saldırgan dürtülerle yüzleşiyoruz. Bir doktor olarak benim üzerimde en fazla etki bırakan da bir hastamı bu şekilde kaybetmektir. Hastamı kanserden kaybettiğimde de çok üzülürüm, ama herhalde tüm bu nedenlerle, intiharın etkisi çok daha yoğundur.

Editör: TE Bilişim