HABER- Güneş OCAĞA / Ceren AKYIL
Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü Derneği (DİSA), Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin desteğiyle Diyarbakır'daki bir otelde “Çözüm Süreci: Aktörler ve Dinamikler” başlıklı bir yuvarlak masa toplantısı düzenledi.
Toplantıya Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) temsilcileri, belediye eşbaşkanları, akademisyenler ve çok sayıda davetli katıldı.
Programın açılış konuşmasını Dicle Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun yaptı.
Ardından söz alan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ise sürece dair değerlendirmelerde bulundu.
“YOLUMUZA DAHA GÜÇLÜ KOYULACAĞIZ”
DİSA’ya teşekkür ederek söze başlayan Bakırhan, “Türkiye’de Kürt meselesini konuşmak Türkiye’nin demokratikleşmesini konuşmak elbette önemlidir ama bunu Diyarbakır'da konuşmak başka bir önemlidir, çok değerlidir. Yıllardır meselenin çözümünde bu ve benzeri süreçlerde genelde siyasetler Diyarbakır’dan mesajlarını veriyorlardı. Biz de bugün tabi o düzeyde olur mu ama kendi partimizin süreçle ilgili düşüncelerini sizlerle enine boyuna açıkça tartışacağız. Açık olacağız. Bizim bildiğimiz her şeyi Diyarbakır biliyorum. Bugün bu salonda çok kıymetli kurum temsilcileri de duyacaklar. Çünkü bu süreç sadece dem partinin süreci değil, Diyarbakır'ın sürecidir. Yıllardır kent olarak Kürt meselesinin çözülmeyişinden dolayı en büyük bedeli, en büyük çabayı veren bir kenttir. Dolayısıyla burayı önemsiyoruz, sizleri önemsiyoruz. Bu çatı altında bir araya gelen bütün dostları çok önemsiyoruz. Ortak akılla fikirlerimizi, düşüncelerimizi biriktirerek, büyüterek bu süreçte doğru bir yol alabileceğimizi düşündüğümü için de beraber paylaşıp tartışıp umarım bu toplantı sonucunda da çok zengin düşüncelerinizi, fikirlerinizi, önerilerinizi, eleştirilerinizi alarak; yolumuza daha güçlü bir şekilde koyulacağımızdan eminim” ifadelerini kullandı.
Meclis’in açılışı olan 1 Ekim 2024’te yeni bir süreç başladığının altını çizen Bakırhan, “En başta söyledik bu süreci önemsiyoruz. Önemli bir süreçtir, içini doldurabilirsek sürece uygun birlikte adımlar atabilir, taleplerimizi düşüncelerimizi ortaklaştırabilirsek eminim Diyarbakır'da önümüzdeki aylarda belki de yakın zamanlarda bu meselenin başka aktörleriyle belki bir araya gelme imkanlarımız doğabilir” dedi.
“EN BÜYÜK GÖZLEMCİ TÜRKİYE HALKLARIDIR”
Diyarbakır'ın barış iradesinin artık Ankara çözümü ile buluşmasının önemli olduğunu kaydeden Bakırhan, şunları söyledi: “Ankara Diyarbakır'ın bu sürece ilişkin barış taleplerini düşüncelerini önemsemeli. Siz de bilirsiniz 4 saatlik İmralı ziyaretinde de net bir şekilde ortaya çıkan bir şey vardı. Öcalan’ın kendisi Türkiye çözümü diyordu bu çok önemli. Türkiye çözümü derken çıktığımızda birçok sorular da bizlere sorulmuştu. Gözlemci ülke var mı 3’üncü göz var mı, bu sürecin hakemi kimdir, yarın öbür gün bu süreç aksarsa hakem rolünde kim gerçekleri kamuoyu ile paylaşacak? Sayın Öcalan’ın dediği şeyi tekrar ediyorum. ‘En büyük gözlemci Türkiye halklarıdır, en büyük 3’üncü göz Türkiye’de yaşayan 85 milyondur.’ Türkiye’de çözüm isteyen bir aktör haklı olarak da Türkiye halklarını en başa koyması kıymetli ve değerlidir.
“KAMIŞLO’DA ŞAM’LA ÇÖZÜM ARIYOR”
Türkiye artık Kürtlerden, Kürtlerin talep ve istemlerinden bence artık korkmamalıdır. Nasıl biz Türkiye çözümünü istiyorsak emin olun Kamişlo da Şam ile bir çözüm süreci arıyor. Kamişlo’da Şam’la Suriye barışını arıyor. Bunlar çok kıymetlidir. Kürtler artık Türkiye için bir tehdit değil, tehdit olarak düşünenler varsa bunu artık çıkarmalıdır. Kürtler Türkiye için bir barış imkanıdır. Sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’da güçlü ekonomisi ve demokrasisiyle örnek model olabilecek bir imkana artık sahip olabilir. İlişkiler demokratik ve barışçıl bir zeminde büyürse Türkiye büyür, Türkiye demokrasisi büyür. Türkiye’nin 100 yıl önceki ret ve inkar politikalarının devamı aslında bir biçimiyle Türkiye’yi kendi içerisine kendi sorunlarıyla uğraşmaya hapseder. Bu da 85 milyonun kaybına olur. Onun için biz Türkiye çözümü önemsiyoruz. Sizleri önemsiyoruz, katkılarınızı katılımınızı önemsiyoruz. Biliyoruz ki eğer bir sorun çözülecekse 100 yıllık bir mesele Türkiye’nin son 50 yılını tüm enerjisini ekonomisini emen, Türkiye’nin her anlamda, birçok anlamda büyük zararlara uğradığı bu sorunun çözüm yeri kendi evimizdir. Bakın Diyarbakır'dan söylüyorum, Türkiye hepimizin evidir, Türkiye hepimizindir. Türkiye sadece Türklerin değil, Türkiye’de yaşayan başta Kürtler olmak üzere bütün halkların ve inançlarındır. Onun için hiç çekinmeden kendi evimiz diyorum. Kendi evimizde çözüm arıyorum diyorum ve bunun doğru bir şekilde anlaşılması gerektiğini de belirtmek istiyorum.
“KÜRT ZEMİNİNDE ÇATLAK YOK”
Son dönemde çok farklı tartışmalar var. Kürt zeminin de bir çatlak yok. Bir farklılık, bir ayrılık yok. Kürt partileri ve kurumları örgütlü zeminleri hep birlikte Türkiye çözümünü önemsiyor. Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının yanındadır ve başarıya ulaşması için de elinden gelen bütün çabayı net bir şekilde ortaya koyuyor. Yine Diyarbakır'dan evirmeden çevirmeden söyleyeceğim, biz DEM Parti olarak Kürtler ve Türkiyeli emekçiler olarak hiçbir yerde ve hiçbir zaman Türkiye’nin ihlafına olan, Türk ve Kürtlerin aleyhine olan bir zeminde bulunmayız. Biz Türkiye'nin ihlafına olmayan Kürtlerin lehine olan Türkiye’de halkların ve 85 milyonun lehine olan demokratik geleceğin mücadelesini yürütüyoruz. Çünkü bizim kadim bir ortaklığımız var. Evet yüz yıldır belki inkarcı, retçi politikalarla bu kadim ortaklık başka bir yere evrildi ama bu topraklarda bu coğrafyada bin yıllardır Türkiye’de Türk halkı başta olmak üzere diğer halklarla bir dayanışma içerisindeyiz. Tarihin en zorlu süreçlerinde yapılan ittifaklarla iş birlikleriyle birlikte kazanan bu zemin olmuş, kazanan Türkiye halkları olmuş ve bunun önümüzdeki dönemde de tekrar geçmişteki hukuka ve ilişkilerin demokratik bir zemine evrilmesi için de yine hepimizin bir çaba içerisinde olması gerekiyor. Türkiye artık dönemsel kaygı ve korkulardan öteye geçmek durumundadır. Bu kaygı ve korkuları bir yere bırakmadan demokratik bir Türkiye’yi demokratik bir Türk Kürt ilişkisini güncellemek inşa etmek zordur. Umarım bu kaygı ve korkular bir sorun olmaktan çıkar. Biz ortak kader fikrine inanan bir halkız buna hiç bir zaman halel getirmedik. Ortak kader fikri son yıllarda zedelendi, bizim irademizin dışında bir yaklaşımdı. Önümüzde gelecek yüzyılı yeniden inşa etmek ve tekrar kaybetmemek üzere yoğunlaşmamız çalışmamız bu sürecin başarıya ulaşması için hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor.
“ARTIK BARIŞI KONUŞMAK LAZIM”
Geçen yüzyıldan kaybettiklerimiz çok büyük, en başta evlatlarımızı kaybettik. Yıllarımızı kaybettik, kaynaklarımızı ekonomimizi kaybettik. Türkiye bir baştan diğer başa ciddi bir çürüme ile yüz yüze kaldı. Artık barışı konuşmak, hepimizin kazancına olan bu süreci konuşmak, büyütmek ve sonuca ulaştırma süreci olduğunu belirtmek istiyorum. 22 Ekim ve 27 Şubat çağrısını umut verici olarak değerlendirdik olumlu görüyoruz ama sadece bununla kalmamalı, bu sürecin başarıya ulaşması için herkes üzerine düşen sorumluluğu ve yapılması gerekenleri yerine getirmek durumundadır. Ortak bir akılla yüzyıllık bu meseleyi çözebileceğimize inanıyoruz. Bu konuda inancımız tamdır. Öcalan ile İmralı’da yaptığımız görüşmelerden çıktığımızda da aynı şeyi söyledik. Öcalan da umutludur inanıyor, bu yüzyıllık meselenin demokratik bir zeminde diyalogla müzakereyle çözülebileceğini paylaştı. Katılıyoruz, doğrudur. İlk kez böyle bir süreç toplumdan bu kadar büyük bir rıza alıyor. Siz de takip ediyorsunuz zaten politik bir kent, önemli politik aktörler de burada. Siyasi partiler başta olmak üzere Türkiye toplumunun hatırı sayılır kesimi en son yapılan anketlerde yüzde 60 civarında adımların atılmasıyla birlikte bu oranın yükseleceğine inanıyoruz, yüzde 60 bu süreci destekliyor. Bu çok önemli. Bu çok kıymetlidir hepimize sorumluluklar düşüyor.
Arkadaşların çatışma çözümleri konusunda yazdıkları söyledikleri ve yaptıkları konferansları da izledik. Emin olun burada dünyadaki hiç bir çatışma çözümüne benzemeyen bir süreç yürüyor. Öcalan’ın cesareti feraseti ile almış olduğu sorumlulukla en başta silah tartışılıyor. Dünyanın hiç bir yerinde bunca yıldır yaşanan çatışmalarda önce silah meselesi konuşulmadı, hiç bir parti, ‘Benim partim silahları bıraksın, kendisini yeniden yapılandırsın’ demedi. Buna büyük bir kıymet ve anlam biçmek lazım. Bu konunun en başa alınması bile Öcalan’ın Kürtlerin DEM Parti’nin ve benzer aktörlerin bu süreçte ne kadar samimi olduğunu ortaya koyuyor. Bizim samimiyetimizi sorgulayan herkes dünya deneyimlerinin hiç birinde olmayan ama büyük bir cesaretle en öne alınan bu meselede Kürtlerin nerede durduklarını ne kadar samimi olduklarını bir kez daha anlasınlar, görsünler.
“CESUR VE KARARLI ADIMLAR ATILMALI”
Bütün süreç uzarsa boşluk oluşur ve bu boşlukların da nasıl, kimler tarafından doldurulduğunu en başta Diyarbakır biliyor, Diyarbakır halkı biliyor. Dünya deneyimlerinde de böyledir. Artık bu kadar samimiye karşısında bu kadar sade bu kadar her şeye aleni açık bir şekilde Türkiye halklarıyla dinamikleriyle paylaşan yürüyen bu sürecin artık uzamaması gerektiğini düşünüyoruz. Ben buraya indim. Havadan 5-6 tane savaş jetinin sesini bile duymak insanı ne kadar rahatsız ediyor. Umarım önümüzdeki günlerde artık o jet sesleri yerine barış sesleri, barış türküleri Amed’den duyarız. Cesur ve kararlı adımların atılması lazım. Tek taraflı beklentilerden, söylemlerden tek taraflı emir kipleriyle konuşmalardan vazgeçmek gerekiyor. Bir kenara bırakmak gerekiyor. Bir samimiyet ve inanç var, kararlılık var. Burada yapacağımız tartışmalarda da muhtemelen buna benzer bir düşüncenin ortaya çıkacağını düşünüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti bu topraklardaki herkesin devleti olmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti Amed’in farklılığını sorun olarak değil, zenginlik olarak gören bir ülke olduğu zaman demokratikleşir diyebiliriz. Evet, Diyarbakır farklılığını artık zenginlik olarak kabul edecek bir süreci yaşıyoruz. Kürtler bu ülkenin zenginliğidir, Kürtlerin dili bu ülkenin zenginliğidir, Kürtlerin dilinin, kimliğinin, kültürünün, demokratik değerlerinin eşit yurttaşlar olarak Türkiye'de demokratik bir cumhuriyette yaşatılması önümüzde duran en büyük zorunluluktur.
Biz demokratik siyasete inanıyoruz. Öcalan da ben sadece bir çağrı yaptım. Aslında bu bir başlangıçtır. Ama bundan sonrası demokratik siyasete, demokratik kurumlara, Türkiye'nin örgütlü dinamiklerine düşüyor. Eğer bu başlangıcı iyi yürütebilirsiniz barışı toplumsallaştırabilirseniz en büyük görev ve sorumluluk sizlerindir. Burada söylediğim gibi Diyarbakır halkınındır. Umarım burada yapacağımız tartışmalar da bu sürece destek sunar, bize çok güçlü fikirler verir, önerileirniz bize yol açar. Biz DEM Parti ve geleneğinden geldiğimiz bütün partiler olarak sadece bu süreçte değil en basit süreçleri bile toplumla halkla dinamiklerle tartışarak yol alan bir gelenekten geliyoruz. Bu son barış ve demokratik toplum sürecini de Karadeniz’den Trakya’ya Kürt illerinden Türkiye’nin dört bir yanına halklarına ve dinamiklerine götürmeye çalışıyoruz. Bizi bir araya getiren DİSA’ya teşekkür ediyorum. Bu sürecin başarılı olmasını umuyorum. Düşüncelerinizle de bu sürece katkı sunacağınıza inanıyorum.”
Bakırhan ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.