Merkez Sur ilçesinde bulunan tarihi Ulu Camii, 639 yılında Hazreti Ömer'in halifeliği döneminde Diyarbakır'ın fethi gerçekleştirildikten sonra Müslümanlara kazandırılan önemli yapılardan biri olarak ayakta duruyor. Tarihi cami, yerli ve yabancı turistlerin ilgi odaklarından biri olmaya devam ederken, birçok hikayesiyle dikkat çekiyor. 
Ulu Cami ile ilgili çok sayıda hikaye ve efsanenin anlatıldığı konulardan biri olan yılan hikayesidir. Diyarbakır Ulu Cami'de Diyanet İşleri Başkanlığının görevlendirdiği gönüllü rehberlik yapan Yaser Aydın, cami içerisinde bulunan yılan figürünün 4 farklı hikayesinin olduğunu söyledi. 
Cami içerisinde bulunan Mesudiye Medresesinde zamanında tıp bilimiyle uğraşıldığından dolayı yılan figürünün 4 farklı yorum arasında en mantıklısının eczacılığı işaret ettiğini dile getiren Aydın, “Halk arasında yaygınlık kazanan, bizim de dikkatini çektiğimiz önemli bir hikayenin Diyarbakır’da Ulu Caminin olduğunu söyleyebiliriz. Gelen yerli turistler özellikle Ulu Camiyi ziyaret ettiklerinde hemen avluda ilk baktıkları yerlerin başında yılan figürünün olduğu yeri söyleyebiliriz. Tabi yerli turistler bir hikayeyle dikkatlerini metal yılan figürüne yönlendirirler. Hikayeye odaklanacak olursak, zamanını tam olarak tarihlendiremiyoruz” dedi. 
4 farklı yorumu açıklayan Aydın, şunları kaydetti: 
“Birinci yorum; bir velinin Ulu Cami avlusu içerisinde namaz kıldığını ve bu esnada iblisin yılan suretine girip kendisine zarar vermek istediği sırada o yılanın demire dönüştüğü hikayesiyle ziyaretçilerin Diyarbakır Ulu Camine geldiklerini görüyoruz. İkinci yorum, demirin dışarıdan görünen kısmı paratoner görevi görmüş olması, şimşek savar görevini üslendiğini söyleyenler var. Tabi demirin toprağa uzanan bir yönünün olduğu, şimşek çaktığı zaman toprağa iletildiğini söyleyenler var. Üçüncüsü, Diyarbakır sert ve karasal iklime sahiptir. Yaz mevsimi yağışların az olması hasebiyle kurak olur kurak olmasıyla birlikte akrepler çok olur. Bir âlimin buradaki ibadet yapanlara akreplerin zarar vermemesi adına onu tılsımlayıp oraya bıraktığı yorumu da yapılır. Dördüncü tutarlı olan yorum ise bu olduğunu düşünüyorum; Artuklular döneminde açılan Mesudiye Medresesini görüyoruz. Diyarbakır Ulu Cami avlusunda. Medresede birçok ilimlerin eğitimlerinin verildiğini görüyoruz. Astronomiden, coğrafyaya, tıp, eczacılık gibi birçok ilim dallarını burada verildiğini görüyoruz. Bu eğitimler verilirken birçok bitkide ne tür faydalar olduğuyla alakalı dip notlar paylaşılır. Bununla beraber yılanın panzehrinden ilaç üretilir. Buraya konulan figürün ise onu tanıtan bir sembol olduğu vurgusu daha tutarlı olduğunu düşünüyorum” diye konuştu. 
Ziyaretçilerin de dördüncü hikayeyi en tutarlı bulduğunu ifade eden Aydın, “Genelde ziyaretçilerimizi gördüğümde yanlarına gidip bu son görüşü onlarla paylaşıyorum. Bahsedildiği şekilde üç yorumun doğru olduğunu kabul edecek olursak o figürün orada bulunmaması gerekiyor. Daha özenli daha hassas bir yerde muhafaza edilmesi gerekiyor. Bu anlamda sizce bu doğru olabilir mi? Böyle bir şey olsaydı devletimiz onu en hassas müzede korurdu. Sonuçta önemli bir olay ve hikaye. Ancak esaslı önemli yorum burada medresenin eğitim verdiği süreç içerisinde Artuklular döneminde 1183’te tıp alanında ve eczacılık ilimleri verildiğinde yılanın panzehrinden ilaç üretildiği ve yılanın da onu tanıtan bir sembol veya simge olduğu vurgusunu yaptıktan sonra ‘evet bu daha sağlıklı ve mantıklı yorum’ diyen ziyaretçilerimiz çok oldu” ifadelerinde bulundu.