Mersin Dayanışma Platformu, yerel yönetim deneyimleri ve kayyım uygulamalarını tartışmak amacıyla eski Tevfik Sırrı Gür Stadyumu yanında bulunan bir kafede söyleşi gerçekleştirdi.
Yerlerine kayyım atanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, Akdeniz Belediye Eşbaşkanları Nuriye Aslan ile Hoşyar Sarıyıldız ve Nusaybin Eski Belediye Eşbaşkanı Sara Kaya’nın konuşmacı olarak katıldığı etkinliğe, çok sayıda kişi katılım sağladı.
Burada ilk olarak konuşan Nuriye Aslan, DEM Parti’nin 2016’den beri kayyım uygulamasıyla karşı karşıya olduğunu belirterek, “Bu uygulamalar 2024’teki yerel seçimlerden sonra da hızını kesmeden devam etti. Bizim mücadelemiz bu toplumun vicdanını yaralayan hakların kazanımına yönelik yürüyen antidemokratik uygulamaların bertaraf edilmesi içindir. Fakat hala geri adım atılmıyor. Tüm halkların umudu olan kıymetli bir süreç yürütülüyor ve bununla birlikte kayyım atamaları kısmen durdu. Kayyım atanan belediyelerimizi hala geri vermiş değiller. Bize de haklarımızı geri alana dek omuz omuza mücadele etmek düşüyor” diye konuştu.
'MÜCADELE EDECEĞİZ'
Ardından konuşan Sara Kaya ise “Kayyımın kurumsallaşmasına karşı çıkılmasını, bugün bize gelenin yarın diğer belediyelere yönelik olacağını çok defa belirttik fakat engel olamadık ve bugün parti fark etmeksizin birçok belediye başkanı tutuklu. 2014’te beraber seçildiğimiz birçok arkadaşımız hala tutuklu. Biz onlar için buradayız ve mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.
'ORTAK YÖNLERDE BULUŞMAMIZ GEREKİYOR'
Belediyelere yönelik gerçekleştirilen operasyonun sürecin bir parçası olarak planlandığını ifade eden Hoşyar Sarıyıldız ise yapılan müdahalenin stratejik bir hamle niteliği taşıdığını vurguladı. Operasyonlardan önce iktidara yakın bir gazetecinin, aralarında kendi belediyelerinin de bulunduğu çok sayıda belediyeye müdahale edileceğine dair yazı kaleme aldığını hatırlatan Sarıyıldız, bu durumun yaşananların önceden planlandığına işaret ettiğini söyledi. Sarıyıldız, şöyle konuştu. “Hepimizin kafasında ‘demek ki burada hukuk siyasallaşmış, yargı organları siyasal iktidarın menfaatine göre hareket etmiş’ düşüncesi oluştu. Dileğimiz o’dur ki bu kayyım uygulaması derhal sona ermelidir. Bizler tahliye edildik ancak Akdeniz’deki binlerce yurttaşımızın bin bir emekle kazandığı o belediye hala bir atanmışın tahakkümü altında. Kayyım sadece seçilmişlerin görevden alınması gibi bir mağduriyete neden olmuyor. Kayyım bir zihniyet sorunudur. Çoğunlukla yerel yönetimlerde görülse de toplumun diğer muhalefet alanlarına kanserli hücre gibi yayılıyor. İşte meşhur hikayede anlatılan gibi Ermeni’yi dövdürmeyecektik. Çünkü faşizm korkudan besleniyor ve fikri ayrılıklarımızdan besleniyor. Fakat bizi bir araya getirmesi gereken çok ortak noktamız var. Bugün büyüyen faşizm dalgası varken ortak yönlerimizde buluşmamız gerekiyor. Bu faşizmi ancak dayanışma ruhuyla aşacağımıza inanıyorum.”
'KENT UZLAŞISINA SALDIRI'
Son olarak konuşan Ahmet Özer, Esenyurt’ta Kürt seçmenle kurulan temasın zamanla daha geniş bir alana yayıldığını belirterek, bu ilişkinin yalnızca ilçe ile sınırlı kalmadığını, İstanbul geneline ve ardından ülke siyasetine yansıyan bir etki yarattığını ifade etti. Özer, “Esenyurt'un 700 bin seçmeni var. Bunun yarısı Kürt yurttaşlarımızdan oluşuyor. CHP'nin seçim başarısının altında yatan gerekçenin iktidar tarafından böyle anlaşıldığını görüyoruz. Kürt seçmenle kurmuş olduğu sıcak diyalog, DEM Parti'yle kurmuş olduğu güç birliği. Kent uzlaşısı kriminalize etmek istediler. Zaten iddianamede de bu ifadeler yer aldı. ‘Batı'daki Kürtlere Ahmet Özer ve arkadaşları temsil hakkı verebilmek için onları meclis üyesi yaptılar, seçildiler’ vs gibi. Bugüne kadar bölücülük diye eleştirilen bir olayın bizatihi bir tezahürü şeklindeydi. Demokrasi açısından kabul edilebilir bir durum değil. Bu aynı zamanda hem ülkeye zarar verdiği gibi hem toplumsal dokunun da yırtılmasına ve giderek toplumsal birlikteliğe, bütünleşmeye de zarar veren bir girişim. Tutuklu olduğum süreçte barış sürecine katkı yapacağım bir zamanda içeride olmam beni üzdü. Onun dışında niçin orada olduğumuzu zaten biliyorduk. Alnımız açık, başımız dik bir biçimde girdik. O şekilde de çıktık” şeklinde konuştu.
'KABUL EDİLEMEZ'
Yürütülen sürecin son yarım yüzyılın en kritik tarihsel başlıklarından biri olduğunu vurgulayan Özer, sürecin yalnızca Türkiye’nin iç barışını değil, aynı zamanda bölgesel barışı da doğrudan ilgilendirdiğini ifade etti. Özer, barıştan söz edildiği bir ortamda kayyım uygulamalarının sürdürülmesinin kabul edilemez olduğunu dile getirerek, şöyle konuştu “Kayyım halk iradesinin gaspıdır demokrasiye vurulmuş bir darbedir. Hasta tutsaklar var. Bu bir insan hakkı, onları serbest bırakın. AYM ve AHİM kararları var. Bu kararlar uygulanmıyor. Bir taraftan barış süreci yürütülürken bir taraftan da CHP'ye hala operasyonlar yürütülmesi barışa büyük zarar veriyor. Çünkü CHP'nin içinde olmadığı bir barışın başarılı olma şansı yok. CHP şu anda birinci parti. Bu kesimi dışlayarak nasıl barış sağlayacaksınız? AKP süreci biraz ağırdan alıyor. O nedenle burada hem DEM'e hem MHP'ye çok büyük görev düşüyor. Fethi Yıldız’ın birkaç gün önce açıklamaları oldu. Açıklamanın altına ben de imzamı atarım ama sadece açıklama olarak kalmamalı. Onun pratikteki uygulamalarını biz görmek istiyoruz. Türkiye önemli bir süreçten geçiyor. Bu süreçte başarılı olabilmenin yolu samimi bir biçimde kucaklaşma ve kardeşleşmedir. Siyasi partiler birbirlerinin düşmanı değil, rakibidir. Rekabet de nezaketle yürütülmelidir. Bir düşman ceza hukuku uygulanırsa o zaman ortaya başka bir tablo çıkar. O nedenle her birimizin toplumun her bir ferdini ikna ederek bu işin içine katılması lazım. Türkiye Kürt sorununu çözdüğü takdirde önümüzdeki 5-10 yıl içinde bu bölgenin en saygın demokrasilerinden biri olabilir.”
'HERKESİN ÜZERİNE SORUMLULUK DÜŞÜYOR'
Geçmişte yürütülen barış girişimlerinin sonuçsuz kalmasının pek çok nedeni bulunduğunu belirten Özer, bunlar arasında en belirleyici etkenin sürecin toplumsallaştırılamaması olduğunu ifade etti. Barışın toplumun tüm kesimlerine mal edilememesinin ciddi bir eksiklik yarattığını vurgulayan Özer, bu noktada önemli bir sorumluluğun kendilerine düştüğünü dile getirdi. Gerçek bir barış iradesi varsa bunun topluma anlatılması gerektiğini söyleyen Özer, uzun yıllar süren çatışmalı ortamın yarattığı önyargıların kısa sürede ortadan kalkmasının mümkün olmadığını söyledi. Bazı çevrelerin bilinçli biçimde süreci sabote ettiğini, ancak toplumun geniş bir kesiminin onlarca yıl boyunca üretilen yanlış bilgilere maruz kaldığını ifade eden Özer, bu algıyı dağıtabilmek için güçlü bir toplumsal çaba gerektiğini belirterek, bu süreçte herkesin üzerine düşen büyük bir sorumluluk bulunduğunu kaydetti.
Etkinlik, soru-cevap ile sona erdi.



