Sevgili dostlar, günlerdir ardı ardına ajanslara haberler düşüyor ve pek çoğumuz görüyor okuyoruz. Ama gündem korona, dolar, euro, İnce, yeni partiler derken akademiden ortalığa saçılan kokular çoğumuzun nazarı dikkatinden kaçmış olabilir. Merak edenlere küçük bir sorgulama ile bu haberleri görebilir naçizane önerim okuyuverin.

Gerek bölgedeki, gerekse ülkenin pek çok yerindeki üniversitelerden pul pul dökülen hiçbir akademik birikimi olmadan kadrolara cukka konuveren yakınlar okuyoruz, duyuyoruz, görüyoruz.  Cehaletime verin ama akademi benim nazarımda üreten düşünendir. Şimdiye kadar en azından böyle biliyordum. Fakat haberlerden gördüğüm kadarıyla artık böyle değil. Ki bileğinin hakkıyla oraya gelenleri onlarca makalesi olup, onlarca makalesine atıf yapılıp 34 yılda prof. olanları tenzih ediyorum. Onlar akademinin yüzakları kuşkusuz.

Geçmişte bazı rektörler, anlamsız bir şekilde bazı bölümleri öğrenci azlığını gerekçe göstererek kapattı. Yerlerine gelenler de bu bölümleri yeniden açmak için günlerce Ankara ya gidip gelmek ve o iddiaları çürütmek zorunda kaldı. Ama kimse bizden babası, kocası, dayısı, amcası, prof., dekan, rektör diye ülkemizin beynine üretimsiz halleri ile yerleşip kadro işgal edenleri hoş görmemizi beklemesin. Öyle ki alınacak akrabalar içim özel şartname hazırlanıyor ve çoğu zaman sadece o kişi başvurabiliyor.

Sayın YÖK Başkanı Yekta Saraç’a sormak istiyorum. Üniversitelerde prof yakını olup kadro alan kaç kişi var. Köylü Ahmet amcanın, ya da Diyarbakırlı, Vanlı, Şırnaklı, Mardinli, Edirneli, Adanalı, Ordulu idealist üreten bir gencin kadro alma şansı ne. Her gün aklımızı deli sorularla yoranlara sözüm ülkemin iliği kemiği boşaldı. Yoksa o bilim yuvaları babanızın çiftliği mi? Bi geri durun hele, yol verin üretene, düşünene. Belki mevsim bahar olur, bir kedi alırız kendimize. Dicle’ye veya Akdeniz'e karşı çay falan içeriz hani kim bilir.