ÖZEL HABER/Güneş OCAĞA-Mehmet Rumet SOYLU-Veli BALTACİ
50 bin kişiye af çıkarılacağı iddia edilen 10. yargı paketi, Meclis Genel Kuruluna sunuldu. Yasa tasarısının, yaz aylarına kadar yürürlüğe girmesi planlanıyor. Diyarbakır Baro Başkanı Abdulkadir Güleç, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunulan ve 50 bin kişiye af çıkarılacağı iddia edilen 10. yargı paketi hakkında Gazetemiz Güneydoğu Ekspres'e önemli açıklamalarda bulundu. Güleç, yeni düzenlemenin, Türkiye’deki cezaevlerinde yaşanan sorunları çözmeye yönelik adımlar atılması gerektiğini vurguladı.
EN SON GENEL AF NE ZAMAN ÇIKARILDI?
Türkiye’de en son 1974 yılında bir genel af çıkarıldığını belirten Güleç, "Türkiye'de en son 1974 yılında Bülent Ecevit’in başbakan olduğu zaman bir genel af çıkarıldı. O dönemden bu yana Türkiye’nin gündemine genel af girmedi. Zaman zaman özellikle ceza infaz kanununun ve Türk Ceza Kanunu’nun çeşitli maddelerinde düzenlemeler yapılarak, tahliyeler yaşandı. Bu durum doğurduğu sonuç itibari ile değerlendirildiğinde, ‘kısmi af’ olarak da değerlendirilebilir. Daha sonra 1999 yılında kamuoyunun 'Rahşan Affı’ diye bildiği bir af çıktı. Doğrusunu söylemek gerekirse o da bir af değildi aslında. Ama muhtevası biraz daha genişti. O dönemde TCK’nın 765 sayılı maddesi gereğince cezaevinde bulunanlardan, özellikle yardım ve yataklığı düzenleyen 169. maddesinden hüküm giyenler o yasa ile beraber tahliye edildiler" dedi.
10. YARGI PAKETİ
10. Yargı Paketi'ne dair Adalet Bakanı'nın değişik zamanlarda çeşitli parti ve STK’lar ile görüşmesinde gündeme geldiğini dile getiren Güleç, "Ama bahsedilen durum bir ‘infaz düzenlemesidir’. Fakat kamuoyuna yansıdığı kadarıyla ifade etmek gerekirse, 2020’de kovid ile birlikte bazı düzenlemeler yapıldı. Buna bağlı olarak o dönemde cezaevlerinden kısmen tahliyeler de yaşandı. Şu an gündemde tartışılan konu, özellikle hasta tutuklular ile alakalı cezası 10 yılın altında düşen tutukluların kalan cezalarını evlerinde geçirmelerine dönük bir tartışma konusudur. Biz hukuk örgütleri ve barolar olarak hasta tutukluların durumunun düzeltilmesini sürekli gündeme getiriyoruz. Bu talep ve düzenleme de yetersiz aslında, temennimiz hasta tutukluların ev hapsinde bile tutulmamasıdır. Talebimiz, hasta, yaşlı, kadın ve çocukların bir şarta bağlanmadan salıverilmesinin sağlanmasıdır. Duyumlarımızın kısmen bu yönde olduğunu söyleyebilirim" diye konuştu.
“YENİ HUKUK DÜZENLEMESİ SÜREÇLE ALAKALI DEĞİL”
Yeni hukuki düzenlemenin sürçle bağlantılı olmadığını dile getiren Güleç, "Kişisel olarak, bu konuşulan hukuki düzenlemenin ‘süreçle’ bağlantılı olduğunu düşünmüyorum. 2019 yılından beri devam eden, konuşulup tartışılan bir çalışma var zaten. Bugün cezaevlerinde, 420 binden fazla tutuklu bulunmaktadır, oysa Türkiye’deki cezaevlerinin kapasitesi 330 bin civarındadır. Aradaki farkı kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Sanırım hükümeti bu konuyu tartışmaya ve bir sonuca ulaştırmaya iten sebeplerden biri de cezaevlerinin fiziki koşullarıdır. Eğer gerçek anlamda ‘çözümle’ alakalı bir bağ kurulacaksa ceza infaz kanununda ‘infazın eşitliği prensibi’ gözetilerek yapılması gerekir. Özellikle politik davalarda ve de Kürt sorununun çözümsüzlüğü sebeplerinden dolayı cezaevlerinde bulunan tutukluların bahsettiğim ‘ infazın eşitliği ilkesi ‘ işletildiğinde eminim ki cezaevlerinde bulunan bir çok tutuklu af ya da şartlı salıverilme imkanına kavuşacaklardır" diye ifade etti.
CEZAEVLERİNDEKİ HASTA TUTUKLULARIN DURUMU
Cezaevlerindeki hasta tutukluların durumunun gözetildiğini aktaran Güleç, "Konuşulan düzenlemenin, cezaevlerinin fiziki koşullarının yetersizliği ve cezaevlerinde buluna hasta tutsakların durumlarının da kısmen gözetildiğini düşünüyorum tabi. Ama bu son ‘süreçle’ doğrudan bir bağlantısının olduğu konusunda tereddütlerimiz var. Bu tereddütlerin ortadan kalkması için, TMK’nın (Terörle Mücadele Kanunu) değişmesi gerekir. TMK’nın 5. Maddesine göre politik davalarda ‘cezanın yarı oranında arttırılması’ gibi bir düzenleme var. Bu düzenleme ortadan kaldırıldığında ve gerçekten bir süreç varsa ve ‘örgüt kendini fesh edecekse’ bu durumda ortada bir örgüt ve o örgüte yönelik bir suçlama da kalmayacağı için onların özellikle yararlanması gerekmektedir. Yine TMK’nın 7. maddesi gereği cebir ve şiddet yolu tercih edilerek yapılan propagandalardan dolayı ciddi cezalar almış tutuklular var. Yine ceza infaz kanununda şartla salıverme koşullarının mutlaka değişmesi gerekir. 30 yıldan fazla cezaevlerinde kalanlar var. Ve eğer süreçle bir bağ kurulacaksa ‘cezaevi izleme idare kurullarının’ verdiği raporlardan kaynaklı 6’şar ay uzatılmak suretiyle cezaları infaz edildiği halde cezaevinde tutulanlar var hala. Bunların hızla tahliye edilmesi için, izleme kurlunun yapısının değiştirilmesi lazım" diye kaydetti. ‘cezanın iyi niyetle geçirilmesi’ diye bir ibare var. Bunu da herkes farklı yorumluyor. Şimdi 30 yıl cezaevinde yatan ve kendini bir davaya adadığını söyleyen bir mahpus, 30 yılın sonunda niye gelip ‘ben pişmanım’ desin ki? Buna zorlayan bir bakış açısıyla ele alındığında fazladan yatışlar devam edecektir. Bundan da anlaşılıyor ki ‘izleme kurulu’ bağımsız, adil ve sadece hukuku gözetleyen bir kurum değil. O kurulun yapısının ve bakışının değişmesi için ceza infaz kanununda gerekli değişikliklerin yapılması gerekir" diye kaydetti.
“HÜKÜMET KANADI BİZİMLE GÖRÜŞMEDİ”
Hukuksal düzenlemeye dair hükümet kanadından kendileriyle görüşülmediği belirten Güleç, "Hükümet kanadından, bu konuşulan ‘hukuksal düzenleme’ konusunda bizim görüşümüze başvurulmuş değil ama gelen heyetlere, siyasi parti temsilcilerine, milletvekillerine kendi düşüncelerimizi paylaşıyoruz. Yine baromuzun cezaevleri komisyonumuz, değişik zamanlarda cezaevleri hakkında yaptığımız araştırmalar sonundaki raporlarımızı tüm kesimlerle paylaşıyoruz" dedi.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ'IN DURUMU
Kamuoyunun merak ettiği Selahattin Demirtaş'ın durumuna da değinen Güleç, şunları söyledi: "Selahattin beyin durumu da şöyle; aslında Selahattin beyin davasına, AİHM ihlal kararı verdi. Ülke olarak biz AİHM sözleşmesinin yetkisini kabul etmişiz. Avrupa Konseyi üyesiyiz. Hem anayasanın 90. maddesi hem de onunla bağlantılı olarak sözleşmenin 46. maddesine göre AİHM’nin kararları bağlayıcıdır. Selahattin bey hakkında zaten ihlal kararı verildi. Avrupa konseyi kararının uygulanması için tüm diplomatik yolları takip ettiği halde uygulanmıyor. Bu karar uygulanırsa, bahsedilen değişikliklere ihtiyaç kalmaz."
YENİ HELALLEŞME OLMASI ŞART
Barış sürecinde Kürt meselesi ile bağlantılı tüm tutukluların bir gün bile cezaevlerinde kalmaması gerektiğine dikkat çeken Güleç, “Eğer bir barış sürecini konuşuyorsak, Kürt meselesi ile bağlantılı tüm tutukluların bir gün bile cezaevlerinde kalmaması gerekiyor. Hukukçu olarak bizim de toplum gibi beklentimiz var. Yani bir helalleşme olması şarttır. Geçmişle yüzleşme biraz daha uzun süreli bir çalışma ama helalleşme bunun ilk adımıdır. Bu vesile ile politik davalardan dolayı tutuklu olup hüküm giymiş olanların tahliye edilmesi gerekmektedir. Tüm dünya deneyimlerinden de gördüğümüz üzere, sorunlu ve çatışmalı alanlarda bir iyileştirme düşünülüyorsa ilk olarak cezaevleriyle alakalı düzenleme yapılmaktadır. Toplumun da Diyarbakır’daki tüm kurumların da beklentisi bu yöndedir. Umarım bu infaz yasası daha da genişletilerek, daha somut bir hal alarak, bayramdan önce tolumun derin bir nefes almasına ve sürecin de olumu bir seyir almasına katkı sunar" diye konuştu.