Büyüdüğünüzde bir metropoldesiniz; Ellerinde sigaralarıyla sokak başlarında duran duman adamlar, bazen bir simitçi, bazen balon satan bir baloncu, bazen kapı önünde oturup örgü ören bir kadın, bazen çekirdek satan bir çocuk, bazen de bedeni öylece yerinde durup sadece sesiyle varlığını duyurmaya çalışanlar... Her insan anlatılmayı bekleyen bir hikaye...

İşte o hikayenin sahiplerinden biri de 58 yaşındaki Bayram Aktay... Elinde kırık mikrofonuyla önünden geçenlere söylediği şarkılarla sesini duyurmaya çalışıyor. O karanlıkların dibinden gelmiş, aydınlığı olmayan gündüzlerde yalnız başına sadece nefes almak için, nefesini türkülerle soğuk kış gününde dışarı bırakmaya çalışan bir kimsesiz...

Ötesi var:

Yalnızlık

Müziğin bile seni dinlemesidir.

Yalnızlık

İnsanın kendine mektup yazması

Ve dönüp-dönüp onu okuması

Yalnızlığın da ötesidir.

Özdemir Asafoğlu'nun şiirindeki gibi yalnızlığın ötesinde yürüyor Bayram Aktay.

Aktay, 11 yaşında Diyarbakır'ın Hani İlçesi'ndeki aile evinden kaçıyor ve İstanbul'un arka sokaklarına düşüyor. Karanlığın içine onu sürükleyen yanlış yaşam, onu 29 yıl cezaevlerinde tutuyor. Çıktığında yatalak bir anne ve sadece iki ağabeyi hayatta. Onlar da kısa bir sürede peş peşe ölüyorlar. Ve O yine sokaklara düşüyor, ama artık suça bulaşmak istemeyen bir sokak sanatçısı.

“ÇOK ÇİLELİ BİR HAYATIM VAR”

3 bine yakın şarkı ve türkü sözlerini ezbere bilen Aktay, kendisinden şöyle bahsediyor:

"Üst mekanizması olmayan kırık bir mikrofon var. Her gün Ofis Semti'nde aynı yere oturup şarkı ve türkülerimi seslendiriyorum. Dilenci değilim, sokak sanatçılığı yaparak gelen birkaç kuruşla hayata tutunmaya çalışıyorum.

Çok çileli bir hayatım var. Daha çocuk yaştayken evden kaçtım. İstanbul'a gittim ve sokaklara düştüm. Bir suç makinesine dönüştüm adeta. Sokakta olmak sizi suçlu birine dönüştürüyor. Kimi zaman medyaya da yansıdım. Bazen siz istemeseniz de hayat şartları sizi olmak istemediğiniz biri yapıyor.

“SOKAKLARIN KUCAĞINDA ANNESİZ KALDIM”

29 yıl cezaevinde kaldım. Cezaevinden çıktığımda yatalak bir annem ve iki ağabeyim vardı. Onlar da peş peşe öldüler. Bu sokakların kucağında annesiz kaldım. Önceden bu cadde kenarlarında yatıyordum. Şimdi Bağlar'da kırık dökük bir evde yaşıyorum. Kapısı ve pencereleri olmayan bir ev. Bir kaç parça eşyam vardı, onu da geçenlerde hırsızlar götürdü.

Ben hem dünyadan hem de ahiretten oldum. Bir daha suça bulaşmak istemiyorum. Kırık mikrofonumla bam telinden çalıp rızkımın peşinden gidiyorum. Hayattan bir beklentim yok. Sadece nefes almak için, bu soğuk kış günlerinde nefesimi seslendirdiğim ezgilerle dışarı bırakıyorum."

Editör: Güneş OCAĞA