FATMA TEMEL – ÖZEL HABER

“Öğrenmek için okul şart değil” diyen Elida Zerri, “Çocuklarım kendi müfredatlarını kendileri oluşturuyor. 6 ve 8 yaşında iki kızım var. 1800’lü yıllarda kurulmuş olan okul sisteminin başlıca amacı; sorgulamayan, tek tip nesiller yetiştirmektir. Emir- itaat üzerine kurulan bu sisteme, çocuklarım bulaşmak istemediler. Kimse istemediği bir şey için zorlanmıyor. Çocuklarım, okula gidince hiç merak etmedikleri şeyleri dayatmalarla ezberlemek zorunda kalacaklarını biliyorlar. Sorgulamanın neredeyse hiç olmadığı bu ortamda itaat etmeleri gerektiğini ve sürekli birileriyle kıyaslanacaklarını biliyorlar. Arkadan itilmeden tutkuları ve merakları doğrultusunda ilerlemek istiyorlar. Not endişesi olmadan, ezberlemeksizin ilgi duydukları şeyleri ‘gerçek’ anlamda öğrenmek istiyorlar” dedi.

“MUTLULUKLARI İÇİN ALTERNATİF YARATTIM”

Çocuklarının okul ortamında mutsuz olduğunu söyleyen Zerri, şöyle devam etti: “Öğrenmek istedikleri şeyleri öğreniyorlar. Duvarları yüksek ve tel örgülerle çevrili olan bu yere gitmek istemiyorlar. Çocuklarımın böyle bir ortamda mutlu olmayacaklarını biliyorum. Onları mutlu olmayacakları bir şey için de asla zorlayamam. Çocuklarım ne istediklerini biliyorlar. Ben de onların isteklerine saygı duyuyorum. Her ne kadar “zorunlu” denilse bile, ben çocuklarımın mutluluğu için o alternatifi yarattım. Okulsuzluk yolunda oldukça özgür ve mutlu şekilde ilerliyoruz. Dayatmalar olmaksızın deneyimlerle öğrenmeye dayanan bir yolculuk bizimkisi.”

"VERDİĞİM TEK ÖDEV: GİT, ÇILGINCA KOŞ"

Çocuklarını ihtiyaçları doğrultusunda desteklediğini ifade eden Zerri, şunları söyledi:

“Okulsuzluk bir müfredata bağlı kalmamaktır. Okulsuzlukta bir şeyleri öğretme gayesi taşınmaz. Çocuklar doğal bir merak ve öğrenme isteğiyle doğuyorlar. Rahimden çıktıkları anda etrafı keşfe başlıyorlar. Meraklıdır çocuklar ve bu da onları öğrenmeye teşvik ediyor. Onları ihtiyaçları doğrultusunda desteklersek, sürekli olarak öğrenmeye devam edeceklerdir. Öğrenme, sadece masada çocuğun önünde ders kitabı olan bir şey değildir. Şimdilik tohum biriktirmeyi, toprağa bakmayı, kış aylarında yiyecek saklamayı, kibrit olmadan ateş yakmayı, pusula kullanmayı, harita okumayı, yogayı, ilk yardımı, sorumluluk almayı, eleştirel düşünmeyi, sezgilerine ve iç bilgeliklerine güvenmeyi öğreniyorlar. Sonrasında dilerlerse biraz klasik edebiyat ve cebir de öğrenebilirler. Bilgiye ulaşımın çok basit olduğu bir çağda bu hiç de zor olmasa gerek. Okula mecbur değiliz. Okul olmadan, öğretmen olmadan da öğrenme mümkün. Çocuklar, ancak gerçek manada ilgilendikleri şeyleri özümseyerek öğrenirler. Okulda sadece ezberleriz ve bu kalıcı bir öğrenme olmaz. Oysa hayatın içinde merak ettiğimiz şeyleri öğrendiğimiz vakit bu kalıcı bir öğrenme olur. Çocuklarımı ihtiyaçları doğrultusunda destekliyorum ve gerektiğinde kılavuzluk yapıyorum. Bağlı kaldığımız bir ders programı yok. Onlar için verdiğim tek ödev: Git ve çılgınca koş. Toplum olarak okulsuzluk kavramına oldukça yabancı olduğumuzdan dolayı durum biraz daha can sıkıcı oluyor. Okulsuzluk pek çok ülkede yasaldır ve bu süreci yürüten aileler oldukça fazladır. Aslında daha yeni yeni yaygınlaşmaya başlıyor. Evet, okulsuzluk ülkemizde henüz yasal değil ama yasak da değil.”

Editör: Fatma TEMEL