ÖZEL/Mehmet Rumet SOYLU

Diyarbakır’da tehlike altında yaşam
Diyarbakır’da tehlike altında yaşam
İçeriği Görüntüle

Diyarbakır, sadece tarihi surlarıyla, On Gözlü Köprüsüyle ya da ilçelerindeki olağanüstü doğa ve tarihi mekânlarıyla değil; bir zamanlar yaşayan, kentin kalbine dokunan sinemalarıyla da hatırlanır. Her biri kendine özgü hikâyelerle dolu bu salonlar, Diyarbakır’ın eğlence, kültür ve sanat hayatına damga vurdu. Bugün eski Diyarbekirliler, geçmişi anarken ilk olarak işte bu sinema salonlarını hatırlar.
Ama akıllarda hep aynı soru yankılanır:

“Bu sinemaların kaderi ne oldu?”

İLK GÖSTERİMLERDEN DİLAN’A: BİR KÜLTÜR SERÜVENİ

1920’lerin başında Diyarbakır’da sinema serüveni, kiliselerde yapılan gösterimlerle başladı. 1930’larda ise Halkevi sineması, şehrin kültür hayatına yeni bir soluk kattı. Asıl kırılma noktası ise 1951’de yaşandı. O yıl, yalnızca Diyarbakır’ın değil, neredeyse tüm bölgenin dikkatini çekecek Dilan Sineması’nın inşaatına başlandı. Ermeni mimar Harutyan Sarafyan’ın imzasını taşıyan Dilan, Dağkapı Meydanı’nda yükseldi ve 1956’da kapılarını açtı. Sadece bir sinema salonu değil, aynı zamanda bir prestij abidesiydi. O dönem Ortadoğu ve Balkanlar’ın en büyük sinema salonu olma özelliğini taşıyan Dilan, Diyarbakır için bir sembole dönüştü.

YILMAZ GÜNEY’İN FİLMLERİ, AİLELERİN BULUŞMA NOKTASI

Dilan Sineması yalnızca film gösterimlerinin yapıldığı bir mekân değildi. Politik ve toplumsal mesajların verildiği filmler, özellikle de Yılmaz Güney’in unutulmaz yapıtları burada gösterildi.

Salonun görkemi, onu kentin sosyal yaşamının merkezine dönüştürdü. Ailelerin buluşmak için randevulaştığı, gençlerin hayallerini süsleyen, insanların hatıralarını paylaştığı bir yerdi Dilan.

Ama Diyarbakır’ın sinema hayatı Dilan’la sınırlı değildi. Yenişehir’den Emek’e, Nilgün’den Ar Sineması’na kadar pek çok salon, bu kentin kültürel hafızasında özel bir yer edindi. Yazlık sinemalar, kışlık salonlar… Sinema, Diyarbakır’da sadece bir eğlence değil, aynı zamanda bir yaşam biçimiydi.

MODERNLEŞMENİN GÖLGESİNDE KAYBOLAN SALONLAR

Ne yazık ki zaman, sinema salonlarının da kaderini değiştirdi. Kentsel dönüşümler, değişen alışkanlıklar, televizyonun hayatlara girişi, AVM’lerin yükselişi ve yeni sinema anlayışı… Hepsi, bir dönemin sembolü olan bu salonların kapanmasına yol açtı.

Her kapalı kapı, sadece bir binanın değil, bir hatıranın da gömülmesi demekti. Bugün, eski Diyarbekirliler hâlâ bu salonları hatırlar. Hâlâ Dilan’ın görkeminden, yazlık sinemaların serin akşamlarından söz ederler. Özleyenler için sinema salonları artık yalnızca birer mekân değil, geçmişe açılan pencerelerdir.

UNUTULMAYAN BİR HAFIZA

Diyarbakır’ın kaybolan sinemaları, yalnızca beyazperdeye değil; kentin ruhuna da ışık tuttu. Onlar, geçmişin sosyal hayatını, dostluklarını, aşklarını, kentin kültürel hafızasını taşıdı. Bugün geriye sadece anılar kaldı. Ama o anılar bile bize bir şeyi fısıldıyor: Bir şehrin belleğini sadece taş yapılar değil, insanlarının yaşattığı kültürel mekânlar da ayakta tutar.

Muhabir: Mehmet Rumet SOYLU