Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesinde bulunan ve her yıl on binlerce turistin ziyaret ettiği Ulu Cami’nin girişine Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından konulan "bilgilendirme panosunda”, Türkçe, İngilizce, Arapça ve Rusça yer aldı ama Kürtçeye yer verilmedi. Panoda Kürtçeye yer verilmemesine yurttaşlar “İslamiyet bütünleştirici bir dindir, ayrım yapmamak lazım” diyerek tepki gösterdi. 

Cemaatinin büyük çoğunluğu Kürt olmasına rağmen Ulu Cami’de Kürtçeye yer verilmemesini tepki gösteren yurttaşlardan Tahsin Sever, Kürtçe konuştuklarını ve konuşmaya da devam edeceklerini söyledi. Kürtlerin “başka dile” ihtiyacının olmadığını söyleyen Sever, “Bu topraklar bizlere ait. Burada Türkçe, Arapça, Rusça ve İngilizceye yer veriliyor, niye Kürtçeye yer verilmiyor? Asıl Kürtçenin olması lazımdı. Yüzyıllardır bizim anadilimizi bizlere bile yasak etmişler. Bizim dilimizi ve varlığımızı kabul etmiyorlar. Biz, dilimizin var olması için mücadelemize devam edeceğiz. Bu topraklar ve bu dil için insanlar bedel ödemiş, bunu onlar da biliyor. Burası Allah’ın camisi, kimsenin dilini sınıflandıramazlar burada, bu İslamiyet’te de yoktur. Dünyada ne kadar dil, din, ırk varsa hepsini Allah yarattı. Bu, bize yapılan bir zulümdür. Kimliğimizi, varlığımızı ve dilimizi kabul etmiyorlar. Türkiye’de Afganlar ve Suriyeliler için bilgilendirme tabelaları bulunuyor. Ama bu ülkede yaşayan Kürt halkının dili ve kimliği yok sayılıyor” diye konuştu.

 Raif Kartal adlı yurttaş ise, “Camileri bile artık kendilerine göre yapıyorlar, çünkü dinde sınıflandırma olmaz. Kürtçe bir gün Allah’ın izniyle özgür kılınacak” sözleriyle tepkisini dile getirdi.

Diyarbakır’ın sahabeler kenti olduğunu ifade eden Mehmet Çiçek, İslamiyet’in yayıldığı ilk coğrafyalardan birinin Diyarbakır olduğunu vurguladı.

Hüseyin Tanişer, “Bu ülkede bütün dillerle konuşabilirsin, fakat söz konusu Kürtçe oldu mu suçlu durumuna düşüyorsun” diyerek, şöyle devam etti: “Bu durum İslamiyet’e aykırıdır. Sadece İslamiyet’e değil, hiçbir dinde bu durum yoktur. İslamiyet adı altında dil, din, ırk ayrımı yapan kişiler kendilerine Müslüman dememeli. Türkiye kendi İslamiyet’ini, kendi dinini uyarlamış, gerçek İslamiyet’e göre gitmiyor.”

 ‘BEN KÜRDÜM, TÜRKÇE BİLMİYORUM’

Bediüzzaman Ergün, anadilinin Kürtçe olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi: “Ben dualarımı Kürtçe okuyacağım, çünkü benim dilim Kürtçe ve herkes kendi dilinde okusun, bizler bu coğrafyada var olduğumuzdan beri Kürtçe konuşup, Kürt olarak yaşayacağız. Türkçe bilmiyoruz, çünkü bizim dilimiz Kürtçedir. Biz Kürt’üz, bizler Kürtçe konuşuruz ve bu yasak olmamalı.”

 Hem Diyarbakır’daki nüfusun hem de Ulu Cami cemaati Kürt olmasına rağmen bilgilendirme tablosunda Kürtçeye yer verilmemesindeki çelişkiye işaret eden Ergün, şöyle konuştu:

“Herkesin burada Kürtçe konuşmasına rağmen tabelada bütün dillere yer verilmiş, Kürtçeye yer verilmemiş,  böyle bir şey olamaz. Camide dil sınıflandırması olmamalı, herkes kendi anadilini konuşmalı. Diyarbakır’da bulunan insanların çoğu Kürtçe biliyor ve konuşuyor. Biz bu sistemi kabul etmiyoruz, bizi görmezden geliyorlar, haksızlık yapıyorlar. Burada İngilizce, Arapça konuşanlar var, kim onlara karışıyor ki, kimse de bize karışmamalı. Biz insanız, Müslümanız ve Kürt’üz.”

 ‘BURADA KÜRTLER VARDI’

 Bilgilendirme panosunda Kürtçeye yer verilmemesinin haksızlık olduğunu dile getiren İdris Kapar, şunları söyledi: “Bu memleketin asıl sahipleri Kürtlerdir. Kim ne derse desin, bu memleketin asıl evlatları Kürtlerdir. Kürtçe konuşanı, Kürt olan herkesi ‘terörist’ yaptı. Adaletin olmadığı bir yerde hiçbir şey de olmaz.”

Ülkede hak ve hukukun olmadığının buradan belli olduğuna dikkat çeken Bahattin Topal da, şunları kaydetti: “Burası Diyarbakır ve herkes Kürtçe konuşuyor, o tabelada asıl Kürtçenin olması gerekir. Benim ömrüm bitti ve bu güne kadar.” (M.A)

Editör: TE Bilişim