Prof. Dr. Batur, hastaların önemli bir kısmının kriz öncesi hiç şikayeti olmadığını söylemelerine rağmen, derinlemesine bir sorgulama yapıldığında tıbbi yardım gerektirecek kadar ağır olmayan göğüste müphem sıkıntılar, nefes darlığı, aşırı yorgunluk gibi konulardan yakındıklarını anlattı.

Kalp krizi olduğu anda en önemli yakınmanın ise hastanın şiddetli bir göğüs ağrısı ile karşı karşıya kalması olduğunun altını çizen Prof. Dr. Batur “Çoğu zaman öylesine şiddetli bir ağrıdır ki hasta göğsünün ortasının sıkıştırılıyor, eziliyor, yanıyor gibi olduğunu söyler. Ağrı bazen çeneye, sırta ve sol kolun küçük ve yüzük parmağına kadar vurabilir veya hasta bu kısımlarda uyuşma var diyebilir” diye konuştu. Batur, şeker hastaları ve özellikle yaşlı hastaların bazen kalp krizi esnasında göğüs ağrısından şikayet etmediğini, yorgunluk, soğuk terleme, aşırı halsizlik, nefes darlığı gibi daha farklı konulardan yakındıklarını belirterek, bu grup hastaların böyle bir durumda tıbbi yardım istemeleri gerektiğini ifade etti.

“Mide ağrısıyla karıştırılıyor”

Ayrıca bazen göğüs ağrısı dışında kalp krizi mide ağrıları ile de karışabileceğini söyleyen Prof. Dr. Batur “Bazen bulantı, kusma yakınması da olabilir. Özellikle bir kısım hastada mide sorunları olduğu düşünülerek önemli bir kalp krizi yakınması atlanabilir. Bu yakınmaları olan hastada da kalp krizi ekarte edilmesi gereken bir durumdur” dedi.

Kalp krizlerinin yüzde 95'inin kalp damarının iç çeperinde biriken yağ tabakalarının oluşturduğu plak tabir edilen oluşumlardan kaynaklandığına işaret eden Prof. Dr. Batur bazen sebepsiz bir şekilde, bazen ise ağır bir efor, stres sonrası plak denilen bu alanların çatlaması sonucu oluşan kan pıhtısının kalp damarını tıkadığını ve kalp krizinin bu şekilde başladığını ifade etti.

 “İlk 20 dakika çok önemli”

Prof. Dr. Batur, kalp krizi geçiren hastada tedavinin kalp damarını tıkayan pıhtının mümkün olan en kısa sürede açılması prensibine dayandığını; bunun da pıhtı çözücü ilaçlarla veya kardiyologların uyguladığı anjiyo-balon-stent teknikleriyle mümkün olduğunu söyleyerek, “İlk 20 dakikadan sonra geçen her dakikanın kalp kasının daha fazla hasar görmesine neden olur. Hasarı minimumda tutmanın yolu çok hızlı bir şekilde tedaviye başlanmasıdır. Bu nedenle hastanın en yakın sağlık kurumuna götürülmesi gerekir” dedi.

Özellikle risk grubundaki hastaların, bu tedavi imkanlarına sahip olan bir hastaneye ulaşması ile ilgili bir senaryosu olmasını tavsiye eden Prof. Dr. Batur, “Mümkünse bu tedavi imkanlarına sahip doktoru ve hastanesini önceden belirlemesi olası kalp krizi durumunda hastanın panik yapmasını engelleyeceği gibi kendi hayatının da kurtulmasını sağlar. Kalp krizlerinin tüm dünyada ve ülkemizde en önemli ölüm sebebi olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Eğer yüksek riskli bir hastaysa yakın çevresindeki insanların kalp masajı hakkında bir eğitimden geçmesi belki transfer esnasında olabilecek bir ciddi durumda faydası olabilir” diye konuştu. (İHA)