12 Eylül askeri darbesine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Ali Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davada, Evren ve Şahinkaya hakkındaki kamu davasının ölüm nedeniyle "ortadan kaldırılmasına" karar verilmiş, sanıkların mal varlıklarına el konulması ve TSK'den çıkarılarak rütbelerinin geri alınmasına yer olmadığına hükmedilerek, dava düşmüştü.
Bunun üzerine mağdurlar, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM), 2022'de başvuru yapmıştı. AYM, adil yargılanma hakkının ve suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilemez olduğuna karar vermişti.
AYM'DEN SONUÇ ALAMAYAN MAĞDURLAR, DOSYAYI AİHM'E TAŞIDI
12 Eylül darbesinden birkaç ay sonra sivil polislerce evinden gözaltına alınan ve işkence sonucu ölen TÖB-DER genel merkez yöneticisi Abdullah Gülbudak’ın kızı Senem Gülbudak, yine 12 Eylül darbesinin ardından TÖB-DER davası nedeniyle tutuklanan ve cezaevi koşulları nedeniyle tüberküloza yakalanarak yaşamını yitiren Hayri Erdoğan’ın oğlu Utku Erdoğan ile 12 Eylül döneminde işkence sonucu 34 yaşındayken ölen Mustafa Hayrullahoğlu'nun eşi Aynur Hayrullahoğlu, avukatları Arif Ali Cangı aracılığıyla AİHM'e başvurdu.
"RÜTBELERİNİN GERİ ALINMASI KONUSUNDA HÜKÜM KURULMALIYDI"
Başvuruda, Türkiye’nin siyasi ve hukuk tarihi açısından en önemli davalarından birinin 12 Eylül Darbe davası olduğu ve bu davanın düşme kararıyla kapatılamayacağının altı çizilerek, "Darbeci sanıklar ölmeden önce kurulan hüküm, sadece hürriyeti bağlayıcı cezayı değil, aynı zamanda maddi menfaatlere ilişkin hükümleri de içermekteydi. Dolayısıyla ölmeleri üzerine hapis cezası düşse de maddi menfaat niteliği de olan rütbelerinin geri alınması konusunda hüküm kurulmalıydı. Darbe yapmaktan ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış Ahmet Kenan Evren ile Ali Tahsin Şahinkaya'nın rütbelerinin geri alınmamış olmasının, hiçbir hukuksal ve vicdani yanı olamaz. Bir daha darbeler yaşamak istemeyen katılan müvekkiller, bu nedenle adalet arayışlarına devam etmişlerdir" denildi.
"12 Eylül darbesi döneminde binlerce insanın yanı sıra başvurucuların yakınlarının, pek çok hakkının ihlal edildiği belirtilen başvuruda "İnsanın, insanlık onuruna layık bir şekilde var olabilmesi ve kişiliğini koruyup geliştirebilmesi için haklarının korunduğu demokratik hukuk düzeninin sağlanması gerekmektedir. Hakları ihlal edilen başvurucuların adalet arayışının cezasızlıkla sonuçlanması manevi varlıklarını koruma ve geliştirme haklarının ihlali sonucunu doğurmuştur. 12 Eylül darbe suçunun bu şekilde cezasız kalması, başvurucuların adil yargılanma, etkili başvuru hakları ağır şekilde ihlal edilmiştir" ifadelerine yer verildi.
"12 EYLÜL DARBESİ YÜZÜNDEN TÜRKİYE'DE ÇOK SAYIDA İNSANLIĞA KARŞI SUÇ İŞLENMİŞTİR"
Başvuruda Venedik Komisyonu’nun raporuna atıf yapılarak, "Geçmişte işlenen insanlık suçlarının soruşturulması, eylemin gerçekleştirildiği tarih itibariyle uluslararası hukuka göre insanlığa karşı işlenen bir suç olarak kabul ediliyorsa ‘kanunilik’ ilkesine aykırı değildir. Latin Amerika’daki faşist diktatörlerin halklarına yaşattıkları sistematik öldürmeler, işkenceler ve kayıplardan sorumlu tutulabilmeleri, uluslararası hukukun kabul ettiği bu önemli kuralın uygulanması yoluyla mümkün olmuştur. Darbenin kendisi tek başına insanlığa karşı suçtur, diğer yandan 12 Eylül darbesi yüzünden Türkiye'de çok sayıda insanlığa karşı suç işlenmiştir. Başvurunun bu bakımdan da ele alınmasını diliyoruz" talebinde bulunuldu.
DAVANIN GEÇMİŞİ
12 Eylül davasında sanıklar, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve eski Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, 765 sayılı TCK'nın "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca önce "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezasına çarptırıldı, ardından takdiri indirimle bu cezaları "müebbet hapis cezasına" çevrildi.
Kararın temyiz edilmesinin ardından, süreç devam ederken, Kenan Evren 9 Mayıs 2015'te, Şahinkaya 9 Temmuz 2015'te hayatını kaybetti. Yargıtay ve yerel mahkeme süreçlerinin sonunda, sanıkların ölümleri nedeniyle davanın düşürülmesine, sanıkların mal varlıklarına el konulması ve TSK'den çıkarılarak rütbelerinin geri alınmasına yer olmadığına karar verilmişti.