ÖZEL HABER / Fuat BULUT
Hamdi Ulukaya’nın ismi, Türkiye’nin en önemli spor kulüplerinden biri olan Fenerbahçe’ye verdiği sponsorluk desteğiyle yeniden duyuldu. Ancak bu isim, sadece yoğurtla zengin olmuş bir Kürt iş insanını değil; aynı zamanda göç, kimlik, mücadele ve dayanışmayla örülmüş daha büyük bir hikâyeyi taşıyor.
O hikâyenin ilk sayfası, Erzincan’ın İliç ilçesine bağlı bir Kürt köyünde başlıyor. Hayvancılıkla geçinen 8 kişilik bir ailenin çocuğu olarak büyüdü. Ankara Üniversitesi'nde siyaset bilimi eğitimi görürken, 1994 yılında henüz 22 yaşındayken Türkiye’yi terk ederek ABD’ye yerleşti.
BİR MARKADAN FAZLASI: CHOBANİ
ABD’ye gittiğinde hayata sıfırdan başladı. New York eyaletinin kuzeyindeki bir çiftlikte işe girdikten sonra, ziyaretine gelen babası, o bölgede satılan beyaz peynirin kalitesini beğenmeyince, oğlu Hamdi’yi Erzincan’da bir dönem işlettikleri peynir çiftliğinde üretilen beyaz peyniri ABD’ye ihraç etmeye razı etti. Türkiye'den gelen peynir ABD'de beğenilince, Ulukaya 2002 yılında New York, Johnston’da “Euphrates” (Fırat) adını verdiği, kendine ait küçük bir toptan beyaz peynir imalathanesi açtı.
Tesis, iki yılın sonunda ancak kendini kurtaracak hale gelebildi. Ulukaya, bu dönemi “O iki yılda hayatımın en zor günlerini geçirdim” diye hatırlıyor.
2005 yılına gelindiğinde, Ulukaya e-posta kutusuna gelen spam mesajları ayıklarken, kendi beyaz peynir imalathanesinin 100 km kadar batısında, New York South Edmeston’da tam teçhizatlı bir yoğurt fabrikasının satılığa çıkarıldığını gördü. 84 yıllık bu fabrika, Kraft Foods tarafından kapatılmıştı. Ulukaya, mesajı çöpe gönderdi ancak ertesi gün fabrikayı gezmeye gitti.
Avukatı ve danışmanının “alma” demesine rağmen fabrikayı satın almaya karar verdi. Ödemeyi Küçük İşletmeler İdaresi’nden ve yerel teşviklerden yararlanarak, beş ay içinde tamamladı. Yeni şirketinin adını önce Agro Farma koydu. Eski Kraft çalışanlarından birkaçını işe alarak, öncelikle terk edilmiş fabrikanın boya ve tamirat işlerine girişti.
Amerikan usulü yoğurdu fazla şekerli, sulu ve yapay bulan Ulukaya, Türkiye'de her gün yiyerek büyüdüğü süzme yoğurdu üretmeyi tercih etti. Amacı, ABD pazarı için kaliteli, lezzetli, doğal ve uygun fiyatlı bir süzme yoğurt yaratmaktı.
Eski dostu olan bir yoğurt ustasını Türkiye’den getirterek, yeni yoğurdu mükemmel hale getirmek için iki yıl boyunca çalıştı. Farklı sıcaklık ve sürelerde, çeşitli mayalarla yüzlerce deneme yaptıktan sonra, istedikleri lezzet, kıvam ve doğal raf ömrüne sahip yoğurdu elde etmeyi başardılar.
Reklama ayıracak bütçesi olmadığından, parasını ve zamanını ürün ambalajına yatırdı. Kase şeklinde yeni bir ambalaj geliştirerek, markasının tasarım ve renkleriyle diğer yoğurtlardan farklı görünmesini sağladı.
Fabrikasının adını da IŞİD’in vahşetine maruz kalan Kobani’ye dikkat çekmek için “Chobani” koydu. Chobani kısa sürede Amerika’nın en büyük yoğurt markası oldu. Üstelik yalnızca ekonomik başarısıyla değil, verdiği sosyal mesajlarla da konuşuldu.
Ulukaya’nın firması mülteciler için kapılarını açtı. Onlara istihdam sağladı, yardım kampanyalarına öncülük etti. Ulukaya sadece bir patron değil, aynı zamanda bir insan hakları savunucusuydu. Göçmenlere yönelik nefretin yükseldiği dönemlerde bile geri adım atmadı.
“TÜRKİYE’DEN AYRILDIM ÇÜNKÜ KÜRTTÜM”
Hamdi Ulukaya, büyük zahmetlerle ABD’de kurduğu bu gücü, yalnızca yoğurt satarak değil; kimliğiyle barışarak elde etti. CNN’e verdiği bir röportajda Türkiye’deki geçmişini ve yaşadığı ayrımcılığı şu sözlerle anlattı:
“Kürtler, Türkiye’de insan hakları ihlallerine maruz kaldı. Köyleri bombalandı ve boşaltıldı. Türkiye’den ayrıldım çünkü Kürttüm ve Kürtlerin hak taleplerini oldukça önemsiyordum.”
Bu sözler uluslararası medyada geniş yer buldu; Türkiye’de ise çoğu zaman görmezden gelindi.
SERVETİYLE 7. SIRADA YER ALDI
2025 yılı itibarıyla Hamdi Ulukaya, Forbes Türkiye listesinde 2,3 milyar dolarlık servetiyle 7. sırada yer alıyor. TIME dergisi tarafından “Dünyanın En Etkili 100 İnsanı” arasında gösterildi. Chobani ise Fast Company tarafından “en yenilikçi şirketler” listesine girdi.
FENERBAHÇE’YE UZANAN YOL
Ve bu yıl, Hamdi Ulukaya’nın ismi Türkiye’de yeniden gündeme geldi. Bu kez siyasetten ya da CNN röportajından değil; Fenerbahçe’ye verdiği dev sponsor desteğiyle. Chobani, 2 yıllığına kulübün sponsorlarından biri oldu.
Basın toplantısında söylediği “Sayın Başkan, değerli yönetim kurulu üyeleri, kıymetli Fenerbahçe ailesi, tüm Türkiyeliler ve halkımız” sözleri nedeniyle ırkçı çevrelerin hedefi haline geldi. Oysa Ulukaya’nın bu sözleri, hem Kürt kimliğine vurgu içeriyor hem de birlikte yaşamanın mümkün olduğuna dair umut taşıyordu.
Sponsorluk anlaşması sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşme ise tüm bu sosyal çıkışlarının ardından “politik manevra” olarak değerlendirildi.
Kimilerine göre bu, Chobani’nin Türkiye pazarı için yaptığı stratejik bir hamleydi; kimilerine göre ise bir “barış mesajı.”
Hamdi Ulukaya’nın hikâyesi sadece bir başarı öyküsü değil. Bu aynı zamanda, Türkiye’nin yarım asırdır çözemediği Kürt meselesinin, kişisel bir travmayla nasıl evrensel bir iyiliğe dönüşebileceğinin göstergesi.
Bugün Erzincan’daki bir yaylada doğan, adı belki doğum kâğıdına bile doğru yazılmamış bir çocuk, New York’un göbeğinde kurduğu fabrikada sadece yoğurt değil; adalet, umut ve dayanışma da üretiyor.
Belki de asıl başarı, tam da bu: Kimliğinden utanmadan, tarihinden kaçmadan ve başkalarının kimsesizliğini kendi sorumluluğu sayarak büyümek.