ÖZEL/RÖPORTAJ / Faruk BALIKÇI

Genel Merkezi Diyarbakır’da bulunan Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) Genel Başkanı Bayram Bozyel ile Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta açıkladığı, “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile başlayan yeni sürece dair görüşlerini ve Suriye’de yaşanan gelişmeleri sorduk. Bozyel, Güneydoğu Ekspres’e yaptığı değerlendirmede çarpıcı açıklamalarda bulundu.

“PKK’NİN SİLAH BIRAKMASI KÜRTLERİN HAYRINADIR”

*Yeni süreci PSK olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt meselesine ilişkin somut bir program olmadığını bildiğimiz halde PSK olarak, PKK’nin silah bırakma sürecini destekliyoruz. Biz zaten silahlı çatışmanın Kürdistan’da, Türkiye’de herhangi bir zeminin kalmadığını, fiilen artık işlemediğini biliyor ve bunu uzun zamandır söylüyoruz. Tersine Türkiye PKK’yi bahane ederek savaş uçaklarıyla Irak’ın Kürt bölgesine ve Rojava’ya saldırılar yapıyor. Bunun için diyoruz ki PKK’nin silah bırakması Kürtlerin hayrınadır. PKK silah bıraktığında Türkiye, ‘PKK Teröristan Devleti’ kurmaya çalışıyor algısı yaratamayacak. PKK silahı legal demokratik siyasetin üzerinden kalkacak. Bundan en çok DEM faydalanacak. Siyaset normalleşecek, taşlar yerine oturacak. Siyasal ilişkiler normalleşecek. Muhalefetin enerjisi daha çok ortaya çıkacak. Bütün bu nedenlerle biz silahların susmasını olumlu buluyor ve destekliyoruz.

Pkk’nin Silah Bırakması Kürtlerin Hayrınadır2

PKK’nin silah bırakma meselesi doğal olarak bazı düzenlemeleri gerektirir. Ki bunu DEM’liler de söylüyor. Bizde buna katılıyoruz. Silah bırakanların ülkeye dönüşü için yasal düzenlemelerin yapılması lazım. Eğer dağdaki ‘Teröristin’ ülkeye dönmesine zemin açıyorsan, ‘teröre destek’ iddiasıyla içerde tuttuğun Demirtaş gibi siyasetçileri de bırakman lazım. PKK ile ilişkili iddiasıyla kayyum atadığın belediye başkanlarını da görevlerine iade edip serbest bırakman lazım. Bu çerçevede terörle mücadele yasasında değişiklikler gündeme gelebilir.
Kürt meselesi Kürt halkının kendi coğrafyasında yaşaması kendi dilini kullanması bütün ulusal değerlerini yaşama meselesidir.

“SURİYE’DE YAŞANAN BOŞLUK SÜRECİ BAŞLATTI”

*12 yıl sonra yeni bir süreç neden başladı?

Biz ilk günden Bahçeli’nin yaptığı açıklamanın Ortadoğu’daki gelişmelerle ilgili olduğunu söyledik. Ve olup bitenlerde bizi doğruladı. Tabii ki Türkiye’de derin ekonomik, sosyal, siyasal krizler var. Bugün Türkiye’de yaşanan büyük krizin Kürt sorunundan kaynaklandığını söylüyoruz. Ancak Bahçeli’nin Ekim 2024’teki çağrısı esas olarak Ortadoğu’daki gelişmelerle ilgiliydi.

Ortadoğu’daki gelişmeler bağlamında 7 Ekim 2023’teki Hamas’ın İsrail’e yaptığı saldırıyı bir milat olarak sayabiliriz. Sonraki gelişmeleri biliyoruz. İsrail, Hamas’ı neredeyse ortadan kaldırdı. Ardından Hizbullah’a büyük bir darbe vurdu. Esad rejimini ayakta tutan da Hizbullah’tı. Hizbullah’ın vurulmasından sonra İran’ın da eli zayıfladı ve bölgeden çekilmek zorunda kaldı. İran’ın bölgeden çekilmesiyle Esad rejimi boşlukta kaldı ve kendiliğinden çöktü. ABD, Şam’ın yolunu HTŞ’ye açtı. Bütün bu gelişmeler Türkiye’yi harekete geçirdi. Türkiye Esad rejimin yıkılması ve İran’ın çekilmesiyle oluşan boşluğun Kürtlerin lehine işlediğini gördü ve bu gelişmeler Türkiye’ye ve Rojava’ya yansımadan önünün kesilmesini istedi. Bunu da Öcalan üzerinden yapmak istedi. Yani yeni süreci Suriye’de ve Ortadoğu’da oluşan boşluktan Kürtlerin faydalanma ihtimaline karşı bir ön alma çabası olarak nitelendirebiliriz. Çünkü, Suriye’deki Kürtlerle, Türkiye’deki Kürtlerin kaderi iç içe geçmiş durumda.

“ŞAM’DA ELLE TUTULUR GÜÇ KÜRTLERDİR”

*Ortadoğu’daki gelişmeler kime yaradı?

Ortadoğu’daki gelişmeler eş zamanlı olarak dört ülkedeki Kürtleri etkiliyor. Rojava’daki son durum Kürtlerin lehine. Çünkü mevcut rejim kalıcı bir alternatif bulununcaya kadar emaneten Şam’da duruyor gibi. Kürtler ademi merkeziyetçi bir sitemden yanalar. Gücün tek elde olmasından kaynaklı olarak geçmişte yaşanan trajedik olaylar hala taze. Yarın öbür gün bütün güç El Şara’ya geçerse yine benzer durumlar yaşanabilir. Bir ülkede sürdürülebilir demokratik sistem istiyorsanız gücü dağıtacaksınız. Dolayısıyla tüm bu gelişmeler Kürtlerin lehinedir.

Öte yandan ABD ve Fransa Kürtleri bir araya getirmek için şimdiye dek yoğun bir çaba sarf ettiler. Bundan amaç Kürtlerin bir araya gelmesi ve yeni Suriye’nin kuruluşunda daha etkili bir rol oynamasıdır. Şu anda yeni Suriye’nin kuruluşunda etkin rol oynayabilecek elle tutulur güç Kürtlerdir. ABD ve Fransa bu anlamda Kürtlere büyük bir rol biçiyor ve bir araya gelmeleri için çok çaba sarf ediyorlar. Kürt halkının yoğun baskısı ve talebinin de etkisiyle Sayın Barzani Suriye’deki Kürtlerin birliği için devreye girdi. Sayın Mesut Barzani ve Mazlum Abdi’nin 14 Ocak’ta buluşmasıyla Rojava’daki birlik süreci hızlandı. Bu arada ENKS ve PYD’ye yakın partilerin görüşmesi sıklaştı. ABD ve Fransa bu görüşmeleri teşvik etti. 26 Nisan’da Kamışlo’da gerçekleşen konferansa KDP ve KYB temsilcilerinin katılması önemliydi. DEM’den de bir heyet bu konferansa katıldı. Kürt Birlik Konferansı’ndaki bu düzeydeki katılım dört parçada Kürtler arası işbirliği için de olumlu bir zemin hazırladı

“ÜNİTER DEVLET YAPISININ FELAKETLERİNİ ESAD VE SADDAM DÖNEMİNDE YAŞADIK”

*Kürtler Ademi merkeziyetçilik dedi. Suriye Hükümeti tepki gösterdi. Ne diyorsunuz?

Yeni Suriye için bir projeksiyon sunuldu. Kürtlerin sonuç bildirgesi Ortadoğu için yeni bir model olabilir. Suriye çok uluslu çok mezhepli bir ülke, bu ülkeye üniter devlet yapısını dayatmazsınız. İktidar gücünü tek elde toplayamazsınız. Bunun yarattığı felaketleri biz daha önce Esad ve Saddam döneminde yaşadık. Kürtler Suriye’de yeni rejimin çoğulcu ve seküler olması gerektiğini söylüyorlar. Yeni sistemin AB değerlerine bağlı demokratik olmasını söylüyorlar. Konferans sonuç bildirisinde Suriye için bir model önerdiler. Şam yönetimin bu bildiriye ‘toprak bütünlüğü kırmızı çizgimizdir’ söyleminin hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü HTŞ yönetimi uluslararası alanda tanınmış bile değildir. Şam’da iktidar boşluğu oluşmasın diye HTŞ Şam’a yerleştirilmiştir. Suriye’nin geleceğinde HTŞ’nin oynayacağı kayda değer bir rol yoktur. Suriye’nin geleceğinde asıl rol oynayacaklar ABD, Fransa, İngiltere ve İsrail’dir. Sonra Katar ve Türkiye gelir. Kaldı ki Suriye’de yeni bir anayasanın mutlaka bütün toplumsal kesimlerin uzlaşısı ve onayıyla yapılması gerekir. Muhtemelen HTŞ’ye son açıklamaları yaptıran da Türkiye’dir. Kaldı ki HTŞ son dönemde SDG ile beli diyaloglar içinde.

“PYD İDEOLOJİK OLARAK PKK’YE, ASKERİ OLARAK ABD’YE BAĞLI”

*Türkiye böyle bir sorunu çözmeye çalışırken, Suriye’de neden böyle bir tavır alıyor?

Türkiye bu meseleyi tam olarak çözüyor diyemeyiz. Kendi perspektifinden çözmeye çalışıyor. 2-3 ay önce Hakan Fidan SDG’lileri silahsızlandıracağız dedi. Daha sonra söylemlerini değiştirerek bu işi HTŞ yapacak dediler. Son dönemde Türkiye’nin Rojava’ya ilişkin söylemlerinin yumuşadığı görülüyor. Türkiye’nin son aşamada Rojava’daki Kürt gerçeğini kabul edeceğini öngörüyorum. Sanıldığı gibi Türkiye’nin demesiyle SDG silah bırakmaz. Çünkü PYD-SDG sadece PKK’ye bağlı, sadece Öcalan’ın talimatıyla hareket eden bir yapı değil. İdeolojik olarak PKK’ye bağlı ama askeri olarak tamamen ABD’ye bağlıdır. Onları ayakta tutan ABD’dir. Kabul edelim, ABD desteği olmadan Kürtlerin mevcut kazanımlarını koruması zor. Elbette ABD olmadan da Kürtler kendi davalarından vazgeçmezler ama bölge devletlerinin saldırıları karşısında zorluk yaşarlar.

“YENİ DÜZENDE DEVLET DIŞI SİLAHLI AKTÖRLERE YER YOK”

Türkiye’deki Kürt meselesi de bölgedeki gelişmelere bağlı olarak çözülecek. 2009 ve 2015 sürecindeki çözüm meselesi Rovaja kaynaklı çökmüştü. Şimdi yine Rojava kaynaklı başladı. Burada silahlar sustuğu zaman, Rojava’nın önü açılacak, rahatlayacak. Rojava’da Kürt meselesinin rayına girmesinin de Türkiye’ye de yansımaları olacak. Paralel yürüyen süreçlerdir. Ortadoğu’da kurulmakta olan yeni düzende devlet dışı silahlı aktörlere yer yok. Hamas’a, Hizbullah’a, Haşdi Şabi’ye yer yok. PKK’ye silah bıraktırma projesi esas olarak ABD’ye aittir. Türkiye’ye de bu işi bitirin, PKK’ye de anlaşın diyorlar. Ayak bağı olmaktan çıkın diyorlar.

Muhabir: Faruk BALIKÇI