ÖZEL HABER – Mehmet Rumet SOYLU

Bu toprakların birçok yazarı, şairi ve düşünürü gibi, Müslüm Aslan da zorlu zamanlar sonrasında sürgünü yurt edindi. Aslan, Şiir kitaplarının yanında en son, deneme-anlatı türünde ‘Sizin Orada Yıldız Var Mı?’ adlı yeni kitabıyla okuyucularının karşısına çıktı. Çocukluğundan başlayan yazı serüvenine Almanya’da devam eden Müslüm Aslan, yeni çalışmasını, 45 başlıkta ve olabildiğince sürükleyici bir dille kaleme almış. Aslan, yeni kitabı ve şiir ile ilgili Güneydoğu Ekspres’e konuştu.
Aslan’a sorduğumuz sorular ve verdiği yanıtlar şöyle:

“YASAKLI KASETLERDEN YÜKSELEN ÇIĞLIK, ŞİİRE DAİR İLK IŞIKTI”

* Yazı serüveniniz nasıl başladı?

80'li yıllarda dedemin ve babamın sevdiği kasetleri saklayıp çıkarmalarına çok tanık oldum. Bazen onlarla beraber ben de o şarkıların ve şiirlerin üzerine telaşla ve korkuyla toprak saçtım. Karanlık kış gecelerinde, perdeleri kapalı o odalardan kısık sesle ve keyifle, kendilerinden geçercesine dinlemeleri, bende derin izler bırakan hatıralardandır.

Yasakların Gölgesinde Filizlenen Bir Çığlık, Yazıya Döküldü2

Gömmek ve nemli, ıslak poşetlerin arasından alıp temizlemek; bir bakıma ölüm ve dirilmelerine tanıklık etmekti. Yasakların pusularından geçen kasetlerden yükselen ülke ve özgürlük sevgisinin çığlığı, zihnimde şiire dair olan ilk ışıktı. Korku, tedirginlik ve inatla onlardan kopmamaları, beni de şarkı ve şiirin menziline itiyordu.
"Önce söz vardı" misali, benim de şiirden önce şiire dair sevgim o yasakların gölgesinde büyüdü.
Yasaklı siyaset zamanlarının kulvarlarında tanıklık ettiklerim ve kaybettiğim arkadaşlarım oldu.
Kavga zamanlarında güneş çok sıcak, açlık çok derin, soğuk en çıldırtan, acı ise tarifsiz ve derin haliyle uğrar. Böylesi demleri en iyi anlatacak şey, kalbin yamaçlarından özenle seçilmiş harfler ve kelimelerdir. Çantada, dizelerle karaladığım kâğıt parçası; naylona sarılı tuz, çay, kuru ekmek ve bir avuç undan daha fazla yer kaplayan en ağır yükümdü.

İstanbul’da film setinde yangın
İstanbul’da film setinde yangın
İçeriği Görüntüle

Yani şiir, yasakların beni kıyısına sürüklediği deniz; kavganın beni ortasına bıraktığı çığlıktı.
Çocukluğumda tanıklık ettiklerimin toprağına düşen tohum, patikalardan ısısını alarak büyümeye başladı.

“YAZMAK, MÜZİĞİN TÜRLERİ GİBİDİR, BAZEN SLOW, BAZEN ÇOK HAREKETLİ”

* Seni hep şair kimliğinle bilirdik de, niye bu defa anlatı-deneme türü?

Kendimi zorlayarak, “benim de şiirim olsun” demedim, istemedim. Şiir, özellikle uğraşım ve bilinçli bir tercihim değildi. Nefesimin kesildiği demlerde; hem gözyaşı, çığlık, serzeniş, umut, beklenti... Hepsi şiirin şivesiydi ve bana nefes aldıran şeydi.

Çocuk yaşlarda kendini kan, gözyaşı ve tanımsız yitikliklerin içinde bulan birinin kalbine yağan nefes yağmuru idi. Ruhuma yaşadıklarım ve hissettiklerim, tanık olduklarımdan ötürü ne zaman karanlık dalgalar uğrasa, imdadıma -kimseye hissettirmeden- kalemime sığınan dizeler yetişirdi.
Evet, genelde şiir yazdım. Yazmak, müziğin türleri gibidir: Bazen slow, bazen çok hareketli; aynı çemberde durmayan melodiler topluluğu...
Şair ve şiir de, onu oluşturan dizelerin ülkesinden firara kalkışır. Amacına ulaşmak için kelimelerini toplarken farklı sınırlarda ve çemberlerde bulur kendini, ama sonunda yine kendine döner. Bu anlayışla bazen şarkı sözlerine, öykülere konuk oldum. Denemeler, böylesi bir misafirliğin ürünüydü.

“YASAK VE YANGINLAR ARASINDAN YENİDEN DİRİLİŞİN KİTABIDIR”

* Bu kitabınızın özel bir hikayesi var mı?

Zindandan çıktıktan 10 yıl sonra, tamamıyla çehresi ve insanları değişen, çocukluğumdan emarelerin silindiği Nusaybin’de; kocaman bir hayal kırıklığı ve boşluğun vadilerinden yankılanan duygularımın, yalnızlığa iltica eden monologlarıdır bu kitap.
Suskunluktan seken, pencerelerini kapatan yalnızlıklar; dağlara, ovalara savrulan kelimeler ordusu… Zaten kitabı okuyan, o boşlukta uğuldayan bir sessizliğin kendi kendine konuşmasını işitir.

Yasakların Gölgesinde Filizlenen Bir Çığlık, Yazıya Döküldü3

Bu kitap, daha önce “Nehirler Zindanlara Dökülür” ismiyle, yanlışlıkla redakte edilen dosyanın yerine edilmemesi gerekenle karışarak 2013 yılında yayımlanmıştı. O hali içime sinmemiş ve "yayınlanmasaydı daha iyi olurdu" demiştim. Hemen hemen dağıtıma bile çıkmadı. Zindan günlüklerimle beraber, sokağa çıkma yasaklarında yanan, yıkılan evde feci bir sonla buluştu.

Birçok yazıyı çıkardım, yeniden düzenledim. Aslında 2013’te okuyucuyla buluşması gereken kavuşma, 12 sene sonra yeniden gerçekleşti.
“Yanan Nehirlerin Külleri”, yıldızlaşarak doğdu.
“‘Sizin Orada Yıldız Var Mı?’” kitabı, yasak ve yangınlar arasından yeniden dirilişin kitabıdır.

“YAŞANANLAR OLMASA, SÖZ DİLSİZ, RENKSİZ, AMAÇSIZ, ÜLKESİZDİR”

* Cezaevi, sürgünlük ve daha birçok şey yaşadınız. Bunlar sizi besledi mi?

Yaşananlar olmasa, söz dilsiz, renksiz, amaçsız, ülkesizdir. Kapana kısılmışlıkta bir damla gibidir insan, duygu denizinde. Dört duvar olmasına rağmen durmadan dalgalara kapılırsın. O dalgalarda yokluk, kısıtlamalar, uzaklık, içinde girdaba dönen düşünceler vardır.
Duygu ve düşüncede körelmen, pişmanlığa secde etmen için konulduğun o yerde yazmak, kalemin daha çok keskinleşmesidir. Zindanda çürümemek ve kokuşmamak için açtığın penceredir yazmak.
İnanılmaz bir ilham oluyor yaşananlar. Orada yazmak ve okumak; en çıplak, en doğal haliyle yakın durduğun gerçekliğin, var etmenin kudretidir.

“SABIR OLMADAN ZİNDANIN KARANLIĞI ANLAŞILMAZ”

* Zindan ve sabır, İki dost mu, düşman mı sizce?

Zindan, seni benliğinden aşındırmaya çalışır. Sabır, senin aşınan yerlerini yeniden yaratmanın yol ve yöntemlerini gösterir. İkisinin arasındasın; kıyasıya bir kavgada yara bere içinde sarmaya çalışırsın kendini.
Zindan ve sabır; aynı mekânda duran, birbirlerini iyi tanıyan, tüm benlikleriyle savaşan iki düşman gibidir. Mertçe silahlarını ikisi de kuşanır orada.
Sabır olmadan zindanın karanlığı anlaşılmaz; zindan olmadan sabrın asaletiyle aydınlığa çıkılmaz.

4’Ü ŞİİR 5 KİTAP YAZDI

* Kaç kitabınız var?

Son kitapla beraber 5 kitabım oldu. 4’ü şiir, biri deneme. Müzik sanatçısı arkadaşlara yazdığım sözler var. Yayınlanmayan birkaç eserim daha var. Tekrar yazdığım zindan günlükleri ve Kürtçe öyküler.

“ŞAİR VE ŞİİR BÜTÜNÜNE DÖNÜŞTÜRÜR”

Şair olunur mu, şair doğulur mu?

İnsanın bünyesinde, doğasında bazı nüveler olmalı ilkin. Düşünsene, tabiat ananın kollarındasın ve insan yok. Rüzgârca konuşur, yağmurca üşür, yeşilce ölürsün — sözsüz ve imzasız.

Ama şekillendiğin toplum ve derin izler bırakan tanıklıklar, yazmanın özü ve mürekkebidir. Nehir yatağı gibidir insan. Benliğine biriken sesler, değen acılar; umut duası ve kavgası, ekmek mücadelesine çıktığın yollardan değen taşlar, yitirişler, kavuşmalar, bulaşan tozlar... Dallarında tomurcuğa döner.
Ve sonra, birdenbire yatağında bir depremle seni parçalara ayırarak, şair ve şiir bütününe dönüştürür.
Doğum şiire yakınlıktır; yaşanılanlar sana şiiri yazdırıp seni “şair” olmakla isimlendirir. Yaşanılanlar olmazsa ve sana şiiri vaat etmezse, insan dilsiz ve şiirsiz bir renksizlikte kalır. Şairlik ise uzağında olan bir unvan olarak kalır sadece.
Şiire akraba doğulur; gerçeklerin ağırlığıyla dövülen kişi, dizelerle tanışıp şaire dönüşür.

MÜSLÜM ASLAN KİMDİR?

Müslüm Aslan, Mardin’in Nusaybin ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Siyasi faaliyetler sebebiyle bir süre tutuklu kaldı. Serbest kaldıktan sonra Ütopya dergisinin yayın yönetmenliğini yaptı. Çeşitli gazete ve dergilerde çok sayıda yazı ve şiirleri yayımlandı; şiirleri bestelendi. Ayna, Rû, Nehirler Zindanlara dökülür, Aram, Nefel Aslan’ın yayımlanan eserlerindendir. Bu eser, daha önce basılmış olan “Nehirler Zindanlara Dökülür” adlı çalışmasının yenilenmiş ve geliştirilmiş versiyonu olarak Tamara yayınlarından okuyucu ile buluştu.

Muhabir: Mehmet Rumet SOYLU