ÖZEL HABER/Sertaç KAYAR
Güneş, Diyarbakır’ın taşlarını yakarken, şehrin kalabalığı arasında kimsenin fark etmediği bir adam çömeldi sessizce bir lokantanın yan taraftaki merdivenlerine. Yaşam, yükünü yıllar önce omuzlarına bırakmıştı. O ise bu yükü bir gün olsun yere koyamamıştı. Omzundaki çuvalla, arkasında gıcırdayan tekerlekli arabasıyla hayatın kırık dökük sokaklarında sürükleniyordu.
Karşısında bir lokanta. İçeride tabaklar tınlıyor, bardaklar şıngırdıyor, insanların yüzlerinde tok karınların rehaveti. O ise sadece bakıyor. Seyrediyor. Ne içeridekilerin haberi var ondan, ne de dışarıdakilerin.
SOLUNDA EKMEK TEKNESİ, SAĞINDA LÜKS BİR BMW…
Sol yanında ekmek teknesi… Yıllarca emek verdiği, sokak sokak dolaşıp içini kağıtla, plastikle doldurduğu arabası. Sağında ise bir başka hayatın simgesi: parıltılı, lüks bir BMW. Camları koyu, kapıları kilitli. İçinde klima, konfor, sessizlik... Dışında ise ter, toz, suskunluk.
Yaşlı adam, başını yavaşça kendi çuvalına yaslıyor. Gözleri kapanıyor bir an. Belki çocukluğuna gidiyor, belki gençliğinde kaçırdığı bir öğle uykusuna.
Yenişehir İlçesi’nde o an Güneydoğu Ekspres objektiflerine yansıyor. Ama o kare sadece bir görüntü değil. O kare, bir ömrün özeti. O kare, yok sayılanların, unutulanların, görmezden gelinenlerin çığlığı.
Çünkü bu şehirde bazıları yemeğini yarım bırakırken, bazıları hayata tok başlamıyor hiç.