ÖZEL HABER/Güneş OCAĞA
Türkiye’de cezaevlerindeki hasta mahpusların durumu, barış ve müzakere süreçlerinin en temel gündemlerinden biri olarak öne çıkıyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkezi Hapishaneler Komisyonu’nun raporuna göre, Türkiye genelinde toplam 403 bin tutuklunun bulunduğu cezaevlerinde, bin 412 hasta mahpus yaşam mücadelesi veriyor. Bu mahpusların 161’i kadın, bin 251’i ise erkek. Özellikle sağlık durumu kritik seviyede olan ve 'ağır hasta' kategorisinde değerlendirilen 335 mahpusun durumu endişe veriyor.
Konuya ilişkin gazetemiz Güneydoğu Ekspres'e konuşan Tutuklu Aileleri Yardımlaşma Derneği (TUAY-DER) Diyarbakır Eş Başkanı Yeter Erel Tuma, hasta mahpusların serbest bırakılmasının barış süreci açısından bir zorunluluk olduğuna dikkat çekti.
“HASTA TUTSAKLARIN ÖZGÜRLÜĞÜ, BARIŞIN ASGARİ ŞARTIDIR”
Ağır hasta tutukluların 'güvenlik' gerekçesiyle serbest bırakılmadığını belirten Tuma, "Türkiye ve bölge hapishanelerinde bugün bin 412 hasta mahpus bulunmaktadır. Bu sayının en az 600’ü ağır hasta, yani yaşamını tek başına sürdüremeyecek durumda. Bu insanlar; yaşlı, kronik hastalığı olan, kanser tedavisi gören, felç geçirmiş ya da ileri evrede ruh sağlığı bozulmuş kişiler. Ancak buna rağmen 'güvenlik' bahanesiyle tahliyeleri erteleniyor, cezaları yakılıyor, sağlık hizmetlerine erişimleri fiilen engelleniyor. Bunun adı adalet değildir. Bu açık bir işkence rejimidir. Çünkü ceza, yasa gereği insanı özgürlüğünden mahrum bırakma cezasıdır; yaşamından değil. Bugün hasta tutsaklar cezaevinde kendi ihtiyaçlarını gideremiyor, sürüklenerek revire götürülüyor ya da kelepçeyle muayene dayatmasıyla karşı karşıya kalıyor. Üstelik birçok hasta tutsak hakkında, bağımsız hastanelerden ‘cezaevinde kalamaz’ raporları olmasına rağmen, Adli Tıp Kurumu bu raporları yok sayıyor ve “kalabilir” diyerek infazın devamına onay veriyor. ATK'nın bu politikası tıbbi değil siyasidir. Bu haliyle ATK artık tutsaklar için adeta bir 'ölüm onay kurumu' haline gelmiş durumda" dedi.
"ÖLÜM DEĞİL, YAŞAM TERCİH EDİLMELİ"
"Biz TUAYDER olarak çok net söylüyoruz cezaevlerinde ölüm değil, yaşam tercih edilmelidir" diyen Tuma, şöyle devam etti: "Hasta tutsakların özgürlüğü, sadece insani değil, aynı zamanda toplumsal bir zorunluluktur. Çünkü bu toplum, göz göre göre ölüme gönderilen her hasta tutsağın vebalini taşımaktadır."
AİLELERİN YAŞADIĞI DRAM
Hasta tutuklu ve ailelerinin yaşadığı drama dikkat çeken Tuma, şunları söyledi: "Hasta tutsaklar içeride yaşarken her gün biraz daha ölüme yaklaşıyor, aileleri ise dışarıda umutsuzluk, öfke ve çaresizlik arasında sıkışmış bir yaşam sürüyor. Bu bir bütün olarak toplumun cezalandırılmasıdır. Aileler çoğu zaman binlerce kilometre yol kat ederek açık görüşlere gidiyor, çocukları ya da yakınlarıyla sadece birkaç dakika görüşebilmek için ekonomik yükün ve duygusal yıkımın altına giriyor. Ancak ne zaman hastaneye sevk olsa haber bekliyorlar" diye kaydetti.
“ACABA BU SEVK BİR ÖLÜM HABERİ Mİ OLACAK?”
Kelepçeli muayene dayatmasına da dikkat çeken Tuma, "Bir diğer ciddi sorun da kelepçeli muayene dayatması. Hasta tutsaklar, doktorlar tarafından tedavi edilmek istediklerinde elleri kelepçeyle muayene edilmek isteniyor. Bu durumu kabul etmeyen tutsaklara 'muayene reddi' raporu düzenleniyor, tedavileri sistematik olarak kesintiye uğratılıyor. Bu, sadece içerideki tutsak için değil, dışarıdaki annesi için de bir işkence. Düşünün, bir anne çocuğunu son kez hastanede görmeye gittiğinde onun yatağa bağlı olduğunu, konuşamadığını ya da vücudunun bir kısmının felçli olduğunu öğreniyor, ama elinden hiçbir şey gelmiyor. Bu sistem aileleri de cezalandırıyor" diye belirtti.
"BARIŞIN İLK MADDESİ TAHLİYELER OLMALI”
Barışın ilk maddesinin hasta mahpusların serbest bırakılması olmazı gerektiğini ifade eden Tuma, "Barış sadece masada konuşulan maddelerden ibaret değildir; barış, devletin toplumla kurduğu ahlaki ilişkiyi yeniden inşa etmesiyle başlar. Bu ülkede halkların devlete güvenebilmesi için ilk yapılması gereken şey, devletin elindeki yaşamı yaşatmayı seçmesidir. Hasta tutsaklar serbest bırakılmadıkça hiçbir barış süreci halkta karşılık bulmaz. Çünkü içeride insanlar yavaş yavaş öldürülürken, dışarıda 'barış geliyor' demek halkla alay etmektir. Abdullah Öcalan’ın 2013 Newroz mesajında da açıkça belirttiği üzere: 'Barış için ilk adım, hasta tutsakların özgürlüğüdür.' Çünkü bu mesele sadece sağlıkla değil, toplumun vicdanıyla ilgilidir. Eğer bir ülke gerçekten yeni bir sürece başlamak istiyorsa, önce cezaevlerindeki en kırılgan grubu, yani ağır hasta mahpusları özgürleştirerek bunu ispat etmelidir. Bu yapılmadığı sürece, barış adı altında yürütülen her şeyin toplum nezdinde güvenilirliği zedelenir" diye kaydetti.
HASTA MAHPUSLAR İÇİN ÇAĞRI
Tuma, hükümete şu çağrıda bulundu: "Bizim çağrımız, sadece bir hak çağrısı değil, yaşama ve onura sahip çıkma çağrısıdır. Hasta tutsakların tahliyesini engelleyen her karar, yalnızca bir bireyi değil, bir halkı cezalandırma aracıdır. Adalet Bakanlığı, Adli Tıp Kurumu ve ilgili tüm kurumları derhal sorumluluk almaya çağırıyoruz. Cezaevlerinde işlenen ölümler durdurulmalı, hasta tutsaklar serbest bırakılmalıdır. Yeni bir sürecin samimiyeti, içi boş barış cümlelerinde değil; ölümle yüz yüze bırakılan bedenlerin özgürlüğe kavuşmasıyla ölçülecektir. TUAYDER olarak her hasta tutsağın özgürlüğü için mücadelemizi sürdürecek, her ölümün hesabını sormaya devam edeceğiz. Çünkü biz biliyoruz ki: Barış yaşatmaktır. Hasta tutsakların serbest bırakılması, barışın ilk adımıdır.”
55 BİN MAHKUMA ÖRTÜLÜ AF İDDİASI
Adalet Bakanlığı tarafından çalışmalarına devam edilen 10. Yargı Paketi infaz düzenlemesinin detayları da netleşiyor. Önümüzdeki günlerde TBMM gündeminde yer alması beklenen yeni yargı paketi ile 55 bin mahkuma örtülü af getirileceği iddia ediliyor. Hasta hükümlülere cezalarını evlerinde çekme imkanı sunan maddenin de kapsamı genişleyecek. Mevcut uygulamada, 5 yıl ve daha az hapis cezasına mahkum olan hasta ya da engelli hükümlüler için uygulanan 'konutta ceza çekme' uygulaması, yeni düzenlemeyle birlikte 10 yıl ve altında hapis cezası alanları kapsayacak. DEM Parti de yeni süreçle birlikte hasta mahkumların bir an evvel özgürlüklerini kavuşması gerektiğini dile getirmişti.