İzmir'deki deprem bir kez daha milyonlarca insanın canını yaktı. Yıllardır birçok uzmanın uyarmasına rağmen İzmir'de ciddi tedbirler alınmadı. Prof. Ercan'ın söylediği "Deprem değil yoksulluk öldürür" sözü aslında hepimizin durumunu çok iyi bir şekilde açıklıyor. Gidecek hiçbir yeri olmayan yoksullar başlarını sokacakları yer arıyorlar. Buldukları ilk ucuz yere de giriyorlar.

Bu yerlerin depreme dayanıklı olup olmaması onlar için hep ikinci planda kalıyor. Çünkü "İçeri girmezsek zaten dışarıda öleceğiz" diyorlar. Bu bir kader midir? Bence kader değil. Cehalet ve sefaletin birleşimidir. Çünkü ikisi birleştiğinde "Şükredersin veya sabredersin."

Peki ya diğerleri. Niye zenginler ölmüyor bu depremlerde. Çünkü onlar bu tür binalarda kalmıyor. Çünkü onların canı daha değerli. Çünkü onlar zekat ve fitre veriyor. Çünkü kapitalist sistem böyle istiyor.

Size İzmir'den Gazeteci arkadaşım Çağla Geniş'in çok önemli bir haberini okutayım. Bu haber aslında nasıl bir çaresizlikte olduğumuzu çok net gösteriyor.

İzmir'de çıkan İlkses Gazetesi'nden Çağla Geniş'in yaptığı özel habere göre Doğanlar Apartmanı’nı büyük bir mezarlığa çeviren kaderin iki yıl önce çizildiği ortaya çıktı. Mühendis eşliğinde yapılan apartman toplantısında dayanıklılık testi ve sonucuna göre dönüşüm için tahliye talebi direnişle karşılaşınca zaten hasarlı olan bina için felaketin önü açıldı

Türkiye, Ege Denizi’nde merkez üssü İzmir’in Seferihisar ilçesi olan 6.9’lık depremle sarsıldı. Deprem İzmir’in Bayraklı ilçesinde çok sayıda yıkıma neden olurken, onlarca insan da yaşamını yitirdi. ‘Felaketin merkez üssü’ olarak nitelenen Bayraklı da yıkım sonucu en çok ölüm yaşanan binalardan biri de Doğanlar Apartmanı oldu.

Bölgedeki tüm yapılar gibi alüvyon zemin üstüne inşa edilen apartmanı büyük bir mezarlığa çeviren yolun sağlamlığından edilen şüpheyi masaya yatırmak için 2 yıl önce yapılan toplantıda çizildiği ortaya çıktı. İki blok ve 42 daireden oluşan apartmanın sakinleri, 2005’te İzmir’de meydana gelen 5.9’luk depremin ardından binada oluşan korkutucu hasarlar nedeniyle yıllarca endişe içinde oturdu. Apartman yöneticisi ve durumdan tedirgin birkaç apartman sakini iki yıl önce bir mühendis çağırarak binanın sağlamlığını test ettirdi. Testin ardından yapılan apartman toplantısına da davet edilen mühendis binanın adeta yüzer durumda olduğunu, zeminde meydana gelen yaygın sıvılaşma nedeniyle dayanıklılığını tamamen yitirdiğini söyledi.

Yönetici ve onunla birlikte hareket eden apartman sakinleri mühendisin verdiği bilgiler eşliğinde bina için karok testi yapılıp sonuca göre ivedi şekilde tahliye edilip dönüşüme sokulmasını savundu. Ancak “avanta daire alma” ithamına kadar uzanan şok edici bir tepkiyle karşılaştılar. Toplantı bu tepkinin acı zaferiyle sonlanırken, süreçte bina için yapılan güçlendirme talepleri de ev sahiplerinin çoğunluğundan karşılık alamadı, güçlendirme yerine boya-badana yapıldı! Bir yandan geride kalan depremlerin hasarlarını taşımaya devam eden binanın altı bir yanda da yıllarca kuyu suyu kullanılması nedeniyle boşalarak güçsüzleşti. 30 yaşındaki bina bu koşullarla geldiği 30 Ekim akşamı 6.9 şiddetindeki sarsıntıyla saniyeler içinde yerle bir olurken, çok sayıda insana hatta o sırada yoldan geçen birkaç kişiye bile mezar oldu. Doğanlar Apartmanı’ndan geriye içe içe geçmiş katlardan oluşan koca bir enkazın önünde saatlerce süren acı bekleyişler kaldı.

Eşiyle birlikte 2009 yılından beri Doğanlar Apartmanı’nın 1’nci katında oturan Tahir Ün, deprem esnasında evde olmadıkları için şans eseri hayatta kaldıklarını dile getirerek, “Depremden 3 gün önce eşim annesini özlediğini söyledi. Bilet aldık ve annesinin yanına gitti. Benim de annem rahatsız olduğu için Didim’e gittim. Çarşamba günü yakın bir arkadaşımın oğlunun doğum gününe katılmak için geri döndüm sonra Dikili’ye geçtim. Binanın altı hep dükkandı. Kolon kesme olayı yok. Ama ara duvarlar ortadan kaldırıldı. Defalarca güçlendirme yapılsın dedik ama dinlemediler. Çatıyı yaptırdılar, boya badana yaptırdılar. Yan yana iki binada toplam 42 daire vardı. Bu sadece bir zemin olayı değil. O dönem standart yok inşaatlarda. Demir kalınlıkları çok küçük, malzeme kum, beton az… Ne denetim var o zaman ne de başka bir şey. Bu felaket bir şekilde bekleniyordu. Deprem haberini aldığımda bizim bina kesin yıkılmıştır diye aklımdan geçirdim. Binayı alırken o dönemki yöneticiye, ‘Bina sağlam mı?’ diye sordum. ‘Raporu var sağlam’ dedi. Biz de sözüne itimat ettik ve aldık burayı. Buranın demiri çok iyi, 10 şiddetinde deprem olsa yıkılmaz dediler. Burası 30 yıllık bir bina. O dönemin yönetmeliğine uygun muydu ki ruhsat verildi bilmiyoruz. Meğer İzmir’in en çürük apartmanında oturuyormuşuz” dedi.

2 yıl önce apartman yöneticisinin binanın sağlamlığından şüphe etmesi üzerine belediyenin ilgili birimlerine test yaptırdığını söyleyen Tahir Ün, “Bina çok sağlam olmadığını bir de karok testi yaptırmamızı söylediler. Eğer o teste çürük çıkarsa binanın tahliye edilmesi gerekecekti. Ancak apartmanda oturanların bir kısmı karşı çıktı. Biz yine de bir inşaat mühendisi çağırdık ve binaya baktırdık. Ardından apartman toplantısına da katılmasını istedik. Toplantıda, ‘Sizin binanız yüzüyor altta tamamen sıvılaşma var. Zaten bir deprem anında yıkılır. Yıkılırsa da ya öne ya arkaya ya da yana yatar’ dedi. Nitekim tam da dediği gibi oldu ve bina caddeye doğru yattı. Bakanlıktan test yapılmasını isteyelim, yıkılsın ve kentsel dönüşüme girsin dedik. Ama kıyamet koptu. Karşı çıkan apartman sakinleri bizi para babası olmakla suçladı. ‘Avanta olarak kaç daire alacaksınız?’ dediler. Bunu söyleyenlerin çoğu enkaz altında kaldı. Çok mücadele verdik ama bir türlü ikna edemedik. Her yönden bize saldırmaya başladılar. Yapacak bir şeyimiz kalmadı. Oysa apartman toplantısına katılan mühendis çok ciddi konuştu, ‘Pişman olursunuz, burası dayanmaz’ dedi. Ama ikna edemedik. Güçlendirme yapalım dedik ama ona da yanaşmadılar. Karşımızdaki bina da çürüktü fakat güçlendirme yaptılar ve yıkılmadı” ifadelerini kullandı.