Uzun yıllar salon sporu ve atletizm yapan biri olarak, sporun gücünü iyi bilenlerdenim. Tüm bilimsel araştırmalar her türlü sporun insan sağlığı üzerinde olumlu etkisini ortaya koymuştur. Spor yapan insanlar, daha sağlıklı bir vücuda sahip olduğu gibi daha uzun ömürlü de olabiliyorlar. Ancak tarihsel süreç içinde tüm alanlarda olduğu gibi sporda da değişim dönüşüm hızlı yaşandı ve profesyonelleştiği söylenen sporun her branşı büyüyen ekonomisiyle bir rant ve siyaset alanına dönüştü.

Spor özellikle de futbol, çok büyük kitleleri peşinden sürüklemektedir. Milyarlarca dolar bütçenin döndüğü futbol, yönetim şekli ne olursa olsun ister diktatörlük, ister demokrasi, istersen başka bir şey. Refah seviyesi yüksek ülkelerde, futbol veya diğer spor branşları bir iş olarak görülürken geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde daha amatörce algılanmakta ve daha duygusal yaklaşılmaktadır.

Almanya, Hollanda, Fransa, Norveç, Belçika veya diğer gelişmiş ülkelerde futbol ve diğer spor branşları söz konusu sporu yapanlar, yani spor camiaları tarafından duygusallıktan uzak profesyonel iş olarak görülür, seyredenler tarafından ise temaşa yani hoşlanarak seyredilen bir alan olarak algılanır. Spor etkinliğinin başlaması ve bitişi ile bir dahakine kadar o ambiyans son bulur.

Durum gelişmekte olan veya geri kalmış ülkelerde ise farklı seyreder. Bu ülkelerde kişi başına düşen milli gelir çok az, enflasyon rakamları çok yüksek olmasına rağmen yoksullar için spor bir kurtuluş, bu ülkeleri yöneten başarısız idareciler tarafından ise başarısızlıklarını örtbas etmek için bir araç olarak görülür.

Örneğin gelişmekte olan ülkelerden Brezilya, Arjantin ve Uruguay gibi ülkelerin idarecileri iktidarları her sallandığında futboldan elde edilen başarılar ile statları kurtarıcı olarak göstermiş ve halkı statlara yönlendirmiştir. Söz konusu bu ülkelerde futbol bir nevi kitleleri uyuşturma, diğer alanlardaki başarısızlıkları görmelerini engellemeye yönelik ilerlemiştir. Dolayısıyla en küçük başarı bile bu ülkelerde gerektiğinden fazla abartılmıştır.

Durum geri kalmış ülkelerde biraz daha farklı yürümektedir. Nijerya, Senegal, Kamerun ve Gana gibi ülkelerin gençleri, sporu sağlık bir vücuttan çok kendisinin ve ailesinin geleceğini kurtarmak olarak algılamakta, daha önce ülkelerinden çıkan ve şatafatlı hayatlarıyla örnek alınan yıldızların yolundan gitmek istemektedirler.

Sporun, özellikle de futbolun böyle geniş yelpazede etki alanı bulunuyor. Spordaki yelpazeyi böyle bir analız yaptıktan sonra asıl meramıma geleyim. Bu hafta sonu Diyarbakır'da 37 puanla 3’ncü sırada bulunan Amed Sportif Faaliyetleri ile 38 puanla lider olan komşu Şanlıurfaspor’un karşılaşması vardı. Ben yazıyı kaleme aldığımda henüz karşılaşma sonuçlanmamıştı-ki bu o kadar da önemli ve yazının konusu da değil. Önemli olan bir haftadır iki komşu kent arasında bir siyasi rekabete dönüştürülmeye çalışılan geri kalmış zihniyettir.

Gerçi bunun örneklerini yıllardır görüyoruz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi takımlarının uğradığı ırkçılığa varan saldırılar... Son olarak yenilenen İstanbul yerel seçimleri öncesi ortaya atılan iddialar. O iddialar, o sezon şampiyon Başakşehir veya Trabzonspor olacakken, sırf seçmeni küstürmemek için Galatasaray'ın şampiyon yapıldığı, sonraki sezon sırasıyla Başakşehir ve Trabzonspor'un şampiyonluğuna yol verildiği öne sürülmüştü.

Bugünde Amedspor, Şanlıurfaspor karşılaşmasının bir siyasi çekişmeye dönüştürülmesi arzulanıyor ve iki komşu kentin birbirine düşman edilmesine çanak tutuluyor. Oysa her iki takımda batıya gittiklerinde aynı muameleye tabi tutulduğunu unutmayalım.

Olay ilk önce karşılaşma hakeminin Şanlıurfaspor’un baskıları sonucu değiştirildiği yönünde gündeme geldi. Karşılaşmada İzmir Bölgesi’nden Ferhan Kestanlıoğlu'nun görev yapacağını açıklayan Merkez Hakem Kurulu, bu kararını değiştirerek maça İstanbul Bölgesi A Klasman hakemi Ozan Ergün'ü atadı. Olanlarda bundan sonra oldu.

Şanlıurfaspor’un resmi sosyal medya hesaplarında yayınlanan ve daha sonra silinen açıklamalarda, hakem Ferhan Kestanlıoğlu'na yönelik suçlamalar yer almış ve Merkez Hakem Kurulu’nun değişikliği bu suçlamalar üzerine yaptığı iddia edilmişti.

Bunun üzerine Amedspor yaptığı açıklamada, ‘Şanlıurfaspor maçına Merkez Hakem Kurulu tarafından atanan hakem, Şanlıurfaspor kulübünün yaptığı açıklamalar ve Merkez Hakem Kuruluna uyguladığı baskılar sonucunda değiştirilmiştir. Bu durum öncesinde ve sonrasında atanan hakemlerimizi hem de ülkemizde maç yöneten hakem camiamızı zan altında bırakmıştır’ denildi.

Ardından Şanlıurfaspor, bir hafta önce yaptıkları otel rezervasyonunun otel ismi vererek iptal edildiğini açıkladı. Otelden de bunun doğrular nitelikte açıklama geldi. Bunun üzerine Amedspor, Şanlıurfaspor’u kendi tesislerinde ağırlayabileceklerini açıkladı.

Daha sonra ne mi oldu? Maç saatine kadar provoke edici açıklamalar gelmeye devam etti. Asıl mesele işgüzar bazı yöneticiler sayesinde biri HDP’nin kalesi, biri AK Parti'nin kalesi iki komşu kendi daha önce birçok komşu kentin olduğu gibi düşmanlaştırmadan öteye gitmedi.

Sporun özellikle de futbolun gelişim sürecine baktığımızda sporun bir rant ve siyaset alanına dönüştürüldüğünü bu gelişmelerde de görebiliyoruz. Hele önümüzde çok önemli bir seçim süreci varken. Nitekim ülkemize Merkez Hakem Kurulu başkan dayanmıyor. Son olarak Sabri Çelik'in istifası ile boşalan başkanlığa FIFA kokartlı eski hakem Lale Orta getiriliyor.

Tüm spor camialarına, siyasetçilere, taraftarlara ve herkese sesleniyorum. Sporu siyasete alet etmeyin. Sonuçta zararı hepimiz görüyoruz.

Sevgiyle kalın.