ÖZEL HABER/Güneş OCAĞA-Mehmet Rumet SOYLU

Tarımsal Sanayi İş Adamları Derneği Başkanı Mehmet Atik, gazetemiz Güneydoğu Ekspres'e verdiği özel demeçte, Diyarbakır'daki tarım üreticilerinin karşı karşıya kaldığı sorunlara değindi. DEDAŞ'ın keyfi elektrik uygulamalarını, çiftçilere gönderdiği ek tahakkuk, kuraklığın ağır yaşandığı dönemde DSİ'nin su vermemesini ve girdi maliyetlerinin yüksek olmasını eleştiren Atik, tarımda kota sisteminin getirilmesini ve kuraklık nedeniyle büyük zarar gören çiftçilerin kredi borcunun bir yıl ertelenmesini talep etti.

ÇİFTÇİ PARAYI VERDİ, DSİ SUYU BIRAKMADI

Çiftçilerin DSİ'ye para vermesine rağmen kuraklık döneminde tarlalarının susuz kaldığını belirten Atik, "Diyarbakır bölgesinde yaklaşık 6-7 yıl önce sulama kanalları tamamlanmış olmasına rağmen, bazı bölgelere su verilmedi. Bu yıl kuraklık koşullarının ağırlaştığı bir dönemde, insanların buğdayını sulaması için Devlet Su İşleri'ne (DSİ) suyun bırakılması için talepte bulunmamıza rağmen bize suyun yalnızca pamuk sezonunda bırakabileceğini söylediler. Mayıs ayında su bırakıldı ancak hemen ardından bir kanal patlaması meydana geldi. Oysa çiftçilerimiz, su ücretlerini ödemiş, sulama kartlarını almıştı. Ancak yaklaşık 10 gün süreyle suya ulaşamadılar. Şu anda su yeniden verilmiş durumda olup, çiftçilerimize su bedelini ödeyerek sulamadan yararlanabilecekleri yönünde duyuru yaptık. Mevcut durumda verilen su, pamuk ekimi için faydalı olacak" dedi.

Diyarbakırlı Çiftçi Isyanda4

DEDAŞ’IN HAKSIZ TAHAKKUK UYGULAMASI

DEDAŞ’ın haksız tahakkuk uygulamasını eleştiren Atik, "Diyarbakır bölgesinde tarımsal üretim yapan çiftçiler olarak, kullandığımız elektriğin bedelini düzenli ve zamanında ödüyoruz. Bugün itibarıyla bölgemizde tarım alanında kaçak elektrik kullanımı sıfır düzeyindedir. Bu, uzun süredir sahada yürüttüğümüz bilinçlendirme çalışmalarının ve çiftçilerimizin duyarlılığının bir sonucudur. DEDAŞ, elektrik dağıtım ihalesini alırken, yüzde 50 oranında kaçak kullanım ihtimaline göre teklif vermişti zaten. Ancak mevcut durumda bu oran fiilen sıfırdır. Bu farkın oluşturduğu maliyetin, dürüstçe elektrik bedelini ödeyen çiftçilerin sırtına yüklenmesi kabul edilemez. Çiftçilerimize defalarca, 'elektrik bedellerinizi ödeyin, aksi takdirde bedeli hepimiz öderiz' dedik. Buna rağmen bugün geldiğimiz noktada, sorumluluklarını yerine getiren çiftçiler dahi ek tahakkuklarla karşı karşıya bırakılmaktadır" diye konuştu.

“17 MİLYON ELEKTRİK PARASI ÖDEDİM”

DEDAŞ'a bu yıl 17 milyon TL ödediğini dile getiren Atik, şunları söyledi:
"Ben bir iş insanı ve tüccar olarak, bu yıl toplamda 17 milyon TL elektrik faturası ödemiş durumdayım. Buna rağmen bana ek tahakkuk gönderildi. Hakkımda herhangi bir kaçak kullanım tespiti, mührümde bir sorun veya geçmişte herhangi bir kaçak cezası bulunmamakta. Buna rağmen DEDAŞ tarafından bana 'geçtiğimiz yıl aynı kuyudan 1 milyon kWh elektrik kullanmışsınız, bu yıl ise sadece 500 bin kWh. Aradaki fark nerede?’ gerekçeyle ek tahakkuk gönderdiler. Bu yaklaşım tamamen varsayıma dayalı, hukuki ve teknik dayanağı olmayan bir uygulamadır. Kullanım düşüklüğü tarımsal faaliyetlerin yoğunluğuna, kuraklık durumuna veya ekim yapılıp yapılmamasına göre değişebilir. Bu gerekçeyle tahakkuk çıkarmak, dürüst çiftçiyi cezalandırmak anlamına gelmektedir. Söz konusu uygulamalar nedeniyle DEDAŞ’ı yargıya taşıdık ve hukuki süreç başlatıldı."

Diyarbakırlı Çiftçi Isyanda3

"ÜRÜNLERİN TAMAMINI SATSAK DA DEDAŞ'IN BORCUNU ÖDEYEMİYORUZ"

Çiftçilerin çoğu zaman tüm ürünleri satmasına rağmen DEDAŞ'a olan borcu kapatamadığına dikkat çeken Atik, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Valla bazen, ürettiğimiz ürünün tamamını satsak dahi DEDAŞ’a olan elektrik borcunu karşılayamıyoruz. Bu durumda çiftçi, adeta DEDAŞ için çalışır hale geliyor. Elektrik maliyetleri, üretimin önünde en büyük engellerden biri haline gelmiş durumda. Kuyumuzu biz açıyoruz, sondajı biz yapıyoruz, suyu kendi imkanlarımızla çıkarıyoruz. Tabiri caizse kendi barajımızı kendimiz kuruyoruz. Buna rağmen dönüm başına 3-4 milyon elektrik faturaları ödüyoruz. Oysa aynı bölgede barajdan sulama yapan çiftçilerin dönüm başı su maliyeti 250 bin TL civarında. Bu büyük bir adaletsizliktir. Hem kendi imkânlarımızla baraj benzeri bir sistem kurup sulama yapıyoruz, hem de bunun bedelini kat kat fazla ödüyoruz. Bu sürdürülebilir bir sistem değil. Biz de diyoruz ki; artık bu soruna köklü bir çözüm getirilsin. Dönüm başına sabit bir ücret belirlensin, biz de bu ücreti ödeyelim. Ne kaçak kullanım tartışmaları olsun, ne fazla tüketim polemiği. Her ürün için sulama ihtiyacına göre makul bir ücret belirlenirse, herkes ona göre üretim planlamasını yapar. Ayrıca şunu da belirtmek isteriz ki; biz herhangi bir devlet desteği ya da yardım talebinde bulunmuyoruz. Sadece elektrik sorunumuzun çözülmesini istiyoruz. Bu sorun çözülmediği sürece çiftçi üretim yapamaz, kırsal kalkınma sağlanamaz. Bu konuda daha önce açılmış çok sayıda davamız var ve mağduriyetimiz devam ediyor. Bizim isteğimiz basit ve adil. Tarımsal üretim için sürdürülebilir, öngörülebilir ve hakkaniyetli bir enerji politikası oluşturulmasıdır."

TARIMDA VERİMLİLİK İÇİN KOTA SİSTEMİ ŞART

Planlı üretim ve çiftçiyi korumak için tarımda kota sisteminin getirilmesini talep eden Atik, "Tarımda planlı üretim yapmak, hem çiftçimizi korur hem de tüketicinin uygun fiyata ürün almasını sağlar. Örneğin Diyarbakır’ın 11 ilçesi var. Hangi ürün hangi ilçede daha verimli yetişiyorsa, o ürüne o ilçede kota verilsin. Yani her ürün, doğal olarak en iyi yetiştiği bölgede üretilsin. Aynı şekilde diğer bölgelerde de, bölgeye uygun ürünlerin yetiştirilmesinin önü açılsın. Bu şekilde ne çiftçi ürününü satamadığı için mağdur olur ne de piyasa dengesizliğinden dolayı ürün fiyatları fahiş seviyelere çıkar" ifadesinde bulundu.

TARLADA 3 LİRA, MARKET RAFINDA 30 TL

Tarladan tezgaha gelen ürünün fiyat farkının büyük olduğunu vurgulayan Atik, "Bugün tarlada 3-4 TL olan bir ürün, hale geldiğinde 9 TL’ye, market rafında ise 30 TL’ye kadar çıkıyor. Aradaki bu büyük fark, çiftçinin alın terini ve emeğini yok ediyor. Çiftçi emeğinin karşılığını alamıyor, tüketici ise bu bedeli fazlasıyla ödüyor. Eğer her bölge kendi şartlarına uygun, kotalı bir şekilde üretim yaparsa, nakliye masrafları da azalır. Çiftçi, ürününü neden uzak mesafelere örneğin Ankara’ya, İstanbul’a göndermek zorunda kalsın ki? Üretim yerinde tüketim teşvik edilirse, tarladan sofraya süreç hem ucuzlar hem de hızlanır. Buradan Tarım Bakanlığı’na sesleniyorum, kota sisteminin bir an önce hayata geçirilmesi, çiftçinin korunması, üretimde verimliliğin artması ve tüketicinin yükünün hafiflemesi açısından büyük önem taşıyor. Bu çağrımın dikkate alınmasını temenni ediyorum" diye konuştu.

Diyarbakırlı Çiftçi Isyanda2

“KREDİLER BİR YIL FAİZSİZ ERTELENSİN”

Kuraklık nedeniyle üretimin ciddi şekilde düştüğüne vurgu yapan Atik, şöyle devam etti: "Bu yıl yaşanan kuraklık nedeniyle üretim ciddi oranda düşmüş, çiftçiler büyük zarara uğramıştır. Bu zarar karşısında devletin, çiftçiyi koruyacak herhangi bir adım atmaması, biz üreticileri daha da mağdur etmiştir. Biz para talep etmiyoruz. Tek talebimiz, mevcut tarımsal kredilerin en az bir yıl süreyle faizsiz olarak ertelenmesidir. Bu erteleme gerçekleşmediği takdirde çiftçi yeni üretim sezonuna başlayamayacaktır. Erteleme imkânı sağlanırsa, üretici en azından bir nebze olsun nefes alacak ve borçlarını zamanla ödeyebilecektir. Bu talebimiz yalnızca susuz olan kuru tarım yapılan arazilerde üretim yapan çiftçiler için geçerlidir. Sulu arazilerde üretim yapanlar için böyle bir talebimiz bulunmamaktadır. Ayrıca belirtmek isteriz ki, çiftçinin eline para yılda yalnızca iki kez geçmektedir. Bu tarih 15 Ağustos ve 15 Aralık'tır. Ancak buna rağmen DEDAŞ her ay elektrik kullanımına karşılık ödeme talep ediyor. Elektriği kullandığımız doğru, ancak henüz ürünümüzü satmadığımız için ödeme gücümüz bulunmamaktadır. Üstelik talep edilen tutarlar da çok yüksek meblağlardır. Geçmişte DEDAŞ ile yapılan protokole göre ödemeler yukarıda belirttiğimiz tarihlerde yapılması gerekir. Ancak son dönemde DEDAŞ bu protokole uymadı ve kaldırdı. Her ay düzenli tahsilat yapılmakta ve ödeme yapılmadığında enflasyon oranına göre faiz uygulanmaktadır. Bu durum üreticiyi çok zor durumda bırakıyor. Defalarca başvuruda bulunmamıza rağmen bu konuda herhangi bir olumlu dönüş alamadık."

“GİRDİ MALİYETLERİ ÇİFTÇİYİ ÇOK ZORLUYOR”

Girdi maliyetlerine de dikkat çeken Atik, "İran-İsrail savaşı nedeniyle mazot fiyatı kısa sürede 43 liradan 53 liraya çıktı. Gübre fiyatı ise 18 liradan 27 liraya yükseldi. İlaç fiyatları da benzer şekilde arttı. Buna karşılık, buğday fiyatı 13 bin 500 lira olarak belirlendi ve 2 bin 500 lira destek verileceği açıklandı. Ancak kuraklık nedeniyle desteğim 300 lira üzerinden hesaplanıyor. Bu durumda 2 bin 500 liralık destek 700 liraya düştü. Örneğin, noter huzurunda 800 kilo ürün kaldırmışım, ama destek 300 liraya göre veriliyor. Dönüm başına Türkiye ortalaması 300 kilo olarak hesaplanıyor ve buna göre destek düşüyor. Televizyonlarda ‘buğdaya 2 bin 500 lira destek verdim’ diye açıklamalar yapılıyor, ama bu destekler bir yıl sonra ödeniyor. Açıkça söylemek gerekirse, Türkiye’de tarım politikası dipte. Buradan ziraat odası başkanlarına ve genel merkezine sesleniyorum, lütfen çıkın, çiftçilerin yaşadığı gerçekleri kamuoyuna anlatın. Teklif ediyorum, arazimi Tarım Bakanlığı’na teslim edeyim, onlar her şeyi yapsın, bana sadece yüzde 10’unu versinler, razıyım" diye konuştu.

"DEDAŞ'IN ESKİMİŞ DİREKLERİ ARAZİ YANGININA SEPEB OLUYOR"

Çiftçinin tarımla uğraşmak zorunda olduğunu dile getiren Atik, şunları kaydetti: "Bütün bu sorunlara rağmen çiftçinin başka yapabileceği bir iş olmadığı için tarımla uğraşmak zorundadır. Hükümetin yaptığı iyi işleri takdir ederken, yanlışlarını da dile getirmemiz gerekiyor. Şu anda yapımı süren barajlar tam kapasite faaliyete geçtiğinde, çiftçi doğal olarak iş yapacak ve kara geçecektir. Ancak bazı bölgelerde arazi sahipleri de sorumludur. Devletin yapmayı planladığı bazı sulama kanalları için kendi arazilerinin kullanılmasına izin vermemekte direniyorlar. İleriyi düşünmediği için böyle davranan toprak sahipleri de maalesef mevcuttur. Ülkemizde ciddi bir tarım politikası ve barajlarla suyun düzenli kullanımı, birçok sorunun ortadan kalkmasına vesile olacaktır. Ayrıca, DEDAŞ’ın ciddi personel sıkıntısı bulunmaktadır. Meydana gelen yangınların çoğunluğunun sebebi ise 50-60 yıllık eski elektrik direklerinden kaynaklanmaktadır. Bir tarım bakanı olsam, 6 ay içinde bu sorunların çoğunu çözeceğime inanıyorum."

Muhabir: Güneş OCAĞA / Mehmet Rumet SOYLU