ÖZEL HABER-Güneş OCAĞA-Mehmet Rumet SOYLU

Yazdığı kitaplarla hafızalarda derin izler bırakan Yazar Şeyhmus Diken’in Şeyh Said İsyanı sonrası yaşanan sürgünleri ve sürgüne gönderilen ailelerin hikayelerini anlattığı ‘İsyan Sürgünleri’ adlı eseri, önemli bir okuyucu kitlesiyle buluşmaya devam ediyor. İlk olarak 2004 yılında İletişim Yayınları tarafından yayımlanan kitap, hem yurtiçinde hem de yurtdışında binlerce kişi tarafından ilgiyle okunmuş ve baskısı tükenmişti. Şeyh Said İsyanı’nın 100. yılında, eser bu kez Everest Yayınları tarafından yeni bir editasyon ve güncel bir kapak tasarımıyla tekrar basıldı. Belgesel tadında olan bu önemli çalışmayı yeni nesillerle paylaşmayı hedefleyen Yazar Diken, eserine dair Gazetemiz Güneydoğu Ekspres'e özel demeç verdi.

KOLLEKTİF HAFIZAYA AİT HİKAYELERİ GÜN YÜZÜNE ÇIKARDI

Sözlü tarihin önemine vurgu yapan Diken, "Kent kültürü, kent kimliği ve kent tarihi üzerine metinler yazıyorum. Bu çalışmaların en geniş bölümünü sözlü tarih oluşturuyor. Sözlü tarihi pek çok insan bilir; bilmeyenler içinse bir cümleyle şöyle özetlenebilir: Hikâyesi olan insanlar vardır ama çoğu zaman eli kalem tutmaz ya da bu işi kendine yakıştırmaz. Yazmak onlara uzak, hatta yabancıdır. Ancak karşılarında güven duydukları biri olduğunda içlerini açar, konuşur ve kendi hikayelerini anlatırlar. Ben de tam olarak bunu yaptım. Hikayesi olan insanlarla buluştum, onları dinledim ve konuşturdum. Yazıyla uzak duran hayatlarını sözle kayda geçirdim. Bu sayede, kentlerin resmi tarihlerinde yer bulamayan, bireysel ama bir o kadar da kolektif hafızaya ait hikayelerini gün yüzüne çıkardım" dedi.

Diyarbakırlı Yazardan Unutulmayacak 100 Yıllık Bellek Kitabı2

ÜÇ KİTAPTAN OLUŞAN ÜÇLEME

Üç kitaptan oluşan bir üçleme ortaya çıkardığını ifade eden Diken, üçlemesini şöyle anlattı:

"2003 ile 2008 yılları arasında gerçekleştirdiğim sözlü tarih çalışmalarım sonucunda, üç kitaptan oluşan bir üçleme ortaya çıktı. Üçlemenin ilk kitabı, “Diyarbekir Diyarım, Yitirmişem Yanarım” adını taşıyor. İkinci kitabım, “İsyan Sürgünleri”. Bu çalışma, 1925 Şeyh Said İsyanı sonrası sürgüne gönderilen ailelerin çocukları ve torunlarının tanıklıkları üzerinden, karanlık bir dönemine ışık tutuyor. Sürgün yollarında yaşanan acılar, kayıplar ve kopuşlar bu kitabın merkezini oluşturuyor. Üçlemenin üçüncü kitabı ise “Amidalılar-Sürgündeki Diyarbekirliler”. Bu kitap, 1980'in hemen öncesi ve sonrasında politik kimlikleri nedeniyle yaşadıkları coğrafyada barınamayıp Avrupa’ya sürgüne gitmek zorunda kalan Kürt entelektüellerin hikayelerini içeriyor. Bu insanlar, hem kimliklerini hem de kültürel miraslarını yanlarında taşıyarak yeni coğrafyalarda yaşam kurmaya çalıştılar.

Diyarbakırlı Yazardan Unutulmayacak 100 Yıllık Bellek Kitabı3

48 TANIKTAN 35'İ VEFAT ETTİ

Bu üç kitapta toplam 48 şahsiyetin tanıklığına yer verdim. Ne yazık ki bu kişilerden 35’i çalışmanın yapıldığı tarihten bu yana vefat etti, bugün yalnızca 13’ü hayatta. Bu gerçek, sözlü tarih çalışmasının ne kadar hayati olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Bu insanlar konuşmasaydı, bu hikayeler sonsuza kadar susacaktı.

"İSYAN SÜRGÜNLERİ" YENİDEN YAYINDA

“Diyarbekir Diyarım, Yitirmişem Yanarım” diye başlayan bu yolculuk, 2004 yılında yayımlanan "İsyan Sürgünleri" adlı kitabımın devamı ve aynı zamanda yenilenmiş hali olan yeni "İsyan Sürgünleri kitabım 5 gün önce Everest Yayınevinde basılarak yayın hayatına girdi."

YENİ HALİNDE 11 KİŞİYLE TEKRAR GÖRÜŞÜLDÜ

Yeni baskıda 11 şahsiyetin hikâyesinin yeniden masaya yatırıldığını dile getiren Diken, "İsyan Sürgünleri" adlı kitabım daha önce İletişim Yayınları tarafından yayımlanmış ve altı baskı yapmıştı. Ancak uzun zamandır yeni baskısı yapılmamıştı. Everest Yayınları ile yaptığımız protokol sonucunda kitap yeniden ele alındı, genişletilerek ve gözden geçirilerek yeniden yayına girerek okuyucularıyla sunuldu. Bu yeni baskı için 11 şahsiyetin önceki baskılarda yer almayan kısa biyografileri, kitapta ilgili bölümlerin başına eklendi. Ayrıca görüşme sırasında yansıttıkları ruh hallerini anlatan ikişer ve üçer paragraflık metinlerle içerik zenginleştirildi. Görsellerle desteklenen bu yeni çalışma, hem içerik hem de biçim açısından önceki baskılardan farklı, daha kapsamlı bir hale geldi" diye kaydetti.

İSYANIN HİKAYESİ

Şeyh Said isyanının başlangıcı ve trajik bir şekilde biten sonuna değinen Diken, içeriğinin anlamı ve olaya dair şu bilgileri verdi:

"Kitapta ele alınan olay, 1925 yılında bütün Kürt coğrafyasını etkileyen büyük bir başkaldırıya dair. Kimine göre “kıyam”, kimine göre “isyan”, kimine göreyse “erken başlamış bir kalkışma” olarak değerlendirilen bu hareket, dönemin ruhunu ve toplumsal gerilimlerini yansıtan önemli bir tarihsel kırılmadır. Şeyh Said ve arkadaşlarının bu kıyamı, 1925 yılının Mayıs ayında başlatmak üzere planladıkları biliniyor. Ancak olaylar beklenmedik bir şekilde gelişir. Hani ilçesine bağlı bir köyde askerlerin, firari askerleri yakalamak üzere düzenlediği bir operasyon sırasında Şeyh Said ve yanındakilerle gidilmesi, bir tartışmayı ve ardından silahlı bir çatışmayı tetikler. İki askerin ölmesiyle birlikte isyan, planlanandan erken olarak 14-15 Şubat tarihlerinde başlar. Yaklaşık iki ay süren bu hareket kısa sürede bastırılır. Şeyh Said ve arkadaşları yakalanarak Diyarbakır’a getirilir. Yargılamaların ardından, 28 Haziran’ı 29 Haziran’a bağlayan gece, sabaha karşı idam edilirler.

AMA HİKAYENİN BİLİNMEYENİ VAR...

Ama tabi bu hikayenin bilinen ve görünen kısmı bu. Asıl görünmeyen, tarihte kalan ve bugünlere kadar izleri devam eden sürgün hikayeleri var. 1925’ten sonra başlayan sürgünler, 1937’deki Dersim isyanına kadar geçen 12 yıl boyunca beş kez bu bölgedeki bazı şahsiyetler ya sürgüne gönderilmiş, ya devlete baş kaldırmış ya da Kürtlük anlamında muhalif kimlikler sergilemişlerdir. Bu süreçte sürgün edilenlerin büyük çoğunluğunu, bölgedeki güçlü ve tanınmış aşiret ailelerinin temsilcileri oluşturmuştur. Sürgünler ise Kürt coğrafyasının dışına, Karadeniz’den Ankara’ya, Denizli ve Konya’dan Edirne’ye kadar pek çok farklı bölgeye gerçekleştirilmiştir.

ÖNEMLİ AİLELER VE ŞAHISLAR SÜRGÜN EDİLDİ

Kitapta da yer aldığı gibi, Cemil Paşalar sürgünlüklerini anlatıyorlar. Bir bölümü Tekirdağ’a, bir bölümü Denizli’ye, bir bölümü ise Ordu’ya gönderiliyor. Cemil Paşa ailesi yanlarındaki hizmetkarlar, bir gün içerisinde trenlerdeki hayvan vagonlarıyla sürgün ediliyorlar. Bu sürgünler 1937’ye kadar devam ediyor. 1925’te gidenler 1947’ye kadar, 1937’de gidenler de yine 1947’ye kadar sürgünde kalıyorlar. Yani sürgünlük 10 ila 22 yıl arasında sürüyor. 1947’den sonra ise bu sürece “mecburi iskân” deniliyor.

Diyarbakır’da 467 bin öğrenci ders başı yaptı
Diyarbakır’da 467 bin öğrenci ders başı yaptı
İçeriği Görüntüle

ANA-OĞUL BAŞLIĞI ALTINDA "İSKAN AZİZOĞLU" HİKAYESİ

Orada trajik bir olay da yaşanıyor. Silvanlı Azizoğlularından Hüseyin Bey ile Fatma Hanım’ın oğulları, sürgünde doğduğu için “İskan Azizoğlu” ismi veriliyor. İskan Azizoğlu, CHP’den milletvekili oluyor. İskan Bey ve annesiyle de görüşme fırsatım oldu; hikayelerini “Ana-Oğul” başlığı altında anlattım.

SAKİNE ANA VE ŞAİR VEYSEL ÖNGÖREN

Ayrıca şair Veysel Öngören, Sakine Arat (Sakine Ana) ile de görüşmelerim oldu. Lice Beylerinden Işıklar’dan Nihat Işık bey var. Cemilpaşalardan dört kuzen mevcut. Cizrelioğlularından ise, İstanbul’da baba mertebesinde kabul gören Şahin Cizrelioğlu bulunuyor. Hatta İstanbul Sarıyer’de Şahin Tepesi’ne onun adı verilmiş. Ne yazık ki bu on bir kişi artık hayatta değil."

SÖZLÜ TARİHİN AVANTAJLARI

Sözlü tarihin avantajlarına da değinen Diken, "Sözlü tarihin bir avantajı da, sözü ve kelamı olan insanları konuşturup onların anlattıklarını metne dökerek, bu anlatıların edebiyat, kültür ve sanatın çeşitli dallarında malzeme haline dönüşebilmesidir. Örneğin, bir ay önce 32 yıllık cezaevi yaşamını tamamlayarak hapisten çıkan siyasi tutsak Nibel Genç , "Mısır Koçanlarını Kızartan Koku" adlı bir kitap yazdı. Bu kitapta İskan Bey’in hikayesi kullanıldı. Daha sonra diğer kimi hikayeler, bir tiyatro oyununda, bir romanda argüman olarak ve bir sinema filminin senaryosunda yer aldı. Sözlü tarihin böyle avantajları vardır" şeklinde konuştu.

"İSYAN SÜRGÜNLERİ" YENİ EDİTASYONLA YAYINDA

İlk eserin binlerce okuyucuya ulaştığını dile getiren Diken, "Kitabın ilk baskısı İletişim Yayınları tarafından yapılmıştı. Burada toplamda 6 baskı gerçekleştirildi ve her baskıda ise bin, bin 500 ve 2 bin adet basıldı. Yani en az 10 bin kitap dağıtılmış oldu. Ancak her kitap sadece bir kişi tarafından okunmadı. Kitaplar kütüphanelere de girdi. Örneğin, Amerika’dan beni arayanlar oldu; oradaki kütüphaneden kitabı edindiler. Aynı şekilde Erivan’da da kütüphanelere girmişti. Bu sayede yüzlerce kişi kitabı alıp okudu. Dolayısıyla dağıtılan 10 bin adedin çok üzerinde, belki 20-30 bin kişi kitabı okumuş oldu. Kitabın son 4 yıl içinde baskısı tükendi ve çokça talep gördü. Şimdi ise Everest Yayınları’nda, yeni bir editasyonla ve yeni kapak tasarımıyla tekrar baskıya verildi" diye belirtti.

KİTABI YAZARKEN NE HİSSETTİ?

Kitabı yazarken hissettiği duyguları da paylaşan Diken, "Kitabı yazarken kendinizi aslında o hikayenin içinde buluyorsunuz. Yazarken ya da karakterlerle konuşurken, size hikayelerini anlatan insanlarla sohbet ettiğinizde fark ediyorsunuz ki, olayları ve filmi geriye sararak anlatırken onları bizzat yaşıyorsunuz. Anlatılan her bir hikaye, adeta bir film olacak kadar etkileyici ve büyük" dedi.

YAZAR ŞEYHMUS DİKEN'DEN OKURLARINA ÖNERİLER

Yazar Şeyhmus Diken, son olarak okurlarına şu tavsiyede bulundu:

"İsyan Sürgünleri kitabı ilk olarak 2004 yılında yayımlanmıştı. Kitabın yayımlanmasının üzerinden tam 21 yıl geçti ve bu yıl, Şeyh Said İsyanı’nın 100. yılı. Kitap ilk çıktığında, isyanın 80. yılıydı. Yüzüncü yılda ise insanların Şeyh Said İsyanı’nı ve isyandan sonra idam edilen, mezar yerleri bile bilinmeyen şahsiyetlerin akıbetini konuşurken, aynı zamanda bu isyanın arka planını, yani uzun yıllara yayılan sürgünlerin hissiyatını bu şahsiyetler üzerinden yeniden okumalarını ve hissetmelerini istedim. İnsanların bu sürecin nasıl geçtiğini bilmelerini arzu ettim. Bu kitap, yazılı bir belgeseldir. Aslında oldukça sert, hırpalayıcı ve sarsıcı bir kitaptır. Kitabı okuduğunuzda kendinizi “Ne oluyor?” diye sorgulamak zorunda hissedersiniz. Şimdiden herkese iyi okumalar diliyorum."

Muhabir: Güneş OCAĞA-Mehmet Rumet SOYLU